kalp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kalp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2018 Çarşamba

Geçiş kapılarında...Sezgi çağı..Frekans..Enerji..Dönüşüm

Frekans...Enerji...Dönüşüm...Sezgi Çağı...Geçiş kapılarında konulu iki yazının çevirisini özümüze dönüşerek arınmamız niyetleriyle paylaşıyorum. 

Anlamak ve kabul etmek zor biliyorum... Böyle geçiş zamanlarında yaşamak kolay değil, ancak böyle zamanlarda yaşıyor olmamız, Stoacı filozofların söylediği gibi olanları taşıyabilecek güçte, cesur ve soylu ruhlar olduğumuz içindir... Aramızda daha iyi bir dünya ve insanlığı inşa edeceklere duyulan umut olduğu içindir...

İnisiye Filozof Eflatun'un adlandırdığı gibi Mağaranın efendilerinin düşünmemizi istediklerinin peşine düşmek yerine, yarınları düşlemek için enerjimizi arındırmalıyız. Bilgi çağı yavaş yavaş bitiyor, çünkü bilgi yıkıcı amaçlarla da kullanılıyor. Bir sonraki evrim etabına, Sevgi realitesine geçebilmemiz için Sezgi çağı bizi çağırıyor...Kalbimizin ve hislerimizin bize Doğru Yol'u gösterebilmesi için, Farkında olabilmek için, girdabın içinde değil, üzerinde kalarak ayırt edebilmek için duygularımız arı ve yüksek frekansta olmalı.  

Tüm dünyada maddeye, güce olan tutku ve hırs nedeniyle kardeş kardeşin canına kast ederken, insanlık acılarla tavlanırken, algılarımızla oynanırken... Kendi merkezimizde kalmak, Ruhumuzun ritmini yakalamak, dünyevi benliklerimizi Üst Ben'imizle akord etmek, Evrenin, galaksilerin, kürelerin, yıldızların armoni içindeki frekansında olmak her zamankinden daha da önemli... biraz kendi içimize dönmek...İç yaşamımızı beslemek zamanıdır. 

Gerçekçi olmayı bırakmadan, "bunlar olamaz, böyle olmamalıydı" diye tekrarlamak yerine, "olması gereken" için, Doğruları, Erdemleri inşa etmeye gücümüzü kullanalım, çözümler için yaşayalım...Aklımızı salim, pırlanta kalbimizi saf, safları sıkı tutalım. 

Her nasıl ve ne zaman olacak ise - ki hepimiz bir gün öleceğiz- çözümler için çalışarak yaşadım ve öldüm diyebilmek daha onurlu olacaktır...Ölümsüz ruhumuzu sonsuz yolculuğunda yükseltecektir...unutmayalım. 

Oğlak burcundaki dolunay diyor ki: Maddesel dünya ile ilgili kaygılarını, sahip olmayı bıraktığında, kendine sahip olmaya, GERÇEKTEN VAR OLMAYA başlayacaksın...ve Yengeç burcundaki Güneş'e, yani YUVA'na dönüş yoluna adım atacaksın. 

Yolda dimdik yürüyebilmek, cesurca yaşayabilmek ve zamanın ruhunu yakalayabilmemiz temennisiyle... sevgilerimle 

Uğur Başak Arpacıoğlu 
19.07.2016, Kadıköy, Istanbul ( ilk kaleme alınma tarihi ) 



"Nunc fluens facit tempus, nunc stans facit aeternitatum" 
The now that passes produces time, the now that remains produces eternity.
Geçip giden "şimdi" zamanı oluşturur, genişleyen "şimdi" sonsuzluğu...
Boethius, The consolation of philosophy


ZAMAN VE SÜREÇ DENEYİMİNİZ DEĞİŞİYOR...

Bilgi Çağı’ndan çıkıp Sezgi Çağı’na giriyoruz ve bu geçiş gerçeği algılama biçimimizde önemli bir değişimden çok daha fazlasını getiriyor.

İlk olarak dünyanın çok hızlı hareket ettiğini ve sizin daha fazla kendinizi zorlayarak ve hızlanarak dünyanın bu hızına yetişmeniz gerektiğini hissedebilirsiniz.

Bir işi bitirdiğinizde on tane daha görevin sizi bekliyor olduğunu bilmek, başarılarınıza veya yaratıcılığınızı kullanarak yaptığınız işlere sevinecek zaman bulamamanıza neden olur.
Yapılacaklar listeniz yakın gelecekteki birçok şey ile dolup taşmıştır. Eski iyi günlerde her şeyin ne kadar da sakin ve güzel olduğunu düşünmekten kendinizi alamazsınız.

