bilgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bilgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2018 Çarşamba

Geçiş kapılarında...Sezgi çağı..Frekans..Enerji..Dönüşüm

Frekans...Enerji...Dönüşüm...Sezgi Çağı...Geçiş kapılarında konulu iki yazının çevirisini özümüze dönüşerek arınmamız niyetleriyle paylaşıyorum. 

Anlamak ve kabul etmek zor biliyorum... Böyle geçiş zamanlarında yaşamak kolay değil, ancak böyle zamanlarda yaşıyor olmamız, Stoacı filozofların söylediği gibi olanları taşıyabilecek güçte, cesur ve soylu ruhlar olduğumuz içindir... Aramızda daha iyi bir dünya ve insanlığı inşa edeceklere duyulan umut olduğu içindir...

İnisiye Filozof Eflatun'un adlandırdığı gibi Mağaranın efendilerinin düşünmemizi istediklerinin peşine düşmek yerine, yarınları düşlemek için enerjimizi arındırmalıyız. Bilgi çağı yavaş yavaş bitiyor, çünkü bilgi yıkıcı amaçlarla da kullanılıyor. Bir sonraki evrim etabına, Sevgi realitesine geçebilmemiz için Sezgi çağı bizi çağırıyor...Kalbimizin ve hislerimizin bize Doğru Yol'u gösterebilmesi için, Farkında olabilmek için, girdabın içinde değil, üzerinde kalarak ayırt edebilmek için duygularımız arı ve yüksek frekansta olmalı.  

Tüm dünyada maddeye, güce olan tutku ve hırs nedeniyle kardeş kardeşin canına kast ederken, insanlık acılarla tavlanırken, algılarımızla oynanırken... Kendi merkezimizde kalmak, Ruhumuzun ritmini yakalamak, dünyevi benliklerimizi Üst Ben'imizle akord etmek, Evrenin, galaksilerin, kürelerin, yıldızların armoni içindeki frekansında olmak her zamankinden daha da önemli... biraz kendi içimize dönmek...İç yaşamımızı beslemek zamanıdır. 

Gerçekçi olmayı bırakmadan, "bunlar olamaz, böyle olmamalıydı" diye tekrarlamak yerine, "olması gereken" için, Doğruları, Erdemleri inşa etmeye gücümüzü kullanalım, çözümler için yaşayalım...Aklımızı salim, pırlanta kalbimizi saf, safları sıkı tutalım. 

Her nasıl ve ne zaman olacak ise - ki hepimiz bir gün öleceğiz- çözümler için çalışarak yaşadım ve öldüm diyebilmek daha onurlu olacaktır...Ölümsüz ruhumuzu sonsuz yolculuğunda yükseltecektir...unutmayalım. 

Oğlak burcundaki dolunay diyor ki: Maddesel dünya ile ilgili kaygılarını, sahip olmayı bıraktığında, kendine sahip olmaya, GERÇEKTEN VAR OLMAYA başlayacaksın...ve Yengeç burcundaki Güneş'e, yani YUVA'na dönüş yoluna adım atacaksın. 

Yolda dimdik yürüyebilmek, cesurca yaşayabilmek ve zamanın ruhunu yakalayabilmemiz temennisiyle... sevgilerimle 

Uğur Başak Arpacıoğlu 
19.07.2016, Kadıköy, Istanbul ( ilk kaleme alınma tarihi ) 



"Nunc fluens facit tempus, nunc stans facit aeternitatum" 
The now that passes produces time, the now that remains produces eternity.
Geçip giden "şimdi" zamanı oluşturur, genişleyen "şimdi" sonsuzluğu...
Boethius, The consolation of philosophy


ZAMAN VE SÜREÇ DENEYİMİNİZ DEĞİŞİYOR...

Bilgi Çağı’ndan çıkıp Sezgi Çağı’na giriyoruz ve bu geçiş gerçeği algılama biçimimizde önemli bir değişimden çok daha fazlasını getiriyor.

İlk olarak dünyanın çok hızlı hareket ettiğini ve sizin daha fazla kendinizi zorlayarak ve hızlanarak dünyanın bu hızına yetişmeniz gerektiğini hissedebilirsiniz.

Bir işi bitirdiğinizde on tane daha görevin sizi bekliyor olduğunu bilmek, başarılarınıza veya yaratıcılığınızı kullanarak yaptığınız işlere sevinecek zaman bulamamanıza neden olur.
Yapılacaklar listeniz yakın gelecekteki birçok şey ile dolup taşmıştır. Eski iyi günlerde her şeyin ne kadar da sakin ve güzel olduğunu düşünmekten kendinizi alamazsınız.

Zihniniz dinlenmek için geçmişe ve planlarınızı koordine edebilmek için geleceğe gider. Çok nadiren şimdiki zamanı yakalar ve anı yaşarsınız. Bu nedenle kendinizi baskı altında hisseder, kendi frekansınızı yakalayamaz ve sınırsız enerji rezervinizden faydalanamazsınız. Kendinizi sık sık bitkin ve tükenmiş hissedebilirsiniz.

