Hakikat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hakikat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ağustos 2016 Cuma

Kral Arthur ve Majisyen Merlin'den Gerçek Sevgi üzerine

Arthur, Merlin ‘in yanından ayrılmadan önce çok karamsarlaştı. 
Nerdeyse on beş yaşındaydı ama diğer insanları çok az görmüştü. 

“Onlara katılacağın için üzgün müsün ?” diye sordu Merlin. 
“Herşeyden önce sen de onlardan birisin.”
Arthur uzaklara baktı. “Hüzünlüyüm ama sebebi bu değil.”
“Peki ne öyleyse?”
“Sana bir şey sormak istiyorum ama nasıl soracağımı veya sorsam mı sormasam mı bilmiyorum.”
“Durma”
Arthur kararsız bir şekilde baktı. “Bana öğrettiğin dersler hakkında değil. Ama her şeyden çok bilmek istediğim bir şey, yani bana söyler misin acaba…”
Boğazı düğümlendi ve durdu.

“Belki de aşık olmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istiyorsun?”
Arthur kafa sallayarak onayladı. Merlin'in önsezisi ile kurtulmuş olmaktan mutluydu. 

Yaşlı majisyen bir süre düşündü ve “Her şeyden önce unutma ki gerçekten önemli bir şey sordun. Aşk hakkında sözlerle anlatılamayacak şeyler vardır, ama önce benimle gel” dedi.

Arthur'u öğle güneşinin parladığı bir açıklığa götürdü. Merlin'in elinde güneşe doğru tuttuğu, yanan bir mum belirdi. 
“Yanıp yanmadığını görebiliyor musun ?” diye sordu.
“Hayır” dedi Arthur. Güneş o kadar parlaktı ki mumun alevi görünmüyordu.
“Ama bak” dedi Merlin. Bir pamuk parçasını muma yaklaştırdı ve pamuk hemen yanıverdi.
“Bunun aşkla ne ilgisi var?” diye sordu Arthur, ama Merlin yanıtlamadı. 

Sadece yılan otunun çiçeğini alıp suyundan iki damla Arthur ‘un parmaklarına sıktı. “Tadına bak” dedi.
Arthur yüzünü ekşitti. “Çok acı” dedi.
Merlin çocuğu göle götürüp ellerini yıkamasını söyledi. “Şimdi suyun tadına bak” dedi.
“Acılık kaldı mı?”
“Hayır” dedi Arthur. “Ama bunun aşkla ne ilgisi var?” 

Merlin yine karşılık vermedi ve çocuğu ormanın daha da derinlerine götürdü. “Şimdi kıpırdamadan otur” dedi sessizce. 
Arthur söyleneni yaptı. Biraz ileriden bir fare açıklığa fırladı, ama daha hareket edemeden bir kartal fareyi kaptı ve avıyla birlikte yüksek sarp kayalıklardaki yuvasına uçtu.
Arthur şaşkınlıkla, “Ama bana aşktan bahsedeceğini söylemiştin. Tüm bu gösterdiklerinin aşkla ne ilgisi var?” dedi.

“Dinle” dedi ustası. “Güneşe tutulduğunda görünmeyen mum gibi egon da aşkın dayanılmaz gücünde eriyecek. Gölün suyuyla yıkandığında kaybolan acılık gibi, hayatının acılığı da aşkla karıştığında en berrak sular kadar tatlı olacak. Ve kartalın avını yakalaması gibi kendine verdiğin önem de, seni içine alan aşkın gözünde bir pırıltıdan ibaret kalacak.”

"Sevginin gücü, saflığın gücüdür. Sevgi kelimesi bir çok şekillerde kullanılır ama o, majisyen simyacı için kutsal bir kelimedir, çünkü onun için sevgi, “tüm kötülükleri yok ederek sadece asil ve gerçek olanı açığa çıkaran” demektir. 

“Korktuğun sürece gerçekten sevemezsin” diye uyardı Merlin. “Öfkelendiğin sürece gerçekten sevemezsin. Bencil egon var olduğu sürece gerçekten sevemezsin.

“Peki o zaman nasıl sevebilirim ki?” dedi Arthur,korku öfke ve bencilliğin sıkça deneyimlediği şeyler olduğunu bilerek.