Zihniniz dinlenmek için geçmişe ve planlarınızı koordine edebilmek için geleceğe gider. Çok nadiren şimdiki zamanı yakalar ve anı yaşarsınız. Bu nedenle kendinizi baskı altında hisseder, kendi frekansınızı yakalayamaz ve sınırsız enerji rezervinizden faydalanamazsınız. Kendinizi sık sık bitkin ve tükenmiş hissedebilirsiniz.

Algının eski yolunda, zaman ve süreçlere ilişkin deneyimleriniz bir görecelilik fonksiyonu yaratır; geçmişi bugüne ve bugünü geleceğe kıyaslar.

SEZGİ ÇAĞI’nda ise bunun tam tersi yaşanır : 

Geçmiş ve gelecek genişlemiş bir şimdiki zaman içinde erir, böylece ortada görecelik ya da kıyaslanacak herhangi bir şey kalmaz.
Sadece ihtiyacınız olan her şeyi barındıran daha büyük bir Varlık ve dikkate doğru sizi yönelten sonsuz bir şimdiki zaman vardır.

Her şey anın içindeyken ve şu an gerçekleşirken enerji ışık hızında hareket eder.
Şimdiki zaman ve gelecek, hareket ve sonuçları arasında hayal ettiğiniz boşluğu dolduran duraklama zamanı ortadan kaybolur.
Böylece bir sorunu çözerken, kararlar alırken veya hedefler belirlerken eğer özellikle sürece dahil olan insanlar konuyu tamamen anlamış ise ve gerekli mantıksal süreç sağlanmış ise çok daha kısa zamanda sonuç alınabilir.

Bir kez “hiper-uzaya zıplama” deneyiminden geçerek genişlemiş Şimdiki Zaman’ı yaşadığınızda, kendi frekansınızı oturtabilirsiniz ve yaşamınız sakinleşerek zaman neredeyse sonsuz bir hale gelir.
  • Kişisel gerçekliğiniz ile yüksek vizyonunuz arasında bilinçli olarak salınarak, zaman çizelgesi ve trendler hakkında doğal bir duyu geliştirebilirsiniz. 
  • Daha kapsamlı düşünen, potansiyelleri önceden fark eden ve daha fazla değişken arasındaki iç bağlantıların daha fazla farkında biri olabilirsiniz. 
  • Bir yolun diğerlerine göre önceliği olabileceğini sezebilirsiniz. 
  • Yeteneklerinizle sürece olan etkinizden mutluluk duyabilir ve dalgalanmaları, hızlanma ve yavaşlamaları yönlendirmenizden keyif alabilirsiniz.
  • Zamanın akışı, yaşayan ve kapsayan  herkesin ihtiyaçlarını özgün ve değişken bir şekilde yansıtan bir olgudur.

Penney Peirce, Leap of Perception: New Attention Skills for the Intuition Age
Algı sıçramaları, sezgi çağı için yeni dikkat becerileri adlı kitabından çeviri



ZAMAN ÇİZELGESİNİN YOLUNU HİSSEDİN: 

1. Sorumluluğunu alıp üstleneceğiniz bir süreç veya proje düşünün. Bu bir gezi, yeni bir ürün gelişimi veya hangi üniversiteye gideceğinize karar vermek gibi bir süreç olabilir.
Kendi içsel merkezi frekansınıza gidin ve tüm süreci yüzeye çıkarın, ilk anından en son ulaşacağı gerçekliğe kadar kendinizle birlikte süreci boşluğa yayın. Bir yanınız artık olacakları çoktan gördü ve tecrübe etti bile, gevşeyin.

2. Sürecin enerjisini hissedin ve bedeninizin olayların akışına göre doğruluk ve endişe sinyallerini yaymasına izin verin. Tüm işlemin içinden geçerek, olabilecek her ihtimal, her noktayı tecrübe ediyorsunuz. Nerede yavaşlayıp nerede hızlanacağınızı, diğer insanların dahil olabileceği yerleri ve iş akışının nerede duraksayacağını izleyin ve test edin.

3. Zaman çizelgesi çizin, bir kağıda bir nehri resmeder gibi. Genişlemeleri, daralmaları, artış ve azalış ile hızlanabileceği yerleri ekleyin. Farklı hareket ve eylemlerin, enerjilerin farklarını belirtin. Akışın değişimine etki edebilecek şeyleri hissetmeye çalışın ve isimlendirin:  "Risk", "anlaşmazlık", "tartışma”, “kayıp”, “pozitif enerji”, “senkronizasyon”, “iyi şans”, "destek" gibi etiketler kullanın.

