kader etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kader etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2018 Çarşamba

Geçiş kapılarında...Sezgi çağı..Frekans..Enerji..Dönüşüm

Frekans...Enerji...Dönüşüm...Sezgi Çağı...Geçiş kapılarında konulu iki yazının çevirisini özümüze dönüşerek arınmamız niyetleriyle paylaşıyorum. 

Anlamak ve kabul etmek zor biliyorum... Böyle geçiş zamanlarında yaşamak kolay değil, ancak böyle zamanlarda yaşıyor olmamız, Stoacı filozofların söylediği gibi olanları taşıyabilecek güçte, cesur ve soylu ruhlar olduğumuz içindir... Aramızda daha iyi bir dünya ve insanlığı inşa edeceklere duyulan umut olduğu içindir...

İnisiye Filozof Eflatun'un adlandırdığı gibi Mağaranın efendilerinin düşünmemizi istediklerinin peşine düşmek yerine, yarınları düşlemek için enerjimizi arındırmalıyız. Bilgi çağı yavaş yavaş bitiyor, çünkü bilgi yıkıcı amaçlarla da kullanılıyor. Bir sonraki evrim etabına, Sevgi realitesine geçebilmemiz için Sezgi çağı bizi çağırıyor...Kalbimizin ve hislerimizin bize Doğru Yol'u gösterebilmesi için, Farkında olabilmek için, girdabın içinde değil, üzerinde kalarak ayırt edebilmek için duygularımız arı ve yüksek frekansta olmalı.  

Tüm dünyada maddeye, güce olan tutku ve hırs nedeniyle kardeş kardeşin canına kast ederken, insanlık acılarla tavlanırken, algılarımızla oynanırken... Kendi merkezimizde kalmak, Ruhumuzun ritmini yakalamak, dünyevi benliklerimizi Üst Ben'imizle akord etmek, Evrenin, galaksilerin, kürelerin, yıldızların armoni içindeki frekansında olmak her zamankinden daha da önemli... biraz kendi içimize dönmek...İç yaşamımızı beslemek zamanıdır. 

Gerçekçi olmayı bırakmadan, "bunlar olamaz, böyle olmamalıydı" diye tekrarlamak yerine, "olması gereken" için, Doğruları, Erdemleri inşa etmeye gücümüzü kullanalım, çözümler için yaşayalım...Aklımızı salim, pırlanta kalbimizi saf, safları sıkı tutalım. 

Her nasıl ve ne zaman olacak ise - ki hepimiz bir gün öleceğiz- çözümler için çalışarak yaşadım ve öldüm diyebilmek daha onurlu olacaktır...Ölümsüz ruhumuzu sonsuz yolculuğunda yükseltecektir...unutmayalım. 

Oğlak burcundaki dolunay diyor ki: Maddesel dünya ile ilgili kaygılarını, sahip olmayı bıraktığında, kendine sahip olmaya, GERÇEKTEN VAR OLMAYA başlayacaksın...ve Yengeç burcundaki Güneş'e, yani YUVA'na dönüş yoluna adım atacaksın. 

Yolda dimdik yürüyebilmek, cesurca yaşayabilmek ve zamanın ruhunu yakalayabilmemiz temennisiyle... sevgilerimle 

Uğur Başak Arpacıoğlu 
19.07.2016, Kadıköy, Istanbul ( ilk kaleme alınma tarihi ) 



"Nunc fluens facit tempus, nunc stans facit aeternitatum" 
The now that passes produces time, the now that remains produces eternity.
Geçip giden "şimdi" zamanı oluşturur, genişleyen "şimdi" sonsuzluğu...
Boethius, The consolation of philosophy


ZAMAN VE SÜREÇ DENEYİMİNİZ DEĞİŞİYOR...

Bilgi Çağı’ndan çıkıp Sezgi Çağı’na giriyoruz ve bu geçiş gerçeği algılama biçimimizde önemli bir değişimden çok daha fazlasını getiriyor.

İlk olarak dünyanın çok hızlı hareket ettiğini ve sizin daha fazla kendinizi zorlayarak ve hızlanarak dünyanın bu hızına yetişmeniz gerektiğini hissedebilirsiniz.