Algının eski yolunda, zaman ve süreçlere ilişkin deneyimleriniz bir görecelilik fonksiyonu yaratır; geçmişi bugüne ve bugünü geleceğe kıyaslar.

SEZGİ ÇAĞI’nda ise bunun tam tersi yaşanır : 

Geçmiş ve gelecek genişlemiş bir şimdiki zaman içinde erir, böylece ortada görecelik ya da kıyaslanacak herhangi bir şey kalmaz.
Sadece ihtiyacınız olan her şeyi barındıran daha büyük bir Varlık ve dikkate doğru sizi yönelten sonsuz bir şimdiki zaman vardır.

Her şey anın içindeyken ve şu an gerçekleşirken enerji ışık hızında hareket eder.
Şimdiki zaman ve gelecek, hareket ve sonuçları arasında hayal ettiğiniz boşluğu dolduran duraklama zamanı ortadan kaybolur.
Böylece bir sorunu çözerken, kararlar alırken veya hedefler belirlerken eğer özellikle sürece dahil olan insanlar konuyu tamamen anlamış ise ve gerekli mantıksal süreç sağlanmış ise çok daha kısa zamanda sonuç alınabilir.

Bir kez “hiper-uzaya zıplama” deneyiminden geçerek genişlemiş Şimdiki Zaman’ı yaşadığınızda, kendi frekansınızı oturtabilirsiniz ve yaşamınız sakinleşerek zaman neredeyse sonsuz bir hale gelir.
  • Kişisel gerçekliğiniz ile yüksek vizyonunuz arasında bilinçli olarak salınarak, zaman çizelgesi ve trendler hakkında doğal bir duyu geliştirebilirsiniz. 
  • Daha kapsamlı düşünen, potansiyelleri önceden fark eden ve daha fazla değişken arasındaki iç bağlantıların daha fazla farkında biri olabilirsiniz. 
  • Bir yolun diğerlerine göre önceliği olabileceğini sezebilirsiniz. 
  • Yeteneklerinizle sürece olan etkinizden mutluluk duyabilir ve dalgalanmaları, hızlanma ve yavaşlamaları yönlendirmenizden keyif alabilirsiniz.
  • Zamanın akışı, yaşayan ve kapsayan  herkesin ihtiyaçlarını özgün ve değişken bir şekilde yansıtan bir olgudur.

Penney Peirce, Leap of Perception: New Attention Skills for the Intuition Age
Algı sıçramaları, sezgi çağı için yeni dikkat becerileri adlı kitabından çeviri



ZAMAN ÇİZELGESİNİN YOLUNU HİSSEDİN: 

1. Sorumluluğunu alıp üstleneceğiniz bir süreç veya proje düşünün. Bu bir gezi, yeni bir ürün gelişimi veya hangi üniversiteye gideceğinize karar vermek gibi bir süreç olabilir.
Kendi içsel merkezi frekansınıza gidin ve tüm süreci yüzeye çıkarın, ilk anından en son ulaşacağı gerçekliğe kadar kendinizle birlikte süreci boşluğa yayın. Bir yanınız artık olacakları çoktan gördü ve tecrübe etti bile, gevşeyin.

2. Sürecin enerjisini hissedin ve bedeninizin olayların akışına göre doğruluk ve endişe sinyallerini yaymasına izin verin. Tüm işlemin içinden geçerek, olabilecek her ihtimal, her noktayı tecrübe ediyorsunuz. Nerede yavaşlayıp nerede hızlanacağınızı, diğer insanların dahil olabileceği yerleri ve iş akışının nerede duraksayacağını izleyin ve test edin.

3. Zaman çizelgesi çizin, bir kağıda bir nehri resmeder gibi. Genişlemeleri, daralmaları, artış ve azalış ile hızlanabileceği yerleri ekleyin. Farklı hareket ve eylemlerin, enerjilerin farklarını belirtin. Akışın değişimine etki edebilecek şeyleri hissetmeye çalışın ve isimlendirin:  "Risk", "anlaşmazlık", "tartışma”, “kayıp”, “pozitif enerji”, “senkronizasyon”, “iyi şans”, "destek" gibi etiketler kullanın.

4. Güncelleyin, tekrar tecrübe edin, nasıl gelişmesini istediğinize göre zaman çizelgenizi tekrar tekrar yapılandırın.


SORUNLARI MEYDANA GELMEDEN FARK EDEBİLİRSİNİZ

"Yaklaşan olayların gölgeleri kendilerinden önce gelir." Kadim Atasözü

Zihniniz durağanlık ve tanımlamalardan hoşlandığı için enerji akışındaki değişimlerin erken sinyallerini görmezden gelmek kolaydır. Düşünmenin eski yolunda buna “sorun çıkarmak” diyorduk.