4. Güncelleyin, tekrar tecrübe edin, nasıl gelişmesini istediğinize göre zaman çizelgenizi tekrar tekrar yapılandırın.


SORUNLARI MEYDANA GELMEDEN FARK EDEBİLİRSİNİZ

"Yaklaşan olayların gölgeleri kendilerinden önce gelir." Kadim Atasözü

Zihniniz durağanlık ve tanımlamalardan hoşlandığı için enerji akışındaki değişimlerin erken sinyallerini görmezden gelmek kolaydır. Düşünmenin eski yolunda buna “sorun çıkarmak” diyorduk.


  • Bilinçli hisleri kullanarak ve görünebilirlik eşiğinde daha tetikte olarak problemleri önceden sezebilirsiniz. 
  • Hislerinize kulak verirseniz, çalışanlarınızın davranışlarına ve çevresel etmenlere dikkat ederek takip edebilirsiniz, yaklaşan olayları isabetli bir şekilde etkileyecek eylemleri önceden fark edebilirsiniz. Hayatın ve sürecin bozulmaya bağladığını, tıkanmaya ve sıkışmaları görebilirsiniz.

Çevrenizde veya kendinizde bir enerji sorunu olduğunu düşündüğünüz, mutluluğunuzun azaldığını veya sağlığınızın bozulduğunu hissettiğinizde ve aynı miktardaki çabalarınız artık aynı verim ve sonuçları vermemeye başladığında yapmanız gereken; değişmektir!

DEMLENEN DEĞİŞİMİ NASIL SEZERSİNİZ?

1. Dertler ve sorunlarla karşılaştığınız bir dönemi hatırlayın.
  • Erken uyarı sinyalleri var mıydı? 
  • Eğer daha duyarlı olsaydınız, süreçte bir yön değişimi olduğunu fark edebilir miydiniz? 
  • Sorunlar yüzeye çıkmadan önce bedeninizde ve çevrenizde neler hissediyordunuz? 
  • Eğer gerçekleşmeye çalışan olayları fark edebilseydiniz nasıl tepkiler gösterebilirdiniz?
  • Bir sorunu fark etmek için hangi duyularınızı kullanırsınız? Bunlar vücudunuzda nereye kaydoluyor?
  • Bir olayın sorun haline dönüşeceğini nasıl bilebilirsiniz?
  • Bir problemin şu an var olduğunu veya potansiyelini, bu değişim sürecinin ne kadar sürede gerçekleşeceğini nasıl bilebilirsiniz?
  • “Tam doğru” bir çözüm sizi nasıl hissettirir?

2. Bugünden başlamak üzere enerji bozulmalarını ve sürecin tıkandığı anları hissetmek, vizyonunuzu kontrol etme zamanının geldiğini anlamak, ne zaman ne şekilde hareket etmeniz gerektiği ve tam bir perspektif geliştirmek için daha çok bilgiye ihtiyaç duyup duymadığınızı anlamak için pratik yapabilirsiniz.



ÖZETLE...
Titreşimsel sorun çözme ve planlamada sorunları, ruhunuza ve kaderinize tecrübe katmak adına bir duruma yönlendirilmiş sorular olarak görürsünüz.

Sorunu çözmek sağlıklı bir enerji akışını tekrar düzenlemek adına ne yapılması gerektiğini görmek ve yeni bir yol bulmak için enerjinizi hareket ettirmek demektir.

Kaderini bulmak ve kendini gerçekleştirmeye başlamak, bireyler için hayattaki en büyük çözümü sağlar, çünkü ruhunuzun yaşadığı gibi yaşadığınızda, özünüzle birlikteliği tecrübe eder, gelecek sorunlar ve gelecek için planları ortadan kaldırmış olursunuz.

Geniş ölçekli çözümler her zaman kazandırır. Hayatın tüm biçimlerini önünüze sunar, fiziksel, duygusal, zihinsel ve spiritüel olarak birçok düzeyde etki eder.

Karmaşık durumlarda bile, karar vermek için kendi içsel frekansınızda merkezlenerek bir süreliğine vizyonunuzu kontrol etmeniz gerekir.

Hayatınızın yönü değişiyor, gelişiyor olabilir. 
Çok fazla seçeneğiniz olduğunda seçimlerinizi tartmak için bedeninizin incelikli doğrularını çağırarak kaygı sinyallerinize dikkat etmeniz gerekir. 

Hedefleri planlar ve seçerken, günlük kişisel gerçekliğiniz ile daha ileri seviye hayalleriniz arasında kasıtlı olarak ve sık sık gidip gelmek önemlidir. 