Bir işi bitirdiğinizde on tane daha görevin sizi bekliyor olduğunu bilmek, başarılarınıza veya yaratıcılığınızı kullanarak yaptığınız işlere sevinecek zaman bulamamanıza neden olur.
Yapılacaklar listeniz yakın gelecekteki birçok şey ile dolup taşmıştır. Eski iyi günlerde her şeyin ne kadar da sakin ve güzel olduğunu düşünmekten kendinizi alamazsınız.

Zihniniz dinlenmek için geçmişe ve planlarınızı koordine edebilmek için geleceğe gider. Çok nadiren şimdiki zamanı yakalar ve anı yaşarsınız. Bu nedenle kendinizi baskı altında hisseder, kendi frekansınızı yakalayamaz ve sınırsız enerji rezervinizden faydalanamazsınız. Kendinizi sık sık bitkin ve tükenmiş hissedebilirsiniz.

Algının eski yolunda, zaman ve süreçlere ilişkin deneyimleriniz bir görecelilik fonksiyonu yaratır; geçmişi bugüne ve bugünü geleceğe kıyaslar.

SEZGİ ÇAĞI’nda ise bunun tam tersi yaşanır : 

Geçmiş ve gelecek genişlemiş bir şimdiki zaman içinde erir, böylece ortada görecelik ya da kıyaslanacak herhangi bir şey kalmaz.
Sadece ihtiyacınız olan her şeyi barındıran daha büyük bir Varlık ve dikkate doğru sizi yönelten sonsuz bir şimdiki zaman vardır.

Her şey anın içindeyken ve şu an gerçekleşirken enerji ışık hızında hareket eder.
Şimdiki zaman ve gelecek, hareket ve sonuçları arasında hayal ettiğiniz boşluğu dolduran duraklama zamanı ortadan kaybolur.
Böylece bir sorunu çözerken, kararlar alırken veya hedefler belirlerken eğer özellikle sürece dahil olan insanlar konuyu tamamen anlamış ise ve gerekli mantıksal süreç sağlanmış ise çok daha kısa zamanda sonuç alınabilir.

Bir kez “hiper-uzaya zıplama” deneyiminden geçerek genişlemiş Şimdiki Zaman’ı yaşadığınızda, kendi frekansınızı oturtabilirsiniz ve yaşamınız sakinleşerek zaman neredeyse sonsuz bir hale gelir.
  • Kişisel gerçekliğiniz ile yüksek vizyonunuz arasında bilinçli olarak salınarak, zaman çizelgesi ve trendler hakkında doğal bir duyu geliştirebilirsiniz. 
  • Daha kapsamlı düşünen, potansiyelleri önceden fark eden ve daha fazla değişken arasındaki iç bağlantıların daha fazla farkında biri olabilirsiniz. 
  • Bir yolun diğerlerine göre önceliği olabileceğini sezebilirsiniz. 
  • Yeteneklerinizle sürece olan etkinizden mutluluk duyabilir ve dalgalanmaları, hızlanma ve yavaşlamaları yönlendirmenizden keyif alabilirsiniz.
  • Zamanın akışı, yaşayan ve kapsayan  herkesin ihtiyaçlarını özgün ve değişken bir şekilde yansıtan bir olgudur.

Penney Peirce, Leap of Perception: New Attention Skills for the Intuition Age
Algı sıçramaları, sezgi çağı için yeni dikkat becerileri adlı kitabından çeviri



ZAMAN ÇİZELGESİNİN YOLUNU HİSSEDİN: 

1. Sorumluluğunu alıp üstleneceğiniz bir süreç veya proje düşünün. Bu bir gezi, yeni bir ürün gelişimi veya hangi üniversiteye gideceğinize karar vermek gibi bir süreç olabilir.
Kendi içsel merkezi frekansınıza gidin ve tüm süreci yüzeye çıkarın, ilk anından en son ulaşacağı gerçekliğe kadar kendinizle birlikte süreci boşluğa yayın. Bir yanınız artık olacakları çoktan gördü ve tecrübe etti bile, gevşeyin.