  • Bilinçli hisleri kullanarak ve görünebilirlik eşiğinde daha tetikte olarak problemleri önceden sezebilirsiniz. 
  • Hislerinize kulak verirseniz, çalışanlarınızın davranışlarına ve çevresel etmenlere dikkat ederek takip edebilirsiniz, yaklaşan olayları isabetli bir şekilde etkileyecek eylemleri önceden fark edebilirsiniz. Hayatın ve sürecin bozulmaya bağladığını, tıkanmaya ve sıkışmaları görebilirsiniz.

Çevrenizde veya kendinizde bir enerji sorunu olduğunu düşündüğünüz, mutluluğunuzun azaldığını veya sağlığınızın bozulduğunu hissettiğinizde ve aynı miktardaki çabalarınız artık aynı verim ve sonuçları vermemeye başladığında yapmanız gereken; değişmektir!

DEMLENEN DEĞİŞİMİ NASIL SEZERSİNİZ?

1. Dertler ve sorunlarla karşılaştığınız bir dönemi hatırlayın.
  • Erken uyarı sinyalleri var mıydı? 
  • Eğer daha duyarlı olsaydınız, süreçte bir yön değişimi olduğunu fark edebilir miydiniz? 
  • Sorunlar yüzeye çıkmadan önce bedeninizde ve çevrenizde neler hissediyordunuz? 
  • Eğer gerçekleşmeye çalışan olayları fark edebilseydiniz nasıl tepkiler gösterebilirdiniz?
  • Bir sorunu fark etmek için hangi duyularınızı kullanırsınız? Bunlar vücudunuzda nereye kaydoluyor?
  • Bir olayın sorun haline dönüşeceğini nasıl bilebilirsiniz?
  • Bir problemin şu an var olduğunu veya potansiyelini, bu değişim sürecinin ne kadar sürede gerçekleşeceğini nasıl bilebilirsiniz?
  • “Tam doğru” bir çözüm sizi nasıl hissettirir?

2. Bugünden başlamak üzere enerji bozulmalarını ve sürecin tıkandığı anları hissetmek, vizyonunuzu kontrol etme zamanının geldiğini anlamak, ne zaman ne şekilde hareket etmeniz gerektiği ve tam bir perspektif geliştirmek için daha çok bilgiye ihtiyaç duyup duymadığınızı anlamak için pratik yapabilirsiniz.



ÖZETLE...
Titreşimsel sorun çözme ve planlamada sorunları, ruhunuza ve kaderinize tecrübe katmak adına bir duruma yönlendirilmiş sorular olarak görürsünüz.

Sorunu çözmek sağlıklı bir enerji akışını tekrar düzenlemek adına ne yapılması gerektiğini görmek ve yeni bir yol bulmak için enerjinizi hareket ettirmek demektir.

Kaderini bulmak ve kendini gerçekleştirmeye başlamak, bireyler için hayattaki en büyük çözümü sağlar, çünkü ruhunuzun yaşadığı gibi yaşadığınızda, özünüzle birlikteliği tecrübe eder, gelecek sorunlar ve gelecek için planları ortadan kaldırmış olursunuz.

Geniş ölçekli çözümler her zaman kazandırır. Hayatın tüm biçimlerini önünüze sunar, fiziksel, duygusal, zihinsel ve spiritüel olarak birçok düzeyde etki eder.

Karmaşık durumlarda bile, karar vermek için kendi içsel frekansınızda merkezlenerek bir süreliğine vizyonunuzu kontrol etmeniz gerekir.

Hayatınızın yönü değişiyor, gelişiyor olabilir. 
Çok fazla seçeneğiniz olduğunda seçimlerinizi tartmak için bedeninizin incelikli doğrularını çağırarak kaygı sinyallerinize dikkat etmeniz gerekir. 

Hedefleri planlar ve seçerken, günlük kişisel gerçekliğiniz ile daha ileri seviye hayalleriniz arasında kasıtlı olarak ve sık sık gidip gelmek önemlidir. 

Kaderiniz, herkesin kaderi ile ortak bir şekilde gelişir, bu nedenle planlarınız akışkan ve şu anda olmalıdır. 

Sezgi Çağı, zaman ve zaman çizelgesine ilişkin tecrübelerinizi değiştirir, geçmiş ve geleceğin genişletilmiş bir şimdiki zaman tarafında emilip yutulduğunu fark etmeniz, gerçekleştirme sürecini hızlandırır. 

Zaman çizelgeleri insanların seçimleri ve planları tarafından etkilenir ve bakış sıklıkla kontrol edilmelidir.



AKIŞA UYUN Kİ SORUNLAR ÇÖZÜLSÜN…

Hayat hareket halindedir. Sizi dalgadan parçacığa, hareketten duraksamaya götüren bir eğlence trenidir. Dalga, akış ve gevşemenin neşesini getirir. 