Kaderiniz, herkesin kaderi ile ortak bir şekilde gelişir, bu nedenle planlarınız akışkan ve şu anda olmalıdır. 

Sezgi Çağı, zaman ve zaman çizelgesine ilişkin tecrübelerinizi değiştirir, geçmiş ve geleceğin genişletilmiş bir şimdiki zaman tarafında emilip yutulduğunu fark etmeniz, gerçekleştirme sürecini hızlandırır. 

Zaman çizelgeleri insanların seçimleri ve planları tarafından etkilenir ve bakış sıklıkla kontrol edilmelidir.



AKIŞA UYUN Kİ SORUNLAR ÇÖZÜLSÜN…

Hayat hareket halindedir. Sizi dalgadan parçacığa, hareketten duraksamaya götüren bir eğlence trenidir. Dalga, akış ve gevşemenin neşesini getirir. 

Duraksama kendinizin -bireyselliğinizin, çoğulluğunuzun ve Birlik olgusunun- farkına varmanızı sağlar. Dalga ve duraksama. Genişlemek ve büzülmek…Ayrık olmak ve yeniden birleşmek…Vermek ve kabul etmek…

İletişime geçin ve bağınızı hissedin. Öğrenin ve bilgeliği tecrübe edin. Siz dalgasınız ve parçacıksınız ve tekrar dalgasınız ve tekrar parçacıksınız. Her seferinde, yenisiniz.

Zihni yanlış kullanmak gibi sağlıksız alışkanlık edindiniz. 
Bir dalgadasınız ve zihniniz “Hayat enerjidir ve ben hareketim” diyor. Sonra duraksayıp parçacık olduğunuzda, zihniniz yeniden tanımlaması gerektiğini düşünüp “Hayat somut,katı ve ben sonlu bir bireyim” diyor. 

Tekrar dalga olmaya başladığınızda, zihin tanımlamasını yeniden “akışa” çevirme konusunda baskı altında kalır. Kendi alışkanlığı yüzünden inatçıdır. Sizin ve hayatın sadece tek yönlü olmasını, hayata ve kendinizin doğal parçacık-dalga sistemini tecrübe etmenize bu kadar takılmamanızı ister. 
Zihin kendi kısıtlı bakış açısından dalga-akış durumundan parçacık-duraksama haline her geçişinde kendine “Ben hatalıyım. Bir şeyler yanlış. Bir sorunum var. Bunu beğenmedim. Bu değişimi kontrol etmeliyim” der. Korku üretir ve gereksiz sıkıntılar doğurur.

Kendinizi tecrübe etmenin en yeni halinden keyif almak yerine, sorun sahibi olmaya odaklanmak insanoğlunun en büyük çılgınlığıdır. Sorun sahibi olduğunuzu hissettiğiniz anların altında, akış da olsa duraksama da, bir sonraki, şu ankinden daha fazla keyif alınabilir bir deneyime doğru yön değiştirdiğiniz hissi vardır. 

Deneyime sınıflandırmadan geçin ve onunla bir iletişim kurun. Hareket edin, açıklayın, yaratın ya da duraksayın, tekrar merkezinize dönün ve takdir edin. Sonra da dış dünyanın kendisini bu enerji döngüsüne -hayalinize, filminize- doğal olarak uyum sağlamasını izleyin. 


Zihnin tereddütleri olmadan, dünyanın tereddütü olmaz sorunlar ve cevaplar çözülür; varoluş yok oluş ve yeniden varoluş gerçekleşir bunun yerine. Yaşamdaki şekiller gelir ve geçer ve evrimleşir.

Zihninize tanımlama yapmasına son vermeyi ve şu an deneyimi ile “bir olmayı” öğretebilirsiniz. 

Zihninize, döngünüzün değişimlerini nasıl fark edeceğini, her aşamanın hazlarına uyum sağlamasını, “yanlış” kavramını, deneyimi mutlulukla kucaklayarak değiştirmesini gösterin. 

Zihninizin kopuk ya da dirençli olduğunu her fark ettiğinizde, boş verip mevcut faza yeniden katılmasını ve hazzı aramasını sağlayın. İleride bu derin hazlar, her farkındalık içeren her değerli anınıza sevgi katmanıza izin veren birleştirici prensip olacaktır. 

Ruhun hazzını düzenleyici prensip olarak ele aldığınızda yanlış bir şey, sorun, cevap kalmayacaktır. 

Hayat kendini bilgece geliştirir. Cevaplar zihnin ruhla buluştuğu, bu buluşmalarda, sonraki en uygun şeyi seçmenin keyfini yaşattığı anlık durma noktalarıdır. 