2. Sürecin enerjisini hissedin ve bedeninizin olayların akışına göre doğruluk ve endişe sinyallerini yaymasına izin verin. Tüm işlemin içinden geçerek, olabilecek her ihtimal, her noktayı tecrübe ediyorsunuz. Nerede yavaşlayıp nerede hızlanacağınızı, diğer insanların dahil olabileceği yerleri ve iş akışının nerede duraksayacağını izleyin ve test edin.

3. Zaman çizelgesi çizin, bir kağıda bir nehri resmeder gibi. Genişlemeleri, daralmaları, artış ve azalış ile hızlanabileceği yerleri ekleyin. Farklı hareket ve eylemlerin, enerjilerin farklarını belirtin. Akışın değişimine etki edebilecek şeyleri hissetmeye çalışın ve isimlendirin:  "Risk", "anlaşmazlık", "tartışma”, “kayıp”, “pozitif enerji”, “senkronizasyon”, “iyi şans”, "destek" gibi etiketler kullanın.

4. Güncelleyin, tekrar tecrübe edin, nasıl gelişmesini istediğinize göre zaman çizelgenizi tekrar tekrar yapılandırın.


SORUNLARI MEYDANA GELMEDEN FARK EDEBİLİRSİNİZ

"Yaklaşan olayların gölgeleri kendilerinden önce gelir." Kadim Atasözü

Zihniniz durağanlık ve tanımlamalardan hoşlandığı için enerji akışındaki değişimlerin erken sinyallerini görmezden gelmek kolaydır. Düşünmenin eski yolunda buna “sorun çıkarmak” diyorduk.


  • Bilinçli hisleri kullanarak ve görünebilirlik eşiğinde daha tetikte olarak problemleri önceden sezebilirsiniz. 
  • Hislerinize kulak verirseniz, çalışanlarınızın davranışlarına ve çevresel etmenlere dikkat ederek takip edebilirsiniz, yaklaşan olayları isabetli bir şekilde etkileyecek eylemleri önceden fark edebilirsiniz. Hayatın ve sürecin bozulmaya bağladığını, tıkanmaya ve sıkışmaları görebilirsiniz.

Çevrenizde veya kendinizde bir enerji sorunu olduğunu düşündüğünüz, mutluluğunuzun azaldığını veya sağlığınızın bozulduğunu hissettiğinizde ve aynı miktardaki çabalarınız artık aynı verim ve sonuçları vermemeye başladığında yapmanız gereken; değişmektir!

DEMLENEN DEĞİŞİMİ NASIL SEZERSİNİZ?

1. Dertler ve sorunlarla karşılaştığınız bir dönemi hatırlayın.
  • Erken uyarı sinyalleri var mıydı? 
  • Eğer daha duyarlı olsaydınız, süreçte bir yön değişimi olduğunu fark edebilir miydiniz? 
  • Sorunlar yüzeye çıkmadan önce bedeninizde ve çevrenizde neler hissediyordunuz? 
  • Eğer gerçekleşmeye çalışan olayları fark edebilseydiniz nasıl tepkiler gösterebilirdiniz?
  • Bir sorunu fark etmek için hangi duyularınızı kullanırsınız? Bunlar vücudunuzda nereye kaydoluyor?
  • Bir olayın sorun haline dönüşeceğini nasıl bilebilirsiniz?
  • Bir problemin şu an var olduğunu veya potansiyelini, bu değişim sürecinin ne kadar sürede gerçekleşeceğini nasıl bilebilirsiniz?
  • “Tam doğru” bir çözüm sizi nasıl hissettirir?

2. Bugünden başlamak üzere enerji bozulmalarını ve sürecin tıkandığı anları hissetmek, vizyonunuzu kontrol etme zamanının geldiğini anlamak, ne zaman ne şekilde hareket etmeniz gerektiği ve tam bir perspektif geliştirmek için daha çok bilgiye ihtiyaç duyup duymadığınızı anlamak için pratik yapabilirsiniz.



ÖZETLE...
Titreşimsel sorun çözme ve planlamada sorunları, ruhunuza ve kaderinize tecrübe katmak adına bir duruma yönlendirilmiş sorular olarak görürsünüz.