“İşte işin gizemli kısmı burası” diye yanıtladı Merlin. “Saflıktan ne kadar uzak olursan ol, sevgi seni arayacak ve sen sevene kadar seninle uğraşacak.”

"Sevgi, kötülükleri ortadan kaldırmak için hep işbaşındadır. Sevgisiz insan diye bir şey yoktur; yalnızca, sevginin gücünü hissedemeyen insanlar vardır. 

Görünmeyen ve ebedi olan sevgi, duygu ve heyecandan öte bir şeydir; O, hazdan ve hatta bir vecd halinden de ötedir. Majisyenin gözünde o, soluduğumuz hava, her hücredeki devinimdir." 

Sevgi evrensel kaynağından herşeye nüfuz eder. O, mutlak güçtür. Çünkü zor kullanmadan herşeyi kendine çeker. Sevgi, acı çekilirken bile, zihin ve egodan uzaklarda görevini yapar. Sevgi ile kıyaslandığında diğer tüm güç çeşitleri zayıftır.

“Sen bir kral kadar güçlü müsün?” diye Merlin ‘e sordu Arthur.

“Bir kralın güçlü olduğunu nerden çıkarıyorsun?” diye karşılık verdi Merlin. “Krala gücü, her zaman ayaklanıp bu gücü geri alabilecek halkı tarafından verilir. Bu yüzden tüm krallar korku içinde yaşar; bilirler ki sahip oldukları herşey ödünç alınmıştır. Ülkenin en fakir kişisi bile kraldan daha zengindir; ta ki kral, gücünü bırakıp sevgiye teslim olana kadar.”

“Hayattaki gerçek güç içten gelir. Dünyayı sadece içten gelen sevginin ışığında görmek, zedelenmez bir huzurda korkusuz yaşamaktır.”

"Sevgi ile ilgili, insanların dikkatinden kaçan birçok sır vardır. 
Sevilmek için önce sevmeniz gerekir. Birisinin sizi koşulsuz olarak sevdiğinden emin olmak istiyorsanız, onu koşulsuz sevmeniz gerekir. Birini sevmeyi öğrenmek için önce kendinizi sevmeniz gerekir. Bunların çoğu açık gibi görünüyor. 

Peki o zaman niye böyle yapmıyoruz?

Majisyen Merlin'in cevabı şudur: Sevgi ortaya çıkarılmalıdır; onu gizleyen öfke, korku ve bencillik katmanları soyulmalıdır. Tamamıyla sevgi dolu bir hayat için şu anda sahip olduğunuz hayatı saflaştırın. Sevgiye yaklaşmanın doğru ve yanlış bir yolu yoktur. 

“Ümitsizce sevgiyi arayan bir insan” dedi Merlin, “ümitsizce suyu arayan balığı hatırlatır.” Yaşam çok sevgisiz gibi görünebilir, ama insanı sevgiden yoksun bırakan “dışarıdaki dünya” değil, onu algılayanın gözleridir.

Sevgiyi hayatınızın değişmez ve tam bir parçası haline getirmek istiyorsanız, önce şu an sevgi dediğiniz şeyi yeniden tanımlamanız gerekir. 

Çoğumuz sevgiyi birine duyulan çekim, önemsendiğimizi hissettiren bir beslenme kaynağı, haz ve keyif, güçlü bir his veya heyecan olarak düşünürüz. Her ne kadar bunlar sevginin birer yönüyse de, majisyen hoca bunların en iyi ihtimalle tam olmadığını söyleyecektir.

“Ölümlülerin tarif ettiği sevgi, zayıflayıp yok olmaya mahkumdur” dedi Merlin. “Sizin sevgi dediğiniz şey gelir ve gider. Bir arzu objesinden diğerine atlar. Arzularınız reddedildiğinde çabucak nefrete döner. Gerçek sevgi değişmez. Onun bir objeyle ilgisi yoktur ve başka bir duyguya dönüşmez, çünkü en başta o, bir duygu değildir.”

Tüm sahte sevgileri terkettiğinizde geriye ne kalır? 

Yanıtı kendini kabullenmeyle ortaya çıkmaya başlar. İçsel bir güç olan sevgi önce içinizde, yine kendinize yöneltilmiş olarak belirir. 