Duraksama kendinizin -bireyselliğinizin, çoğulluğunuzun ve Birlik olgusunun- farkına varmanızı sağlar. Dalga ve duraksama. Genişlemek ve büzülmek…Ayrık olmak ve yeniden birleşmek…Vermek ve kabul etmek…

İletişime geçin ve bağınızı hissedin. Öğrenin ve bilgeliği tecrübe edin. Siz dalgasınız ve parçacıksınız ve tekrar dalgasınız ve tekrar parçacıksınız. Her seferinde, yenisiniz.

Zihni yanlış kullanmak gibi sağlıksız alışkanlık edindiniz. 
Bir dalgadasınız ve zihniniz “Hayat enerjidir ve ben hareketim” diyor. Sonra duraksayıp parçacık olduğunuzda, zihniniz yeniden tanımlaması gerektiğini düşünüp “Hayat somut,katı ve ben sonlu bir bireyim” diyor. 

Tekrar dalga olmaya başladığınızda, zihin tanımlamasını yeniden “akışa” çevirme konusunda baskı altında kalır. Kendi alışkanlığı yüzünden inatçıdır. Sizin ve hayatın sadece tek yönlü olmasını, hayata ve kendinizin doğal parçacık-dalga sistemini tecrübe etmenize bu kadar takılmamanızı ister. 
Zihin kendi kısıtlı bakış açısından dalga-akış durumundan parçacık-duraksama haline her geçişinde kendine “Ben hatalıyım. Bir şeyler yanlış. Bir sorunum var. Bunu beğenmedim. Bu değişimi kontrol etmeliyim” der. Korku üretir ve gereksiz sıkıntılar doğurur.

Kendinizi tecrübe etmenin en yeni halinden keyif almak yerine, sorun sahibi olmaya odaklanmak insanoğlunun en büyük çılgınlığıdır. Sorun sahibi olduğunuzu hissettiğiniz anların altında, akış da olsa duraksama da, bir sonraki, şu ankinden daha fazla keyif alınabilir bir deneyime doğru yön değiştirdiğiniz hissi vardır. 

Deneyime sınıflandırmadan geçin ve onunla bir iletişim kurun. Hareket edin, açıklayın, yaratın ya da duraksayın, tekrar merkezinize dönün ve takdir edin. Sonra da dış dünyanın kendisini bu enerji döngüsüne -hayalinize, filminize- doğal olarak uyum sağlamasını izleyin. 


Zihnin tereddütleri olmadan, dünyanın tereddütü olmaz sorunlar ve cevaplar çözülür; varoluş yok oluş ve yeniden varoluş gerçekleşir bunun yerine. Yaşamdaki şekiller gelir ve geçer ve evrimleşir.

Zihninize tanımlama yapmasına son vermeyi ve şu an deneyimi ile “bir olmayı” öğretebilirsiniz. 

Zihninize, döngünüzün değişimlerini nasıl fark edeceğini, her aşamanın hazlarına uyum sağlamasını, “yanlış” kavramını, deneyimi mutlulukla kucaklayarak değiştirmesini gösterin. 

Zihninizin kopuk ya da dirençli olduğunu her fark ettiğinizde, boş verip mevcut faza yeniden katılmasını ve hazzı aramasını sağlayın. İleride bu derin hazlar, her farkındalık içeren her değerli anınıza sevgi katmanıza izin veren birleştirici prensip olacaktır. 

Ruhun hazzını düzenleyici prensip olarak ele aldığınızda yanlış bir şey, sorun, cevap kalmayacaktır. 

Hayat kendini bilgece geliştirir. Cevaplar zihnin ruhla buluştuğu, bu buluşmalarda, sonraki en uygun şeyi seçmenin keyfini yaşattığı anlık durma noktalarıdır. 

Sorun yaşamayı bırakabilirsiniz. Şimdi’ye kendinizi bıraktıkça, hiçbir şeye ihtiyaç duymazsınız.

Penney Peirce, Frekans “İnsan titreşimlerinin etkisi ve anlamı” adlı kitabından çeviri.

"Sezgisel akıl kutsal bir hediyedir. Rasyonel akıl ise sadık bir köle. Biz köleyi onurlandıran ve hediyeyi unutan bir toplum yarattık."   Albert Einstein






5 Nisan 2013 Cuma

Egzersiz beden için ne ise, okumak da zihin için odur...

Bilgi Çağı'nda yaşıyoruz. Çok sayıda kitap yazılıyor, basılıyor ve dağıtılıyor. Eskiye göre daha çok kitap satılıyor, internet aracılığıyla bir çok kitabın içeriğine hızlı erişim sağlıyoruz. Ancak tüm bu hareketliliğin sebebi daha çok ve etkin okuma yerine tüketim gibi görünüyor. Çoğu insan okuyamadığından şikayetçi çünkü zihinler gereksiz bilgilerle yorulmuş durumda. Birkaç sayfa okumak, anlamak ve düşünmek için her geçen gün daha az zaman kalıyor, daha az zaman ayrılıyor.