Sorunu çözmek sağlıklı bir enerji akışını tekrar düzenlemek adına ne yapılması gerektiğini görmek ve yeni bir yol bulmak için enerjinizi hareket ettirmek demektir.

Kaderini bulmak ve kendini gerçekleştirmeye başlamak, bireyler için hayattaki en büyük çözümü sağlar, çünkü ruhunuzun yaşadığı gibi yaşadığınızda, özünüzle birlikteliği tecrübe eder, gelecek sorunlar ve gelecek için planları ortadan kaldırmış olursunuz.

Geniş ölçekli çözümler her zaman kazandırır. Hayatın tüm biçimlerini önünüze sunar, fiziksel, duygusal, zihinsel ve spiritüel olarak birçok düzeyde etki eder.

Karmaşık durumlarda bile, karar vermek için kendi içsel frekansınızda merkezlenerek bir süreliğine vizyonunuzu kontrol etmeniz gerekir.

Hayatınızın yönü değişiyor, gelişiyor olabilir. 
Çok fazla seçeneğiniz olduğunda seçimlerinizi tartmak için bedeninizin incelikli doğrularını çağırarak kaygı sinyallerinize dikkat etmeniz gerekir. 

Hedefleri planlar ve seçerken, günlük kişisel gerçekliğiniz ile daha ileri seviye hayalleriniz arasında kasıtlı olarak ve sık sık gidip gelmek önemlidir. 

Kaderiniz, herkesin kaderi ile ortak bir şekilde gelişir, bu nedenle planlarınız akışkan ve şu anda olmalıdır. 

Sezgi Çağı, zaman ve zaman çizelgesine ilişkin tecrübelerinizi değiştirir, geçmiş ve geleceğin genişletilmiş bir şimdiki zaman tarafında emilip yutulduğunu fark etmeniz, gerçekleştirme sürecini hızlandırır. 

Zaman çizelgeleri insanların seçimleri ve planları tarafından etkilenir ve bakış sıklıkla kontrol edilmelidir.



AKIŞA UYUN Kİ SORUNLAR ÇÖZÜLSÜN…

Hayat hareket halindedir. Sizi dalgadan parçacığa, hareketten duraksamaya götüren bir eğlence trenidir. Dalga, akış ve gevşemenin neşesini getirir. 

Duraksama kendinizin -bireyselliğinizin, çoğulluğunuzun ve Birlik olgusunun- farkına varmanızı sağlar. Dalga ve duraksama. Genişlemek ve büzülmek…Ayrık olmak ve yeniden birleşmek…Vermek ve kabul etmek…

İletişime geçin ve bağınızı hissedin. Öğrenin ve bilgeliği tecrübe edin. Siz dalgasınız ve parçacıksınız ve tekrar dalgasınız ve tekrar parçacıksınız. Her seferinde, yenisiniz.

Zihni yanlış kullanmak gibi sağlıksız alışkanlık edindiniz. 
Bir dalgadasınız ve zihniniz “Hayat enerjidir ve ben hareketim” diyor. Sonra duraksayıp parçacık olduğunuzda, zihniniz yeniden tanımlaması gerektiğini düşünüp “Hayat somut,katı ve ben sonlu bir bireyim” diyor. 

Tekrar dalga olmaya başladığınızda, zihin tanımlamasını yeniden “akışa” çevirme konusunda baskı altında kalır. Kendi alışkanlığı yüzünden inatçıdır. Sizin ve hayatın sadece tek yönlü olmasını, hayata ve kendinizin doğal parçacık-dalga sistemini tecrübe etmenize bu kadar takılmamanızı ister. 
Zihin kendi kısıtlı bakış açısından dalga-akış durumundan parçacık-duraksama haline her geçişinde kendine “Ben hatalıyım. Bir şeyler yanlış. Bir sorunum var. Bunu beğenmedim. Bu değişimi kontrol etmeliyim” der. Korku üretir ve gereksiz sıkıntılar doğurur.

Kendinizi tecrübe etmenin en yeni halinden keyif almak yerine, sorun sahibi olmaya odaklanmak insanoğlunun en büyük çılgınlığıdır. Sorun sahibi olduğunuzu hissettiğiniz anların altında, akış da olsa duraksama da, bir sonraki, şu ankinden daha fazla keyif alınabilir bir deneyime doğru yön değiştirdiğiniz hissi vardır. 