“Ölümlüler sevgi için huzursuz ve endişeli bir şekilde telaşlanıp dururlar” dedi Merlin. “Sevdiklerine sahip olamazlarsa öleceklerini zannederler. Ama gerçek sevgi sizi huzursuz etmez, çünkü onun ifade edilmeye ihtiyacı yoktur. 
En sevilen kişi bile sizin bir parçanızdır. 

Başkasından alacağınızı zannettiğiniz sevgi, farkındalığınızdaki bir sınırlılığın belirtisidir. 
Majisyen simyacılar için tüm sevgiler benlikten gelir.

“Bu, kulağa çok bencilce geliyor” diye itiraz etti Arthur.

“Benliği ego ile karıştırıyorsun, ama gerçekte benlik ruhtur” diye yanıtladı Merlin. 
Bencillik ise sahiplenmek, kontrol etmek ve hakim olmak isteyen ego'dan kaynaklanır. Ego, “Seni seviyorum, çünkü sen benimsin” dediğinde sevgiden değil, üstünlük kurma ve sahiplenmekten bahseder. 
Gerçekten sevmeyi öğrenenler ilk önce bencilliği bırakmışlardır. İşte bundan sonra çok değişik bir deneyim başlar.

“Peki bu nasıl bir şeydir?” diye sordu Arthur. “Bunu hiç bilebilecek miyim?”

“Bir gün bu huzursuzca telaşın bittiğinde, ufak bir ışık göreceksin kalbinde. İlk önce bir kıvılcım büyüklüğünde olacak, sonra bir mum alevi ve nihayet cayır cayır yanan bir ateş.
Sonra uyanacaksın ve bu ateş güneşi, ayı ve yıldızları kaplayacak. 

İşte o anda evrende sevgiden başka bir şey kalmayacak, ama yine de bunların hepsi kalbinde olacak."

Alıntıdır. 




13 Haziran 2016 Pazartesi

ALTIN BASAMAKLAR

Temiz bir hayat, açık bir zihin,
Saf bir kalp, istekli bir akıl,
Peçesiz bir ruhsal idrak,
Herkes için kardeşlik hissi,

Vermek için gönüllülük, 
Tavsiye ve talimat almak için hazır olmak,
Öğretilere hizmet için derin bir sadakat,
HAKİKAT’in emirlerine istekli bir itaat,

Kişisel adaletsizliklere karşı cesur bir dayanıklılık,
Ahlaki ilkeleri mertçe ilan etmek, 
Haksız yere saldırıya uğrayanları yiğitçe savunmak,
Ve insanlığın ilerleyiş idealini sürekli gözetmek,
Kutsal bilimleri kavramada mükemmelleşmek.

Bunlar öğrencinin yukarıya doğru çıkmayı öğreneceği
Altın basamaklardır
Hikmet tapınağına götüren…

H.P.Blavatsky 

***
Azimli cesaretin fethedemeyeceği hiçbir tehlike yoktur. 
Lekesiz saflığın geçemeyeceği hiçbir deneme yoktur. 
Güçlü aklın aşamayacağı hiçbir zorluk yoktur. 
Geleceği kazananlar için, geçmiş mükafat olarak hepsini açığa çıkarır
İnsanlığı kutsayan ve koruyan gücü.
Başarısız olanlar için, başarının gelebileceği başka hayatlar olacaktır. 

HPB, Lucifer, 1891

(12 Ağustos 1831 - 8 Mayıs 1891)









21 Mayıs 2015 Perşembe

Aşkın tecellisi

"Bırak ruhunda iki Venüs olsun, biri göksel, diğeri yersel.
Her ikisinin de bir aşkı olsun…
Göksel olan, ilahi güzelliği özüne yansıtması için,
Yersel olan, ilahi güzelliği dünyevi olanda oluşturman için..."

Ficino, Platon'un Şölen'i üzerine



Büyük inisiye ve filozof Platon “AŞK GÜZELLİĞİ DÜNYAYA GETİRMEK İSTEĞİDİR” der.

Platon sevgiyi, aşkı bütün ölümlülerde rastlanan bir ölümsüzlük çabası olarak tanımlar. En basit fiziksel hali ile Eros, tüm insanlarda, kendilerini yaşatacağına inandıkları bir nesil yetiştirme iç güdüsü olarak görülmektedir. 