Okuma alışkanlığını canlandırmamız gerekiyor, çünkü sadece kültürel gelişim için değil, günlük arınma ve günlük zihinsel-psikolojik beslenme için iyi ve kaliteli okumaya ihtiyaç duyarız.
Egzersiz beden için neyse, okumak da zihin için odur…
 
Kitap okumak zihni besler,
Kitap okumak hayal gücünü geliştirir, yaratıcılığı artırır,
Kitap okumak rutine girmeyi engeller,
Kitap okumak dinlendirir.
Kitap okumak insanın düşüncelerini olgunlaştırır.
Okuyan insanın konsantrasyon gücü oldukça fazladır.
Okuyan insan kültürlüdür, bilinçli bir insandır.
Okuyan insanın bilgi dağarcığı fazladır ve böylece akıcı bir şekilde konuşma olanağı sağlamaktadır.
Okuyan insan hızlı düşünür.


Okumanın beynimize faydaları

Araştırmalar kitap okuyan bir insanın zihinsel algılama ve anlama oranı, hiç okumayan bir insana göre %60 daha fazla olduğunu belirtiyor. Okuyan beyin üretkendir ve bu faaliyeti insanı zihinsel tembellikten kurtarır. Okuma, beyinin iki lobu arasında bağlantıyı kurar ve beyinin gelişimine yüksek oranda katkı sağlar. Okuma beyini güçlendirmekle birlikte, anlama ve algılamayı kuvvetlendirir. Beyin-göz ilişkisi kurarak daha hızlı algılama olanağı sağlar. IQ seviyesinin artmasına yardımcı olur.

Carnegie Mellon Üniversitesi Bilişsel Beyin Görüntüleme Merkezi araştırmalarında 8- 12 yaşlardaki çocuklarda okumanın Beyin üzerindeki etkileri araştırılmış. Araştırmanın sonunda okuma miktarı yüksek çocuklara oranla okuma miktarı düşük çocukların beyinlerindeki gri maddenin az olduğu görüntülenmiş. Diğer ders yılında, okuması zayıf çocuklar 100 saatlik bir okuma eğitimine alınmışlar ve bu çocukların okuma yeteneklerinin geliştiği tespit edilmiş. Aynı zamanda beyin MR larında beyin dokularının değiştiği ve geliştiği ortaya çıkmış. Duygusal bilişsel sezgisel gelişime katkı sağlamakla birlikte okuma eyleminin  beyinde yapısal değişikliklere neden olduğu kanıtlanmış durumda. 

Daha da iyisi, beyin her yaşta gelişimine devam eden bir organ. Diğer bir deyişle, beynimizi geliştirmek için okumanın yaş sınırı yok.


Kitap okumak önemli midir?

Evet, ama önemli olan sadece kitap okumak değil, okuduklarımızdan öğrenmektir.
Öğrenmek ile kitap okumak arasında fark vardır. Bir sürü kitap okuyabilirsiniz, ama hiçbir şey öğrenmeyebilirsiniz.
Kendinde var olan güçleri ortaya çıkarmak ve bunları geliştirmek için sürekli bir uğraş ve araştırma içinde olan insan, bunu gerçekleştirmek için okuma, dinleme, gözlem, deneme gibi birikim kazanma yollarına başvurur. Bu birikim kazanma yolları içinde özel bir yere sahip olanı okumaktır. Okuma eylemi herhangi bir kitabı, dergiyi, gazeteyi, yazıyı salt okuma şeklinde anlaşılmamalıdır.
Okumanın en önemli motivasyonu meraktır. Eğer gerçekten sizin için önemli bir sorunun cevabını merak ediyorsanız, o merak tatmin olmadan gözünüze uyku girmeyecekse bir günde bir kitap değil, on kitap bile okuyabilirsiniz. Bir soruya cevap aramak, insana bir yön bir amaç verir. Elinize bir kitap alıp okumaya başladığınızda acele etmek için bir nedeniniz yoktur. Bu durum olumsuz bir gerilim yaratır ve insan içinde bulunduğu okuma eylemine yabancılaşır.

Her şeyden önce okuma alışkanlığını kazanabilmek için “içsel denetiminizi” sağlamanız gerektiğini bilelim. Yani dışarıdan ne kadar etki olursa olsun, sonuçta bu alışkanlığı kendi çabalarımızla kazanacağımızın farkında olalım. Okumayı, “boş vakitleri doldurmak” diye adlandırmamak ve bunu yaşamımızda bu yönüyle uygulamaya çalışmamak gerekir. Çünkü okumak, kişinin bir ihtiyacı olmalıdır.


İyi bir okur...
İyi bir okur, disiplinler arası bilgi geçişini iyi yapabilendir.
Sadece sürekli okuyarak bilgi hamalı haline gelmekten ziyade yazan, üreten, anlatan, yeniden üreten bir insan olmak demektir.
İyi bir okur, seçerek okuyandır.
 