Sorun yaşamayı bırakabilirsiniz. Şimdi’ye kendinizi bıraktıkça, hiçbir şeye ihtiyaç duymazsınız.

Penney Peirce, Frekans “İnsan titreşimlerinin etkisi ve anlamı” adlı kitabından çeviri.

"Sezgisel akıl kutsal bir hediyedir. Rasyonel akıl ise sadık bir köle. Biz köleyi onurlandıran ve hediyeyi unutan bir toplum yarattık."   Albert Einstein






8 Ağustos 2016 Pazartesi

Kucakla karanlığı korkusuzca...Işığı kalbinde taşıyAN ey insAN

6 Mayıs 2016'da sabaha karşı görmüştüm..

Aydınlıkları temsil eden büyük bir grup ile kılıçlarını kuşanmış karanlıklar grubu bir meydanda karşı karşıya...
Gölge adamlar silahlarını kavrıyorlar, göz dağı vermek istercesine...

Işık insanlar, sükunet içinde, tam bir dinginlik ve birlik halinde, bütünlük hissindeyiz... Hiç bir silahımız, kalkanımız, miğferimiz yok... (hepsi içimizde, saklı)

Türlü silahlarına davranarak korkumuz ortaya çıksın istiyorlar...

Biz ise gülümsüyoruz kalbimizden, ne yapacağımızı biliyoruz, hissediyoruz...aramızda telepatik olarak teyid ediyoruz... Korkudan eser yok ışıklarda...

Birbirimize ve birliğe olan sevgimizin enerjisini yayıyoruz kalbimizden bedenimize ve çevremize...ve
Kalplerimizden yayılan enerji birleşik alanı içinde...kararmış adamlara doğru yürüyoruz, huşu içinde...

Tam o AN'da ...
Tam Işık insanlar ile karanlık insanların birbirine temas ettiği ANda...

Kalbimizden yayılan enerji, bembeyaz bir ışık hüzmesi olarak dışarı yayılıveriyor, kollarımızı kocaman açıyoruz...kucaklamak için karanlıktaki kardeşlerimizi...

İşte O AN...kalbimizdeki ışık, ateşe, ısıya dönüşüyor ve gölge adamların kılıçlarını, silahlarını eritiveriyor...
Aramızda bizi ayıran hiç bir şey kalmıyor...Sımsıkı kucaklıyoruz karanlığı...ne olup bittiğini ANlamayan kardeşlerimizi...bedenlerimiz, enerjilerimiz birbirine karışıyor...

Işık ile aydınlanıyor yeryüzündeki tüm insanların kalbi...yüzleri...ruhları...

Ve t'AN yerinde MUzaffer Gün'eşin ilk ışınları beliriveriyor...

Ey Işığı kalbinde taşıyan ne'FER, kucakla karanlığı korkusuzca...

Sevgilerimle...
Uğur Başak Arpacıoğlu, 08.08.2016, Kapılardan geçerken

"Birliği koruyun." HPB

 NEFER : NFR, Mısır hiyeroglifi

Mutluluk, iyilik, refah, gençlik, güzellik ile ilişkilidir.
Kalp ve trake sembollerini içerir.
İç yaşam ve dış yaşamın birliğini ifade eder.
Üç bölümden oluşur: Bir sonsuzluk dairesi, bir dikey enerji hattı ve bir yatay enerji hattı.


Bir vizyon daha vardı :
Bugün 19.09.2013 Hasat dolunayı gökte...
11.11.2011'de açılan bir dönemin yeni döneme devriymiş..

Şöyle bir imge gördüm bugün öğle saatlerinde gözlerim kapalı :
Mor viole suretteki insanların beden kabukları açılıyor ve içlerinden çıkanlar mor tek bir kalp oluşturuyordu…

Çizim tam anlatamıyor, yaşamak gerek...Suretten öze geçmek" diyeyim.


O zamaaa AN... haydi...

HAYDİ GEL BENİMLE OL
Bende zincirlere sığmayan o deli sevdalardan
Kızgın çöllerde rastlanmayan büyülü rüyalardan
Kolay kolay taşınmayan dolu dizgin duygulardan
Yalanlardan dolanlardan daha güçlü bir yürek var

Haydi gel benimle ol
Oturup yıldızlardan bakalım dünyadaki neslimize
Ordaki sevgililer özenip birer birer
Gün olur erişirler ikimize

Uzanıp yüreğimin ateşiyle yeniden
Yıldızları tek tek yakacağım
Sarılıp güneşlere sevgimizle göklerden
Mavi mavi taçlar takacağım ne olursun

Sezen Aksu , Söz: Aysel Gürel, Müzik: Onno Tunç



5 Ağustos 2016 Cuma

Kral Arthur ve Majisyen Merlin'den Gerçek Sevgi üzerine

Arthur, Merlin ‘in yanından ayrılmadan önce çok karamsarlaştı. 
Nerdeyse on beş yaşındaydı ama diğer insanları çok az görmüştü. 