Ancak bazı insanlarda "Eros" kavramı, daha üstün bir niteliğe bürünmüştür. Bu bilinçteki kişilerde, yani ideaları hatırlama bilincine sahip bireylerde Eros (Aşk), yüce güzelliklere ulaşma çabası şeklinde tezahür eder. 
Bu amacı gerçekleştirmek için ihtiyaç duydukları bilgilerin eksikliğini hisseden Hakikat yolcuları, bilgisizlikten kurtulmak çabası (bilgelik aşkı=felsefe) içerisinde bulurlar kendilerini. Bu kişiler Eros'u, dünyaya çocuk getirmekten öte bir işlev, idealara ulaşarak erdemli işler yapmak ve yeryüzünde sürekli ve zamansız eserler bırakmak çabası ve aşkı olarak görürler.

Felsefe hakiki anlamı ile bilgelik aşkıdır. Philo:Aşk,sevgi ve Sophia: Bilgelik.

Felsefe, Hakikat'e giden yolda akıl kapısından merak ile girilerek başlanan uzun bir yolculuktur, bilgileri uygulamayla bilgeliğe geçiren, bu esnada kendini ve çevresini dönüştürerek ışığı çoğaltan içsel simyacının yoludur. 
Bilginin sicimlerini kullanarak zeka ile ördüğün, aşkla, sevgiyle halkaları sağlamlaştırdığın, kendi içinden başlayarak dışarı doğru inşa ettiğin, göğe yönelmiş bir zincire benzer felsefe çalışmak. 
Akıl ile kalbi birleştirerek yürünen, insanın sırlarından evrenin sırlarına doğru uzanan keşif dolu uzun bir patika...
Bilgiler uygulandığında, bilinene göre yaşandığında bilinç doğuran, bilgiler birleştirildikçe benlikten sıyrılıp birlik bilincine doğru yükselen...
Aşkın ateşi ile hamken yandığın, yanarak piştiğin, (er)demlenme yolculuğudur. 
Hammaddenin özüne dönmek için yandığı...Yanarak azalmadığın, paylaştıkça çoğaldığın bir dönüşümdür. 

Sadece akılda kalınırsa, akıl aşksız kalırsa, tükenir yakıtı, yarı yolda kalır insan. Bilgiler birleştirilmediğinde, ayırır, böler. Zihinsel ateş göğe yükselmedikçe, bencilce kullanıldığında yakıcı ve yıkıcı olur, kişisel ve kollektif ızdıraplar doğurur.
Bilginin idraki ancak uygulandığında kazanılır ve Hakiki olur. 
Bilmeyi seven, sevmeyi de bilir. 
"İnsanın bilgisi arttıkça sevgisi de çoğalır" der Leonardo Da Vinci. 

İşte bu nedenle daha fazla AŞK'a, Sevgiyi ve bilgiyi birleştirmeye, sevgiyi eylemlerle bedenlendirmeye ihtiyaç var yeryüzünde... Yapa-bilmek, adı üzerinde yapmak için bilmeyi gerektirir. 

Platon Venüs'ün iki yönü olduğunu anlatır: Yersel ve göksel. Tensel ve tinsel. Cinsel ve Platonik aşk denilen budur. Dünyevi yönüyle insanlarda fiziksel sevgiyi uyandırır ve göksel yönüyle ilahi aşkı ilham eder. İnsan, fiziksel güzelliklerin tefekküründen aklı ile kalbini birleştirerek ilahi aşka ve Birliğe yükselebilsin diye bir merdiven uzatır göklerden yeryüzüne.

Platon ruhların güzelliğe tırmanışındaki idrak basamaklarını şöyle anlatır :

  • Bir güzel beden
  • Bütün bedenlerdeki güzellik
  • Ruhların güzelliği
  • Evrensel nizamın güzelliği
  • İdeaların güzelliği
  • Bilgeliğin güzelliği
  • Kendi içinde güzellik




“Bu dünyanın güzelliklerinden başlayacaksın,
hiç durmadan, basamak basamak yüce güzelliğe yükseleceksin;
bir güzel bedenden, bütün güzel bedenlere,
sonra güzel bedenlerden güzel işlere,
güzel işlerden güzel bilgilere,
güzel bilgilerden de, sonunda bir tek bilgiye varacaksın;
bu bilgi de, o tek başına var olan salt güzelliğe varmaktan,
gerçek güzelliğin özünü tanımanın bilgeliğinden başka bir şey değildir.