Deneyime sınıflandırmadan geçin ve onunla bir iletişim kurun. Hareket edin, açıklayın, yaratın ya da duraksayın, tekrar merkezinize dönün ve takdir edin. Sonra da dış dünyanın kendisini bu enerji döngüsüne -hayalinize, filminize- doğal olarak uyum sağlamasını izleyin. 


Zihnin tereddütleri olmadan, dünyanın tereddütü olmaz sorunlar ve cevaplar çözülür; varoluş yok oluş ve yeniden varoluş gerçekleşir bunun yerine. Yaşamdaki şekiller gelir ve geçer ve evrimleşir.

Zihninize tanımlama yapmasına son vermeyi ve şu an deneyimi ile “bir olmayı” öğretebilirsiniz. 

Zihninize, döngünüzün değişimlerini nasıl fark edeceğini, her aşamanın hazlarına uyum sağlamasını, “yanlış” kavramını, deneyimi mutlulukla kucaklayarak değiştirmesini gösterin. 

Zihninizin kopuk ya da dirençli olduğunu her fark ettiğinizde, boş verip mevcut faza yeniden katılmasını ve hazzı aramasını sağlayın. İleride bu derin hazlar, her farkındalık içeren her değerli anınıza sevgi katmanıza izin veren birleştirici prensip olacaktır. 

Ruhun hazzını düzenleyici prensip olarak ele aldığınızda yanlış bir şey, sorun, cevap kalmayacaktır. 

Hayat kendini bilgece geliştirir. Cevaplar zihnin ruhla buluştuğu, bu buluşmalarda, sonraki en uygun şeyi seçmenin keyfini yaşattığı anlık durma noktalarıdır. 

Sorun yaşamayı bırakabilirsiniz. Şimdi’ye kendinizi bıraktıkça, hiçbir şeye ihtiyaç duymazsınız.

Penney Peirce, Frekans “İnsan titreşimlerinin etkisi ve anlamı” adlı kitabından çeviri.

"Sezgisel akıl kutsal bir hediyedir. Rasyonel akıl ise sadık bir köle. Biz köleyi onurlandıran ve hediyeyi unutan bir toplum yarattık."   Albert Einstein






28 Temmuz 2016 Perşembe

İnsan olmanın bilinci, Tarih bilinci, Birlik bilinci

“En büyük savaş cahilliğe karşı yapılan savaştır. Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir." Mustafa Kemal Atatürk

Gezi direnişi zamanında blogumda yazdığım bu yazıyı tekrar paylaşıyorum.. Çünkü tarih bilincini geliştirmeliyiz..
https://kendinitaniatolyesi.blogspot.com/2013/06/kader-birligi.html

"Bizler günübirlik değil, iç olarak ebedi varlıklarız" H.P Blavatsky

Tekil olaylar geçici suretlerdir. İçinde boğulmayalım. İçine doğduğumuz ülkede yeniden uyanması gereken Birlik Ruhu, Kader Birliği'nin farkındalığı için yaşanan karmik tecrübelerin tecellilerinden geçiyoruz. Farkında olalım !

Niceleri olmuştur ve eğer Karmik düğümleri çözmek, dengelemek için çalışmazsak olmaya devam edecektir...Tarihin tekerrürü farklı senaryolarla, farklı aktörlerle devam edecektir. Karmik Samsara tekerleği dönmeye devam edecektir.

Tarih, birbirinden kopuk gibi görünen oysa nedensellik ( etki-tepki, kolektif karma) zinciriyle birbirine bağlı bir kolye gibidir ve bu neden sonuç ilişkisini anlamlandırmak için hafıza sanatını kullanmak gerekir. Bilinç ve farkındalık ancak hafıza ile mümkündür.. Kimlik ise hafıza sayesinde oluşur. Tarih bilinci geçmiş ile geleceği birbirine bağlar ve sadece bir ülkeyi değil, tüm dünyayı dolaşır.