“Onlara katılacağın için üzgün müsün ?” diye sordu Merlin. 
“Herşeyden önce sen de onlardan birisin.”
Arthur uzaklara baktı. “Hüzünlüyüm ama sebebi bu değil.”
“Peki ne öyleyse?”
“Sana bir şey sormak istiyorum ama nasıl soracağımı veya sorsam mı sormasam mı bilmiyorum.”
“Durma”
Arthur kararsız bir şekilde baktı. “Bana öğrettiğin dersler hakkında değil. Ama her şeyden çok bilmek istediğim bir şey, yani bana söyler misin acaba…”
Boğazı düğümlendi ve durdu.

“Belki de aşık olmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istiyorsun?”
Arthur kafa sallayarak onayladı. Merlin'in önsezisi ile kurtulmuş olmaktan mutluydu. 

Yaşlı majisyen bir süre düşündü ve “Her şeyden önce unutma ki gerçekten önemli bir şey sordun. Aşk hakkında sözlerle anlatılamayacak şeyler vardır, ama önce benimle gel” dedi.

Arthur'u öğle güneşinin parladığı bir açıklığa götürdü. Merlin'in elinde güneşe doğru tuttuğu, yanan bir mum belirdi. 
“Yanıp yanmadığını görebiliyor musun ?” diye sordu.
“Hayır” dedi Arthur. Güneş o kadar parlaktı ki mumun alevi görünmüyordu.
“Ama bak” dedi Merlin. Bir pamuk parçasını muma yaklaştırdı ve pamuk hemen yanıverdi.
“Bunun aşkla ne ilgisi var?” diye sordu Arthur, ama Merlin yanıtlamadı. 

Sadece yılan otunun çiçeğini alıp suyundan iki damla Arthur ‘un parmaklarına sıktı. “Tadına bak” dedi.
Arthur yüzünü ekşitti. “Çok acı” dedi.
Merlin çocuğu göle götürüp ellerini yıkamasını söyledi. “Şimdi suyun tadına bak” dedi.
“Acılık kaldı mı?”
“Hayır” dedi Arthur. “Ama bunun aşkla ne ilgisi var?” 

Merlin yine karşılık vermedi ve çocuğu ormanın daha da derinlerine götürdü. “Şimdi kıpırdamadan otur” dedi sessizce. 
Arthur söyleneni yaptı. Biraz ileriden bir fare açıklığa fırladı, ama daha hareket edemeden bir kartal fareyi kaptı ve avıyla birlikte yüksek sarp kayalıklardaki yuvasına uçtu.
Arthur şaşkınlıkla, “Ama bana aşktan bahsedeceğini söylemiştin. Tüm bu gösterdiklerinin aşkla ne ilgisi var?” dedi.

“Dinle” dedi ustası. “Güneşe tutulduğunda görünmeyen mum gibi egon da aşkın dayanılmaz gücünde eriyecek. Gölün suyuyla yıkandığında kaybolan acılık gibi, hayatının acılığı da aşkla karıştığında en berrak sular kadar tatlı olacak. Ve kartalın avını yakalaması gibi kendine verdiğin önem de, seni içine alan aşkın gözünde bir pırıltıdan ibaret kalacak.”

"Sevginin gücü, saflığın gücüdür. Sevgi kelimesi bir çok şekillerde kullanılır ama o, majisyen simyacı için kutsal bir kelimedir, çünkü onun için sevgi, “tüm kötülükleri yok ederek sadece asil ve gerçek olanı açığa çıkaran” demektir. 

“Korktuğun sürece gerçekten sevemezsin” diye uyardı Merlin. “Öfkelendiğin sürece gerçekten sevemezsin. Bencil egon var olduğu sürece gerçekten sevemezsin.

“Peki o zaman nasıl sevebilirim ki?” dedi Arthur,korku öfke ve bencilliğin sıkça deneyimlediği şeyler olduğunu bilerek.

“İşte işin gizemli kısmı burası” diye yanıtladı Merlin. “Saflıktan ne kadar uzak olursan ol, sevgi seni arayacak ve sen sevene kadar seninle uğraşacak.”

"Sevgi, kötülükleri ortadan kaldırmak için hep işbaşındadır. Sevgisiz insan diye bir şey yoktur; yalnızca, sevginin gücünü hissedemeyen insanlar vardır. 