İyi okuma nedir?

Seçerek okumaktır,
Okuduklarından aldıklarına hayatında yer verebilmektir,
Okuduğunu uygulayabilmektir.
 
Uygun Okuma Ortamı

1- Beden; oturuş şekli
2- Işık
3-Mekan

Her türlü iş, eylem, davranış en etkili sonuca uygun zaman ve zeminde ulaşır. Bu açıdan bakıldığında yalnızca etkin ve hızlı okuma için değil tüm işler için gerekli koşullar sağlanmalıdır. İnsanın okuma gibi bilişsel bir olayda okurun dikkatini dışarıya ya da kendi bedenindeki bir soruna yöneltmesi okumayı hemen kesintiye uğratır.

Beden: Beden öne doğru eğik ya da arkaya doğru yatık olmamalıdır. İlki mide sorunu getirir ikincisi uyku. Rahat ve dik oturmalı, bedenimizin gergin olmamalıdır.

Işık: Tam karşıdan, doğrudan ve tepeden gelen ışık belli bir süre sonra gözleri rahatsız edecek, uzun sürelerde sağlığını bozacaktır. En iyisi sol arkadan gelen ve doğrudan olmayan ışıktır. Gözler ışık kaynağını direk olarak görmemelidir.

Mekan: Bir başka gereksinim beynin zaman zaman yaptığı kaymalarda konsantrasyonun dağılmaması için odanın yalın olmasıdır. Kuşkusuz en iyi ortam her zaman olanaklı değildir ama okumama bahaneleri en aza indirilmelidir. Yapılacak her türlü davranışın, eylemin gücü bireyin onları yapmak istemesinde bulunur.

Günümüz yaşam şartlarında her yerde okumayı öğrenmemiz gerekiyor; otobüste, durakta, bir sırada beklerken…Aslında böyle bir ortamda okumak her ne kadar zor olsa da içinde bulunduğumuz ortamın stres ve yorgunluğundan uzaklaşmamız için bize bir kapı açacak ve kayıp zamanları daha iyi değerlendirmemizi sağlayacaktır.
Okumaya başlarken...
 “Kitaplar da dostlar gibi iyi seçilmelidir.”

Hangi konulara ve türlere ilgili olduğunuzu ve ne düzeyde bir okuyucu olduğunuzu belirleyin. Eğer yaşamınız boyunca hiçbir roman, öykü, destan, masal, şiir vs okumadıysanız, ilgili olduğunuz konularda yazılmış, temel ve basit düzeydeki eserleri seçerek başlayın.

Alışkanlığınızı pekiştirecek hedefler belirleyin. Örneğin ayda iki bir kitap bitirme ile başlayıp, bunu haftada bir kitaba kadar indirmeye çalışın. Ayrıca kültür,mizah, bilimsel araştırma, tarih vb. dergilerine abone olun. Okumada aşırıya gitmemek kaydıyla seçici olun. Gördüğünüz her kitabı veya metni okumaya çalışmayın.

Okuduğunuz bir kitabı, arkadaşlarınızla veya ailenizle paylaşın, hakkında konuşun, faydalı bulduğunuz yönleri çevrenize aktarın, bu hep kendi içinizde bilginizi pekiştirmenizi sağlayacak hem de etrafınızdaki kişilere faydası olacaktır.

Kitaplarınızı, dergilerinizi arkadaşlarınızla bir süreliğine değiştirin. Başucu kitaplarınız dışında okuduğunuz kitapları kamuya açık bir kütüphaneye bağışlayın.

Kitap Okurken...
Satırların kurşunkalemle altını çizin, paragrafların yanına yıldız koyun, bu işlem anlamlı bulduğunuz yerleri vurgulamak açısından önemlidir.

Zamanınız var ise kitabın özetini çıkarmanız da önemlidir, bu özet daha sonra ki zamanlarda kitaptan faydalanmanız için yardımcı olacaktır.
Sonrasında…
Beğendiğiniz bir kitabı tekrar tekrar okumaktan çekinmeyin. Çok farklı ve çok sayıda okumaktansa okuduğunuz ve faydasını gördüğünüz bir kitabı tekrar tekrar okumanız da çok faydalıdır.
Okuduğunuz kitapların isimlerini not edebilirsiniz ve böylece zaman içerisinde okuduğunuz kitapları görebilirsiniz. Bu listeniz sizi daha fazla okumak için motive edecektir.
 

En iyi kitapların okunması, geçmiş yüzyılların en büyük insanlarıyla konuşmak gibidir. (Descartes)

Biraz param olursa kitap alırım; eğer artarsa yiyecek ve giyecek alırım… (Erasmus)

İçinde kitap olmayan bir oda ruhsuz bir beden gibidir… (Cicero)




3 Nisan 2013 Çarşamba

Gürültü patırtının ortasında sükunetle dolaş


Kadim bilgilere kulak veriyorum yine...Günlük zihinsel beslenmemi yapmak ve gündelik yaşamda tozlanan zihin aynasını parlatmak için.