Tarih (history, storia ) anlatır.. kulak verene sırlarını anlatır.

Ben kimim ? Kimim ben ? Neden yaşıyorum ? Neden buradayım? Ne için yaşıyorum ?

Bu ülkede ve bu zamanda yaşıyor olmamız tesadüf değildir. Ruhumuzun göklerden inerken verdiği Hakikatli sözü unutma sularından içtiğimiz için hatırlayamasak da, kalbimizde vicdanımızda duyumsayabiliriz...

Tarihe geçecek bir zamana tanıklık ediyoruz...Her an, her gün öğretilerle ve imtihanlarla dolu…İşte tam da bu nedenle sınavlarına hazırlanan öğrenciler gibi çok çalışmalıyız !
Anadolu topraklarının Büyük Hafıza'sında kayıtlı benzer tecrübelerden faydalanabiliriz.
Kader Birliği'nin destanlar yazan gücünü kullanabiliriz...

Güç içimizde, güç kalplerimizde, güç birlikte.. İyinin, adaletin, erdemlerin koruyucusu Evrensel Gücün ve tarihin içinde bu güçleri kullanmış olan Kutlu Ruhların bizleri desteklediğine inanalım !

İnsan olmanın onurunu koruyarak öğünelim ! Güvenelim ! Çalışalım !

İnsan olmanın bilinci, Tarih bilinci ve Birlik bilinci Başöğretmenlerimizin Atalarımızın verdiği öncelikli ödevlerimizdir.

“Büyük devletler kuran ecdâdımız büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdâdını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” Atatürk

"Tarih yapan akıl, mantık, muhakeme değil, belki bunlardan çok hissiyattır." Atatürk

“Her şeyden evvel kendinizin dikkatle ve itina ile seçeceğiniz vesikalara dayanınız. Bu vesikalar üzerinde yapacağınız tetkikâtla her şeyden ve herkesten evvel kendi insiyatifinizi ve milli süzgecinizi kullanınız.” Atatürk

“Evvelâ millete tarihini, asîl bir millete mensup bulunduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri bir milletin çocukları olduğunu öğretmeliyiz.” Atatürk

“Ben fani bir insanım, bir gün öleceğim, büyüklüğüne ve üstün kabiliyetlerine inandığım Türk Milleti’nin gerçek tarihinin yazılmasını sağlığımda görmek istiyorum. Onun için bu toplantılarda kendimden geçiyor, her şeyi unutuyor, sizi yoruyorum. Beni affedin.” Atatürk

"Günde yüz kez kendime iç ve dış yaşamımın, yaşayan ya da öIü başka insanIarın emeğine dayandığını hatırIatıyorum; çok derinIere daImadan günIük yaşamdan biIiyoruz ki, bir insan başkaIarı için vardır." Albert Einstein

"BiIgeIik dünyanın düzenini değiştirmekten çok, kendi istekIerini değiştirmektir." Albert Einstein

Atalarımıza saygı ve şükranlarımla...
BA
28.07.2016 , Kadıköy




31 Aralık 2015 Perşembe

Sevme cesareti

2015’in sonlarına doğru akarken yaşam yolculuğumdaki seyrimden üç konu kaleme geliverdi bu gece:  
CESARET, SEVGİ VE İNSAN İLİŞKİLERİ
Bu vesile ile bir yılı diğerine d'evireceğimiz bu günde yaşamımda ruhuma dokunan, kader ağlarının ördüğü yaşam k'ilimime dokunan her bir eşsiz ruha bir kez daha teşekkür etmek istiyorum tüm kalbimle… Kusurlarımdan ve nefsime yenik düştüğümden dolayı incittiysem, üzdüysem öz’ür dilerim. 
Biliyorum,  hissediyorum, görüyorum ve yaşıyorum… Hepimiz birbirimize bağlıyız. Kalbimin her atışı, aldığım her nefeste duyumsuyorum … Bunu çok derinden hissediyorum…  İnsanlık ailemle ruhsal bağlarımın farkındayım çok şükür…  Işıktan ruhlar ile çevrili olduğum için, yaşamın yanıma koyuverdikleri için minnettarım… Şikayet, itiraz etmeden, koşul koymadan…