Görünmeyen ve ebedi olan sevgi, duygu ve heyecandan öte bir şeydir; O, hazdan ve hatta bir vecd halinden de ötedir. Majisyenin gözünde o, soluduğumuz hava, her hücredeki devinimdir." 

Sevgi evrensel kaynağından herşeye nüfuz eder. O, mutlak güçtür. Çünkü zor kullanmadan herşeyi kendine çeker. Sevgi, acı çekilirken bile, zihin ve egodan uzaklarda görevini yapar. Sevgi ile kıyaslandığında diğer tüm güç çeşitleri zayıftır.

“Sen bir kral kadar güçlü müsün?” diye Merlin ‘e sordu Arthur.

“Bir kralın güçlü olduğunu nerden çıkarıyorsun?” diye karşılık verdi Merlin. “Krala gücü, her zaman ayaklanıp bu gücü geri alabilecek halkı tarafından verilir. Bu yüzden tüm krallar korku içinde yaşar; bilirler ki sahip oldukları herşey ödünç alınmıştır. Ülkenin en fakir kişisi bile kraldan daha zengindir; ta ki kral, gücünü bırakıp sevgiye teslim olana kadar.”

“Hayattaki gerçek güç içten gelir. Dünyayı sadece içten gelen sevginin ışığında görmek, zedelenmez bir huzurda korkusuz yaşamaktır.”

"Sevgi ile ilgili, insanların dikkatinden kaçan birçok sır vardır. 
Sevilmek için önce sevmeniz gerekir. Birisinin sizi koşulsuz olarak sevdiğinden emin olmak istiyorsanız, onu koşulsuz sevmeniz gerekir. Birini sevmeyi öğrenmek için önce kendinizi sevmeniz gerekir. Bunların çoğu açık gibi görünüyor. 

Peki o zaman niye böyle yapmıyoruz?

Majisyen Merlin'in cevabı şudur: Sevgi ortaya çıkarılmalıdır; onu gizleyen öfke, korku ve bencillik katmanları soyulmalıdır. Tamamıyla sevgi dolu bir hayat için şu anda sahip olduğunuz hayatı saflaştırın. Sevgiye yaklaşmanın doğru ve yanlış bir yolu yoktur. 

“Ümitsizce sevgiyi arayan bir insan” dedi Merlin, “ümitsizce suyu arayan balığı hatırlatır.” Yaşam çok sevgisiz gibi görünebilir, ama insanı sevgiden yoksun bırakan “dışarıdaki dünya” değil, onu algılayanın gözleridir.

Sevgiyi hayatınızın değişmez ve tam bir parçası haline getirmek istiyorsanız, önce şu an sevgi dediğiniz şeyi yeniden tanımlamanız gerekir. 

Çoğumuz sevgiyi birine duyulan çekim, önemsendiğimizi hissettiren bir beslenme kaynağı, haz ve keyif, güçlü bir his veya heyecan olarak düşünürüz. Her ne kadar bunlar sevginin birer yönüyse de, majisyen hoca bunların en iyi ihtimalle tam olmadığını söyleyecektir.

“Ölümlülerin tarif ettiği sevgi, zayıflayıp yok olmaya mahkumdur” dedi Merlin. “Sizin sevgi dediğiniz şey gelir ve gider. Bir arzu objesinden diğerine atlar. Arzularınız reddedildiğinde çabucak nefrete döner. Gerçek sevgi değişmez. Onun bir objeyle ilgisi yoktur ve başka bir duyguya dönüşmez, çünkü en başta o, bir duygu değildir.”

Tüm sahte sevgileri terkettiğinizde geriye ne kalır? 

Yanıtı kendini kabullenmeyle ortaya çıkmaya başlar. İçsel bir güç olan sevgi önce içinizde, yine kendinize yöneltilmiş olarak belirir. 

“Ölümlüler sevgi için huzursuz ve endişeli bir şekilde telaşlanıp dururlar” dedi Merlin. “Sevdiklerine sahip olamazlarsa öleceklerini zannederler. Ama gerçek sevgi sizi huzursuz etmez, çünkü onun ifade edilmeye ihtiyacı yoktur. 
En sevilen kişi bile sizin bir parçanızdır. 

Başkasından alacağınızı zannettiğiniz sevgi, farkındalığınızdaki bir sınırlılığın belirtisidir. 
Majisyen simyacılar için tüm sevgiler benlikten gelir.

“Bu, kulağa çok bencilce geliyor” diye itiraz etti Arthur.