İnsanın salt güzellikle karşı karşıya geldiği an,
işte yalnız o AN için insan hayatı yaşanmaya değer !
Günün birinde O’nu görürsen, hiçe sayarsın artık altınları, süsleri püsleri…
İnsan, güzelliği her şeyden arınmış, katıksız olarak bir görebilse !
İnsanın tenine, bedenine, rengine, daha bir sürü ıvır zıvırına bulanmış güzelliği değil,
biricik görüntüsüyle özündeki derin güzelliğini!

Platon (MÖ 427 - MÖ 347) 


Günümüzden 2500 yıl önce Platon aşkın cevherini anlatmış da az anlamışız.
Karşılıksız aşklarımıza platonik aşk demişiz, sızlanmışız, farketmeden Aşk'ın bizi dönüştürmek için yaptığı vazifenin anlamını.  

Platonik aşk diye eksik bilinegelen karşılıksız kalan bir sevgi değildir. 
Platonik aşk, karşılık aranmayan, karşılığı sorulmayan sevgidir, koşulsuz aşktır. 

İnsanı yeryüzünden gökyüzüne taşıyacak ilahi bir köprüdür. 
Sen aşağıdan yukarıya yöneldiğin zamAN, diğer ucunun gökyüzünden uzandığını, seni taşımak için zaten hep orada olduğunu fark edebileceğin bir köprüdür.

Koşul koymadan, hesap yapmadan, ödül ve karşılık beklemeden AŞK'ı yaşayan, 
her demde, her yerde aşkı görebilene baktığı herşey sessiz de olsa aşkla yanıt verir. 
Bu büyük bir gizemdir. 
Yaşayanlar bilir...

Platonik aşklar vasıtasıyla yıllarca dönmüşüz de Hakikat'te kendimizi aramışız,
Böylece insanın ve evrenin sırlarını tanıma yollarına düşmüşüz, 
Aşk yoluna düşünce, zamansız öğretilere tutunarak evrilme fırsatına ermişiz, 
Kaderin ördüğü ağlara şükrederek, ilahi aşkın zincirlerini örmeye gönül vermişiz... 

Özünü sevdiklerim, G'özünüzü seveyim, ÖZ'ünüzü sevin, Öz'gür sevin, Özgür düşünün...Özgürleşin... 

Aşk olsun...yeryüzünde ve yüzlerde...Işık olsun...

Uğur Başak Arpacıoğlu 

21.05.2015, 05:50, Moda 




Venüs'ün doğuşu Alessandro Botticelli “Birth of Venus” (1485)


20 Mart 2015 Cuma

"Dünle beraber gitti, cancağızım. Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım." Mevlana

Doğadaki dönüşümün öğretisi :
Tırtılları kelebeğe dönüştüren "metamorfoz" adlı başkalaşım sürecinden geçtiklerini biliriz. Peki bu süreçte neler yaşanır ? Bize neler öğretir ?

Bir tırtılın bedeninde atıl halde bulunan "imajiner hücreler" "kelebeğin" taslağının bulunduğu genetik kodlamayı içermesinden dolayı tırtılın diğer hücrelerinden farklıdır. Bu nedenle tırtılın bağışıklık sistemi onları kendine düşman zanneder. Savunma mekanizmaları onları ne kadar yok etmeye çalışsa da imajiner hücreler her zaman hayatta kalırlar. 

Tırtıl, dönüşüm zamanı yaklaştığında -kendisi bunu bilmez- aç kurtlar gibi her şeyi yemeye, görünürdeki her şeyi tüketmeye başlar. Bunun sonucunda tırtılın bedeni o kadar ağırlaşır ki, bir çok kereler deri değiştirerek yüklerini hafifletmeye çalışır. Ancak yine de bedeni hareket etmek ve taşımak için çok ağırdır. 

Sonunda bir dala tutunur...Baş aşağı asılır oraya, her şey tersine dönmüştür artık.
Tırtılın özgürlüğünü sınırlayan bir koza kabuk kendiliğinden oluşmaya başlar. Aslında tırtılın farkında olmadığı bir dönüşüm süreci başlamıştır. 

