16 Nisan 2014 Çarşamba

Dolu-n-ay

DOLUNAY  
Ay Dolun olmuş  
Gökte 
Kafam dolmuş 
Binbir düşünce 
Üşüşünce ... 
Ay tutulmuş  
Ben tutulmuş  
Düş’ünce 
Gökten 
Çok fazla düş’ününce 

B_Flex 
10.12.2011, 01:34
Dolunay, ay tutulması, ikizlerde  
Ay burcum ikizlerde ... 
Kafam kazan,  
Var mı kazan’an 
Ayrı düşünce? 

7 Nisan 2014 Pazartesi

TESLİMİYET

Yaşadığımız hayatların farkındalığı için, öğrenim ve deneyim alanı olan bu dünyada varoluş nedenimizi yerine getirebilmemiz için ruhumuzun kendini ve kökenini tanıma isteğine teslim olabilmemiz dileğiyle.

"Teslimiyet, biz vücut bulmadan önce ruhumuzla ettiğimiz hizmet yeminin tekerrürüdür." İnayet Han

KUMLARIN ÖYKÜSÜ

Uzak dağlardaki kaynağından çıkan bir ırmak, her çeşit coğrafi bölgeden geçtikten sonra, en sonunda çölün kumlarına ulaştı, ama diğer tüm engelleri aştığı gibi bu engeli de aşmaya çalışınca, kuma girdikçe sularının kaybolduğunu fark etti.

Yazgısının bu çölü aşmak olduğundan emindi, ama hiçbir yol bulamıyordu. Birden çölün içinden gelen gizli ses şöyle fısıldadı:
“Rüzgar çölü geçebilir, o halde ırmak da geçer.”

Irmak kendini kumun üzerinde attığını ama emildiğini söyleyerek karşı çıktı; rüzgar uçabiliyordu, bu nedenle çölü geçebiliyordu.

Fısıltı: “Kendi geleneksel yolunca hamle ederek öbür tarafa geçemezsin. Ya kaybolur gider ya da bataklığa dönüşürsün. Rüzgarın seni hedefine götürmesine izin vermelisin.”

Irmak: “Ama bu nasıl olabilir?” diye sordu.

Fısıltı:“Rüzgarın seni emmesine izin vererek.”

Bu fikri ırmak kabul etmedi. Daha önce emilip başka bir maddeye dönüşmemişti. Kendi kimliğini yitirmek istemiyordu. Bir kere yitirdikten sonra yeniden kazanıp kazanmayacağını nereden bilebilirdi?

Kum:  “Rüzgar bu işi yapar.” dedi. “Suyu alır, çölün üzerinden geçirir ve yeniden bırakır. Yağmur olarak yağıp, su yeniden ırmak olur.”

Irmak: “Bunun doğruluğundan nasıl emin olabilirim?”

Fısıltı: “Bu böyledir, ama eğer inanmıyorsan bataklıktan başka bir şey olamazsın ve bu bile yıllar alır, ayrıca ırmakla aynı şey değil.”

Irmak: “Ama bugün olduğum ırmak olarak kalamaz mıyım?”

Fısıltı: “Kalamazsın. Ama senin özün taşınıp yeniden bir ırmak oluşturur. Bugün bile bu adı taşıyorsun, çünkü hangi kısmının senin asıl parçan olduğunu bilmiyorsun.”

Bunu duyunca ırmağın düşüncelerinde bazı şeyler yankılanmaya başladı. Bir rüzgarın kollarında taşındığı bir zamanı anımsadı ve bunun yapılacak en aşikar şey, en doğru şey olduğunu anımsadı. Ve ırmak, buharını rüzgarın ona uzanan kollarına emanet etti; o da onu kolayca ve nazikçe yukarılara taşıdı. Kilometrelerce ötede, bir dağın doruğuna ulaşınca yumuşak bir şekilde bıraktı.

Irmak, deneyiminin üzerine düşündü: “Evet sonunda gerçek kimliğimi öğrendim.”

Irmak öğreniyordu ama kumlar fısıldadı:“Biliyoruz, çünkü her gün bunun olduğunu görüyoruz. Çünkü biz kumlar, ırmaktan dağa kadar uzanıyoruz.”

İşte bu nedenle, yaşam ırmağının yolculuğuna nasıl devam edeceği kumlarda yazılıdır denir.
...

Rüzgar kelimesinin etimolojik kökeni Farsça (ruzigâr) olup  zaman, devir, yel, yazgı, süre anlamlarını içerir.
“Her ne kadar ruh fikrinin nasıl ortaya çıktığı tartışmalı bir konu ise de bütün dünya dillerinde bu kavramı ifade eden bir terimin bulunması, bunun insanlık kadar köklü bir düşünce olduğunu göstermektedir. Genellikle ilkel toplumlar ruhun solukla aynı olduğunu sanıyorlar ve bunu da son nefesle birlikte ölüm olayının gerçekleşmesiyle kanıtlamaya çalışıyorlardı. Belki de bu yüzden her dilde ruhu ifade eden terimlerin etimolojisi  incelendiğinde bunların hava, rüzgar ve solukla yakın anlama geldiği görülür. Mesela Arapça olan ruh kelimesi rüzgar anlamındaki “rîh” ile, nefis de “nefes” ile aynı kökten gelmektedir. Sanskritçe’de “atman”, Grekçe’de “psikhe”, Latince’de “animus” kelimeleri ruhu ifade ettiği gibi hava ve rüzgar anlamına da gelmektedir. Fransızca ruh demek olan “esprit” Latince teneffüs anlamındaki “spritus”tan; İngilizce ve Almanca’da “soul” ve “seele” kelimeleri ise Gotik lehçesinde fırtına anlamına gelen “saivala”dan alınmıştır. İbranice’deki “nefeş” ve “ravah” kelimelerinin etimolojisinde hava ve rüzgar anlamı vardır.