“Benliği ego ile karıştırıyorsun, ama gerçekte benlik ruhtur” diye yanıtladı Merlin. 
Bencillik ise sahiplenmek, kontrol etmek ve hakim olmak isteyen ego'dan kaynaklanır. Ego, “Seni seviyorum, çünkü sen benimsin” dediğinde sevgiden değil, üstünlük kurma ve sahiplenmekten bahseder. 
Gerçekten sevmeyi öğrenenler ilk önce bencilliği bırakmışlardır. İşte bundan sonra çok değişik bir deneyim başlar.

“Peki bu nasıl bir şeydir?” diye sordu Arthur. “Bunu hiç bilebilecek miyim?”

“Bir gün bu huzursuzca telaşın bittiğinde, ufak bir ışık göreceksin kalbinde. İlk önce bir kıvılcım büyüklüğünde olacak, sonra bir mum alevi ve nihayet cayır cayır yanan bir ateş.
Sonra uyanacaksın ve bu ateş güneşi, ayı ve yıldızları kaplayacak. 

İşte o anda evrende sevgiden başka bir şey kalmayacak, ama yine de bunların hepsi kalbinde olacak."

Alıntıdır. 




1 Ekim 2014 Çarşamba

Mutluluğun tarifi

Bugün yürürken ayaklarım yerde b'Akışlarım gökyüzünde, 

"yerdeki mutluluğum göktekini mutlu ettiğimde gerçekleşiyor" dedi kalbim,

ve sonra

"Mutluluğunu Hakikat ile hizala" diye seslendi gecenin nefesi 

ALIGN YOUR HAPPINESS WITH THE TRUTH 

As above so below ...so within love


Suretimizden daha fazlasıyız özümüzde
Mutluluğumuzu geçici olana b'ağlamadan
Unutulmuş olanı tekrar yükselterek 
Öz(ü)gür yaşayacağımız zamANlara doğru...


"Hapi Zap Tepi" diyeceğiz 


Happy kelimesinin kökeni hap (zenginlik, talih), Hapi'den türemiştir, Mısır mitolojisinde Nil nehrinin Tanrıçası, akan sular ve bereket ile ilişkilidir.



28 Şubat 2014 Cuma

Bilimler yetmiyor dünyayı iyi etmeye...ilime geçmeli...kendini bilmeli

İçinde yaşadığı maddesel dünyada bir mağarada gibi yarı karanlıkta olan insanoğlu, fenomenler, yanılsamalar ve kanılar (doxa paradoksa) içinde yaşamaktadır. Tüketilen, hazmedilmeyen tüm bilgiler biraz daha kafa karıştırıcı olmakta, ben merkezcil aklın sesleri yükseldikçe içindeki özvarlığının Sessiz Sesi'ni duyamaz hale gelmektedir...

Aklı, merakı ve sorgulaması ile kendini ve evrenin sırlarını tanıma yolunda ürettiği bilim, felsefe, din, sanatları, kültürleri birbirine karşıt ve/veya ayrı gören mukayeseleri bırakarak, bilgileri birleştirerek çalışmalı, dışrak bilgiden manaya açılmalıdır. Ancak böylece daha yüksek, bütünsel ve derin kavrayışa genişleyebilir...

İnsanoğlu “herşeyin ölçüsü” olmadığını, “evrenin bir parçası” olduğunu idrak ettiğinde ve kendisini ve yaşamını evrensel yasalarla uyumlu hale getirdiğinde içindeki “ışık/aşk” daha kuvvetle yanacak ve hem kendini hem de çevresini aydınlatacaktır.

Akıl aklın terazisi olamaz, beşer şaşar...İnsanoğlu kendini bütünsel olarak ben merkezli zihin aynasından göremez.
Akıl, ona görüşünün dışında olanları gösteren sezgiler ve kalp kendisine rehberlik ettiğinde kanatlanır ve gölgelerle dolu labirentlerinde oyalanmaktan kurtulabilir.

Aklı ve kalbi birleştirmek ruhsal olgunlaşma yoluna düşen a'dem'lerin amelidir.. Cesaret ister. Her dem idrak ister...

Bilimler yetmiyor dünyayı iyi etmeye...ilime geçmeli...kendini bilmeli

Hermes'in öğrencilerine öğüdü şuydu: 

"İlim kuvvetin, iman kılıcın, sukut da delinmez zırhın olsun. 
Hakikati herkesin anlayış derecesine göre açıkla. 
Ruh üstü örtülü bir nûrdur ki ancak Aşk ile ebedi olarak parlar; aşksız ise sönüp gider."


B'aşk
ilk kaleme geliş tarihi 28.02.2014