Ve kozanın içinde bir mucize gerçekleşir...
Tam da tırtıl hayatının sonuna geldiğini, ölmekte olduğunu, her şeyin bittiğini düşündüğünde...
Kelebeğe dönüşmeye başlar...

Tırtılın başkalaşım sürecine girmesiyle o zamana kadar atıl halde bulunan imajiner hücreler krizalit koza içinde aktif olmaya başlarlar. Onlar tırtılın DNA'sına kodlanmış saf potansiyel tohumlar gibi, dönüşümü yaratan unsurlarıdır. İmajiner hücreler çoğalır, birleşirler ve tırtılın bedenine yayılırlar.

Kozanın içindeki eski tırtıl beden yeni oluşan kelebeğin gelişimi için besleyici bir gıda vazifesi görür. Kelebek kozadan çıkmaya hazır olduğunda, krizalit şeffaf hale gelir. İçine kapanma, kısıtlanmalar, kılıflara duyulan ihtiyaç geride bırakılmıştır. 

Özgürlüğe doğru mücadelenin doğada mükemmel şekilde tespit edilmiş organik bir zam'ANlaması vardır.

Yaşam sürecinde tırtıl geride kalır, kelebek olur... Eski bedeninin kaybı ve geride bıraktıkları sayesinde yeni bedenini kazanan kelebek, geçmişin hesabını yapmaz, nasılsa öyle yaşar.. Kelebek oluşunu anlamaya çalışmaz…Gelecek için endişelenmez… 

Çünkü doğada mükemmel bir düzen işlemektedir. O hazır olduğunda imajiner hücreleri devreye girmiş ve dönüşüm OL'muştur ve tek yaptığı kendini bırakmak ve gerçekleşene güvenmektir. 

Peki ya biz ? ...
Kendimize nasıl bir gelecek hayal ediyoruz ? 
Neden yaşıyoruz biliyor muyuz ? 
Yaşamımızın derin ve çok anlamlı bir nedeni olduğunun, 
Varlığımızın değerinin farkında mıyız ?
Maddesel kozamızın içindeki öz varlığımızın bilincinde miyiz ? 

Maddesel ve geçici olana bağımlılıklarımızla özgürlüğümüzü kendi seçimlerimizle erteleriz. Dönüşümümüzün potansiyelleri bilincimizin doğasında bulunur. 
Evrimsel sürecimizdeki yaratıcı sıçralamalarda bilinçli ve aktif imgelem gücümüzün farkına varalım ve onu doğru kullanalım: 

Şu an neyi imajine ediyorum ? Bilincim nerede ? 
İçimdeki yaratıcı potansiyellerin farkında mıyım ?  
Yaşam enerjimi, iradi gücümü, bu AN'ı ne için kullanıyorum ? 

Elimizde olan kendi düşüncelerimizi kontrol etmektir...
Zihnimizi düşük enerjilerden uzak tutarak, bilincimizin içindeki imajiner hücrelerimizi geleceğimizi oluşturacak doğru hayallerle, evrensel boyutta geçerli, iyi, doğru, adil, güzel, saf, yüksek titreşimlerdeki enerjilerle beslemektir...

Evrende mükemmel şekilde işleyen yasalara güvenmektir. 


Berrak bir şekilde hayalimizde canlandırdığımız ideallerin gücü, imajinasyonu yapan kişinin hayatını şekillendirir. Kendimizi ne ile özdeşleştirdiğimize, seçtiğimiz arketiplere, imajlara göre kaderin çok katmanlı paralel koridorlarında yollarımızı tercihlerimizle inşa ederiz. 

Yüksek ideallerin evrensel gücü, sezgilerimizi ve irademizi imajine ettiğimiz zihinsel imgelere akıttığımızda geliştirilebilir. İmajinasyon gücümüz zihinsel tohumlar eker… 
Pozitif ve yüksek titreşimler ile daha iyi bir gelecek için bu gücü kullanmak özgür irademiz ile bizdedir… Anahtar kendi içimizdedir…

AN’da olmanın farkındalığı ile geleceği AN be AN inşa ediyor olmanın bilinci bizlerle olsun. 

Filozof Seneca'nın söylediği gibi : ZamAN Hakikatleri bulur.
Benzer şekilde...Yolunu Hakikat bellersen ve su gibi olursan: Su akar yolunu bulur. 