Xsantos’tan M.Ö 9 yy’dan günümüze ulaşan eski bir tapınak yazıtını bir kez daha çıkarıp okuyorum, bir defa yetmiyor insana. Kendini tanıma yolculuğunda menzili gözden kaybetmemek için, neden yaşadığımızı, nasıl yaşamak gerektiğini sürekli hatırlamak için, her zaman ve herkes için geçerli, bilinci yükselten bilgelik öğretilerini yineleyerek yenileniyorum.  

Onları okudukça, her daim özümüzde bulunan, ancak çevremizdeki ve içimizdeki gürültülerden her zaman işitemediğimiz, sadece ona kulak verdiğimizde duyulabilen “Sessiz Konuşmacı”nın rehberlik yapan sözlerini duyabiliyoruz. Ruhumuzu yakalayan sözleri…

Yaşam denen bu gizemde evrenin ve kendisinin varlığını sorgulayan, hayatın anlamını arayan herkesin içinde yaşayan insanlığın tecrübelerin birikiminin kolektif, ezeli ve ebedi deyişleri bunlar. Adam olma yolunda yürüyen, yaşam okulunda büyüyen insanoğluna eşsiz öğütler.

“İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz.” diyor bilgeler ve ekliyorlar “Öğretileri yargılarsan onları anlamaya da...”

Kadim öğretilere kulak verelim. Onlar geçmişe ait değiller, geçmişten günümüze uzanarak bugünün insanının anlayışı ve uygulamaya geçirmesi için o büyük hafızada korunarak bizlere aktarılıyorlar…Zamansız bir kütüphane gibi. Kapısının açılmasını bekleyen... 

İçlerindeki bilgeliği özümsemek için onları anlayabileceğimiz seviyelere indirmek yerine, kendi bilincimizi kadim öğretilerin seviyesine yükseltmeyi deneyelim.

Anahtar kendi içimizde bulunuyor.


“Gürültü patırtının ortasında sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulduğunu unutma.

Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış.

Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut.

Ama kimseye teslim olma. İçten ol; telaşsız kısa ve açık seçik konuş.

Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü, dünyada herkesin bir öyküsü vardır.

Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış.


İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki dayanağın odur.

Seveceğin bir iş seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın.

İşini öyle seveceksin ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.

Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol.


Sevmediğin zaman sever gibi yapma.

Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme.

İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz.

Ve unutma ki; insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.

Aşka burun kıvırma sakın; o çöl arasındaki yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır.


Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.

Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme.

Rüzgarın yönünü değiştirmediğin zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir.


Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkansızdır.

Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol.

Hatırlar mısın doğduğun zamanları: sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu.


Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse.

Sabırlı, sevecen, erdemli ol.

Eninde sonunda bütün servetin sensin.

Görmeye çalış ki , bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır.”

Xsentos, M.Ö.9.yy
 
 


 

 

 

30 Mart 2013 Cumartesi

Bir erdem olarak ARAŞTIRMAK

Nereden başlasam derken, daha önceleri karaladığım bir kaç satır düştü önüme ve aklımdaki fikirler toplanıverdi etrafında. Bu blogu açmamın nedenlerini anlatacak satır aralarında.
...
Her zamanki gibi çalışmaya sözcük anlamlarıyla başlıyorum, biriktirdiklerimi ilişkilendirerek aktarıyor, düşünceleri akışına bırakıyorum...

Araştırmak, bir bilgiye ulaşmak ve ortaya çıkarmak için zihinsel bir arayıştır. Sormak, sorgulamak, eklektik (karşılaştırmalı) bir yöntemle incelemek, elde edilen bilgileri ayırt etmek, değerlendirmek, analiz etmek ve sentez yapmaktır. Araştırmak, yaratıcı bir çalışmadır ve bilgilerin birbirleriyle ilişkilendirilerek, birleştirilerek, yeni uygulamalar yaratmak için kullanılmasıdır. Düşünce gücünün etkin ve bilinçli bir şekilde kullanılmasıdır.

"Her insan doğası gereği bilmek ister" der Aristoteles Metafizik kitabının ilk cümlesinde.

Araştırmak, merak ile başlar. Koyduğumuz ilgi ile gelişir. Zihinsel bir tutkuya benzer. Bizde eksik olanı ararız, araştırırız. Merak ettiğimiz konu ile aramızda bir çekim gücü oluşur ve bilgilere doğru yürürüz...yaklaşırız.

Araştırma, arama, öğrenme, bilinmeyeni bilinir yapma sürecidir, ancak bilebileceklerimiz kaynaklarımızla, kapasitelerimizle, bilincimizin seviyesiyle ve insani doğamızla sınırlı olduğundan, sonu olmayan bir çalışmadır. Ufuğa doğru bir yürüyüş gibi...Yürüdükçe bilgimiz artar, ancak her zaman bilmediklerimiz daha fazladır...Yürüdükçe uzaklaşan bir ufuk çizgisi gibi...