İnsanlar neden birlikte yaşar biliyor musun ?
Fiziksel, duygusal, zihinsel ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde,
Kendinde eksik olanları başkalarında tamamlamayı arar,
Bilmediklerini bilenlerle zenginleşir, 
Puzzle’ın parçalarını birleştirir gibi…
İnsan kendisinin sadece madde olmadığına uyandığında,
Kendi öz’üne gözünü açtığında,
İnsanoğlunun daha aşkın boyutlarını, ruhlarını fark eder.
Ve bu bilinçle titreşir hayatta aşkla…
Doğada tüm organizmaların dokulardan, dokuların da gözelerden oluşması gibi,
Her birimiz kendi ÖZ’gün varlığımız ve ÖZ’gür irademizle bütün bir insanlık ruhsal ailesinin birer gözesi olduğumuz için birlikte yaşarız, birbirimizi tamamlarız.

İnsan neden diğer insanlarla bağlar kurar biliyor musun ?
Hiç birimiz tastamam ve mükemmel olmadığımız için,
Kendimizi ancak başkalarının aynasında görebildiğimiz için,
Her birimiz birbirimizin farklı alanlarda Hocaları olduğumuz için,
Tek başımıza gücümüzün yetmeyeceği şeyleri birlikte yapabileceğimiz için,
Ve en önemlisi ;  
Ruhumuzun büyümesi için gerekli tek ve eşsiz güç Sevgi olduğu için.
Ruhun nasıl büyür ki başka ? Ne yemekle, ne içmekle, ne parayla, ne konuşmakla, ne düşünmekle büyümez ruh… Bunları bile ancak sevgiyle yaparsan anlam kazanır ve ruhuna değer.
Ruh sadece yüksek duygularla, soylu ideallerle, zamansız, kalıcı değerler nedeniyle erdemlerle hareket ettirildiğinde yücelir…
Ruhunun büyümesi için en iyi egzersiz beden kozan içinde yaptığın her işi severek yapmaktır...Yaşadığın her anda mevcut olmaktır… öğrenerek yaşamaktır… çevrende baktığın her şeyin özüne dalmaktır… her şeye rağmen yaşamayı sevmektir…kaderini sevmektir… yaşamın sırlarla dolu aynası önünden insan suretinde geçen diğer ruhları sevmektir. 
Böyle yaşarsan bilinç antenin yükselir, titreşimin ve ışığın artar... Bedenin yerde olsa da, ruhun sevginin kanatlarıyla yükselerek büyür. 

İnsanlar neden bağları yaşarken korkar biliyor musun ?
Bağlarını bağımlılıkla karıştırıp, bağlandığında kendi olmayı, ruhsal tekamülünü sürdürmeyi bilemediği için,
Kaybetme, zarar görme, terk edilme, özgürlüğünü yitirme vs vs korkularına kapıldığı için,
Ruhsal boyuttaki bağların asla kopmayacağını bilmediği için,
Sevgiyi aklileştirmeye çalışıp, sevginin tahtının kalp makamı olduğunu unuttuğu için,
İnsan nedir bilmediği, kendini tanımadığı için…

Benin içinde saklı Özbenini keşfetmezsen, nasıl BİZ olabiliriz ki ?
Kendinle, ruhunun huzurunda başbaşa kalamazsan, diğerleriyle başbaşa verebilir, cancana olabilir misin ?
Göksel bağlar… Senin ruhunu diğer insanların ruhuyla birbirine bağlar… oradan içinde yaşadığımız yuvamız Dünya Ana ve koynundaki hayvanlar, bitkiler, minerallere, oradan Güneş Sistemine, oradan Samanyolu galaksisine ve oradan da daha üst planlara… Ruhumuz Evrensel Ruh’ta köklenir… BİR’in içinde, birlik içinde.