“Bugünkü yaşamımız dünkü düşüncelerimizin, yarınki yaşamımız da bugünkü düşüncelerimizin eseridir.Yaşam aklın eseridir.” Buda

"Kişinin yaşamı düşlerinin rengine boyanmıştır." Marcus Aurelius

Mevlana der ki : 
Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
Ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
O'ndan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.
Yıldızların üstünde bir yıldız olup,
Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım.

Tüm iyilikleri korumak, erdemleri yaşatmak ve geleceğin tohumları için toprağı hazırlamak, tohumları ekmek için yaşayalım, çalışalım.
Bilincimizin dönüşümünün ve kalbimizin özgürleşmesinin farkındalığı bizimle olsun. 

HOŞGELDİN İLKBAHAR... 
Sevgiyle...Umutla...Coşkuyla...Işıkla...Aşkla... Mutlu yıllar !

Uğur Başak Arpacıoğlu, 20.03.2014, Moda, İstanbul 


"OLmak ya da OLmamak, işte bütün mesele bu." 
William Shakespeare



In my fantasy I see a just world
Where everyone lives in peace and honesty
I dream of a place to live that is always free
Like a cloud that floats
Full of humanity in the depths of the soul

In my fantasy I see a bright world
Where each night there is less darkness
I dream of souls that are always free
Like the cloud that floats

In my fantasy exists a warm wind
That breathes into the city, like a friend
I dream of souls that are always free
Like the cloud that floats


12 Mart 2015 Perşembe

Asla pes etme...karşı olmak mı BİRlik için (de) olmak mı

Bir şey İÇİN olmak, bir şeye KARŞI olmaktan daha fazla güç ve enerji verir.

Karşıtlığı bırak, zihnin yanılsamasıdır 
Kendi içinden başlayarak dışarı doğru,
Birleş, birleştir, 
Çünkü birlikten kuvvet doğar. 

"Ey insanoğlu kendini tanı!" 


"Eğer arıyorsan apaçık Gerçeği
Vazgeç ayırmaktan doğruyla eğriyi
Doğru ile eğri arasındaki çelişki
Zihnimizin bir illeti."
Tao Sessizdir


Biz insanlar, seçim yapabilme özgürlüğümüz ile diğer varlıklardan daha özel bir durumdayız...Seçim yapma özgürlüğümüz ve hata yapma özgürlüğümüz var...

Seçimlerimizle, tercihlerimize ve kaderimize bağlanırız...Bu nedenle karmik zincirlerimizi oluşturan tercihlerimizin hayatımızda tezahür ettiği tutumlarımıza dikkat göstermeliyiz. Değer verdiğimiz şeyler ve onlar uğruna mücadelemiz kimi zaman bir desteğin kimi zaman da bir muhalefetin ifadesi olmaya düşebilir. Ve bizim bakış açımız bir şey için veya bir şeye karşı oluşumuzu belirler...

Enerjimizi ve niyetlerimizi olan bitene tepkimizi göstererek kullandığımızda negatif etkiye bir katkı daha yaparak gölgenin büyümesine neden oluruz. İçimizi boşalttığımızı ve rahatladığımızı zannederiz, ancak içimizdeki karanlık taraf tetiklenmiş ve yüzeye çıkarak diğer karanlık güçlere katılmış olur…

Etki-tepki kısır döngüsünde olmak inşa etmek, değerleri korumak değildir. Reaksiyon vermek bir tür katarsistir, psikolojik boşaltım yerine yapıcı, dengeleyici sağaltım  geliştirmeden etki-tepki zincirine bağımlı kaldığımızda, daha sonra tekrar karşımıza çıkacak ve imtihanlara gireceğimiz yeni negatif karma oluşturmuş oluruz...Yüzeyde, gösterdiğimiz tepkinin gerekli ve ihtiyaç olduğu kanısına kapılsak da, negatif enerji taşıyan bir eylem bir erdem olmaktan uzaktır. 

Bir şeye karşı olmak kolaydır... Bir şey için olmak ve onun için istikrar ile çalışmak ise emek, cesaret ve aşk ister... 

Işığı korumak, hümanist değerleri yeniden inşa etmek ve daha insani bir yaşam sürmek istiyorsak, yapıcı enerjilerimizi kullanmalı, yaratıcı güçlerimizi aktive edecek yollar bulmalıyız...Ve işe kendimizden başlamalıyız...