Bilgileri zihinsel besinlere benzetiyorum. Bedensel açlık ile zihinsel açlığı birbiriyle karşılaştırarak düşünüyorum. Bilgi sever bir insanın iştahla araştırma yapması, özel lezzetlere düşkünlüğü ile bilgilerin peşinden gitmesi, onları tadarken keyiften dimağının sulanması geliyor gözümün önüne.

Bu benzetmede bilgilerin içselleştirilmesiyle ilgili bir anahtar bulunuyor aslında. Nasıl harika yemeklerle donatılmış bir masaya bakıp önünden geçip gitmiyorsak, afiyetle yiyor, sindiriyor, sonra enerjiye, eyleme dönüştürüyorsak araştırma sonucunda ulaştığımız bilgileri yaşamımızda faydalı hale dönüştürebilmek için de aklımızı kullanarak benzer bir çalışma yapmalıyız.Aradaki fark şu, bedenimizde gerçekleşen bu süreç kendi zekasıyla bizim yönlendirmemiz olmadan gerçekleşirken, zihinsel süreç için bilinçli bir emek gerekiyor.

Duyularımızla, aklımızla, tecrübeler ile edindiğimiz bilgileri sorguluyor, üzerine düşünüyor, onları ilişkilendiriyor, çözümlüyor, özümsüyor ve topladığımız bilgilerden kendi düşüncelerimizi üretiyor muyuz ?


"İnsan yediğiyle değil, hazmettiğiyle yaşar" diyor bir filozof. Bilgiler onları okuduğumuzda değil, ancak ve ancak onlar üzerine düşündüğümüzde bilincimize geçerler. Öğrendiğimiz bilgileri yaşam içinde uygulamaya koyduğumuzda bizim olurlar. Aksi takdirde zihinsel halde kalarak zamanın aşındırması ile unutulmaya yüz tutarlar.

Beden sağlığımıza çok önem veriyoruz, ya aklımızın sağlığına ? Fiziksel beslenme sözkonusu olunca önümüze gelen herşeyi yemiyor, son kullanma tarihine bakıyor, titiz bir şekilde seçiyoruz. Peki ama zihinsel beslenme için ne yapıyoruz ? Ne ile besliyoruz aklımızı ? Okuduğumuz, duyduğumuz, gördüğümüz bilgilerden hangilerini zihnimize alacağımızı seçiyor muyuz ? Faydalı ve zararlı olanı, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmeyi biliyor muyuz? Sağlıklı, güçlü, net fikirlerimiz var mı ? Zihinsel olarak eksik ve sağlıksız beslenmenin sonucunda zayıflıklar, endişeler, şüpheler, korkular, takıntılar, güvensizlik, emin olmama, karar verememe, görüşün azalması, dengesiz fikirler, olumsuz düşünceler, takıntılar vb. yaşamaya başlıyoruz. Ne yersek o oluyoruz...

Bilgi, zihnin doğası ve bilinç ilişkilerine başka bir yazıda devam edeceğim.
Düşünme ve bilgileri yaşama geçirme üzerine yeni yazılarda buluşacağız.

Bu blogun yaratılmasındaki en önemli neden bu; bilgi çağında bilgi tüketiminden bilgi üretimine geçebilmek, bilmeyi, araştırmayı, düşünmeyi sevdirmek.
Bunu bu sanal ortamın dipsiz kuyusunda yapmaya niyetlenmiş olmam da zamanın gereği.
Geçmişin derinliklerinden günümüze uzanan kadim bilgilerin sağlam, eskimeyen, her daim geçerli öğretileri ile beslenen, o ipe sıkı sıkı tutunan ve onları yaşamaya gayret eden bir insan olarak herkese faydalı olmaları niyetiyle, bilgileri aktarma ve yaşatma sorumluluğunu hissediyorum.

Bugünlük araştırma erdemi ile ilgili ilham veren sözlerle düşünce güncesinin sonuna geliyorum.

"Araştırma, zihinsel ve sezgisel yeteneklerin çift taraflı bir akıntı olarak insanın içine ve dünyaya doğru nüfuz etmesidir." Delia Steinberg Guzman


“Hakikat yolu aranmakla bulunmaz. Ama bulanlar ancak arayanlardır.” Beyazıd-ı Bestami

“Bilgeliğe ulaşmamıza izin veren, öğrendiklerimizin içselleştirilmesi, gerçek inceleme, araştırmadır.” Delia Steinberg Guzman

“Ben bir şeyler bilerek doğmadım; eskiye düşkündüm ve onu şevkle aradım.” Konfüçyus

“Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir, ancak isteğim araştırmaya devam etmektir.” Sokrates

Sevgiyle ve sağlıcakla kalın.
Uğur Başak Arpacıoğlu