Sen Adem, sevmeye cesaret et,
Dem dem, demlenerek daha derin hissederek,
Köklerinle bağlarını keşfet.
Ne kadar çok, koşul koymadan seversen, korkuların o kadar azalır.
Ne kadar çok seversen, o kadar sevilebilir olursun…
Özden ve derinden sev…
Köklerinden göklere kadaaaaaar titresin kalbin, ruhun…
Bunları yeni deneyimlediğin için farklı hissedebilirsin… Korkma bu duygudan.. O seni özgürleştirecek.
Değeriz her birimiz aşka
Yeter ki değerimizi bilelim..
Kadrimizi bilelim
Işık çoğalsın.
İnsan olmanın değerini vereceğimiz, yenilenme fırsatlarıyla ve farkındalıkla dolu bir yeni yıl dilerim hepimize,
2016'ya sevgiyle, umutla  MER-HA-BA,  yeni yılda tüm gönüllerde, Toprak Ana'nın cömert kucağında birarada yaşayan tüm ruhsal kardeşlerimin kalbinde kökenlerimize, Hakikat'e aşk olsun...Çünkü aşk güzelliği dünyaya getirmek isteğidir. 
Platon ruhların güzelliğe tırmanışını nasıl da güzel anlatır Şölen'de: “Bu dünyanın güzelliklerinden başlayacaksın, hiç durmadan, basamak basamak yüce güzelliğe yükseleceksin; bir güzel bedenden ikisine, ikisinden bedenlerdeki güzel ruhlara, sonra güzel bedenlerden güzel işlere, güzel işlerden güzel bilgilere, güzel bilgilerden de, sonunda bir tek bilgiye varacaksın; bu bilgi de, o tek başına var olan salt güzelliğe varmaktan, gerçek güzelliğin özünü tanımanın bilgeliğinden başka bir şey değildir. İnsanın salt güzellikle karşı karşıya geldiği an işte yalnız o an için insan hayatı yaşanmaya değer ! Günün birinde onu görürsen, hiçe sayarsın artık altınları, süsleri püsleri…İnsan, güzelliği her şeyden arınmış, katıksız olarak bir görebilse! İnsanın tenine, bedenine, rengine, daha bir sürü ıvır zıvırına bulanmış güzelliği değil, biricik görüntüsüyle özündeki derin güzelliğini ! "

Zihnimde çok güçlü bir imgelem var:  Gökten düşen damlacıklar gibi insan ruhları...
Gökte bir yerlerde bir yoğunlaşma ,
Çok çok yukarılarda içi doldukça ağırlaşan bir büyük damla
An gelir kopar oradan, hızla düşer maddeye,
O hızla maddeye çarpmanın etkisiyle bölünüverir milyarlarca damlacığa…
Biz insanların yeryüzüne saçıldığı gibi.
Dene, su damlacıklarını parmak ucunla nazikçe birleştir, göreceksin nasıl istekle yaparlar bunu… Birleşen zerrelerin güçleri artar ve tekrar akışa geçerler… Kaynağa doğru …
Sen ben değirmenlere karşı…akalım dereler gibi denizlere…
as above so below … be love
2012’de yazdığım bir şiir de yerini buluverdi tekrar :
B’AĞLAR
Bağımsız sevmek,
Ruhsal bağları yaşarken
Duygularına bağımlı olmadan
Kader ağlarının bilincinde

Bağımsız bağlılığı sürdürebilmek
Koşulsuz sevgiyi yaşayarak
Büyü'rken kalbin öz'gürce
Sevgiyle çoğalarak.

Tutkularla bağlanmadan,
Gelene gidene ağlamadan
Diğerlerine bel bağlamadan
Sevgiyle yaşamak.

Gökteki Bir'leşmeye doğru
Yerdeki ayrışmayı aşarak yürümek.
Yarışmadan, vuruşmadan, acelesiz.
Öz’ü’gür, beklentisiz

Ruhların göksel bağları nedeniyle
Yeryüzünde yoldaş olanlara
Cennet bağlarının aşk şarabından tatmak nasip olsun
Aşıkların yolları açık, rehberleri ışık olsun…
....
Kendinden başka kimseye
Sahip olunamayacağını bilirsen
Kaybetme ihtimalin de,
Korkun da olmaz
Uğur Başak Arpacıoğlu, Moda, 31.12.2015 

“Sevgi, bağları birbirine bağlayandır.” “Love is the bond of bonds.” Giordano Bruno

Değirmenler, Şebnem Ferah