Karşıt ve mesafeli gibi görünen iki nokta aslında yukarıdan baktığımızda bir çizgiyi oluşturur...Ancak bilinç antenimizi yükseltip çizginin üzerinden/kutunun/mağaranın dışından bakarsak farklı bakış açılarıyla yaratıcı ve yapıcı çözümler bulabiliriz. 

Yönümüzü bulmaya yardım eden gökyüzündeki yıldızlar gibi olan idealar dünyasında kadim zamanlardan beri insanlığa rehberlik etmiş herkes için iyi, her zaman geçerli olan İdeallere sahip olmalıyız...

Bir şey için olmak, bir İdeal ile yaşamak, değerleri korumak ve yeniden görünür kılmak için çabalamak, enerjimizi bu yönde kanalize etmek, olumlu, pozitif, yapıcı güçleri taşır, evrendeki olumlu güçlerin desteği ile aktive olur...Hem kendimizi, hem de çevremizi koruyan bir ortaçağ kalesi inşa etmeye benzer. 

Bilincimizi, düşüncelerimizi, duygularımızı yüksek titreşimlerde tuttuğumuzda, bireysel ve toplumsal ölçeklerde değişimleri ve dönüşümleri ilham eden güçlere birer aracı olabiliriz... 

Yaşamda aktör olmak, içinde olduğumuz zamanda, mekanda, ANda mevcut olmak ve üzerimize düşen insanlık vazifesini insanın göksel ve yersel Atalarına layık olarak yapmaktır...

Eylem yapmak, meydanlarda karşıt enerjileri ifade etmekten, kızgınlık, tepkilerimizi saçmaktan ve yakıcı ve yıkıcı ateşi körüklemekten daha fazlasıdır. 

Yarınlar için, gelecek için bugünün tecrübesinden hareketle yeni tohumları, uygun topraklarda ve doğru zamanlarda ekmeyi bilmektir... Umut ekmektir... Sevgi ekmektir...

Doğru eylem yapmak, karşılıksız, ödül beklemeden insanın üst doğasına göre düşünmek, hissetmek, konuşmak, davranmak, yaşamaktır... Sadece teoriler üretenler değil, bilgileri hayatında örnek olarak yaşayanlara dönüşmek, ışığı taşıyan birer meşale olmaktır.  

Seçimlerimiz geleceğimizi belirliyor... sadece benlerimiz için değil... Benlerden"Biz"e ulaşmak için...Birliği korumak için... 

Evrende olumlu değişimler yaratmak için, içimizdeki karanlıkların içinden geçmek için onları kabullenme zamanı... kaçınılmaz bir şekilde kendimizle, kaderimizle yüzleşme zamanı...ve ışıkla yıkanma...arınma ve Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğma zamanıdır... 

"Aydınlığın çoğaldığı yerde karanlıklar geri çekilir."  der bir filozof.. 

Asla pes etmeyin... 
Mücadelemiz aşk ile ışık için
Sevginin ve erdemlerin evrensel güçlerini kuşanarak 
Başımız dik ve onurla olsun.

Bizler uzun bir geçmişi olan ve geleceği ışığa doğru olan çamura bulanmış cevherleriz....

Zorluklardan yıldızlara ( per aspera as astra ) 
asla pes etme (nil desperandum

Sevgiyle, umutla, 
İleri ve yukarı...

Uğur Başak Arpacıoğlu
12.03.2015, Moda, İstanbul 
Uranüs günbatımından sonra tam karşımda göz kırpıyor. 


Don't Quit / Asla pes etme 


When things go wrong, as they sometimes will, 
And the road you're drudging seems all up hill, 
When the funds are low and the debts are high 
And you want to smile, but you have to sigh, 
When care is pressing you down a bit, 
Rest if you must—but don't you quit.

İşler ters gittiğinde, bazen olabilir,
Yürüdüğün zorlu yol tamamen dimdik görünüyorsa,
Fonlar/kaynaklar az ve borçlar yüksek olduğunda,
Gülümsemek isterken, iç çekmek zorundaysan,
Bakımınaa dikkat etmek seni biraz sıkarken,
Gerekirse dinlen - ama asla pes etme. 

Life is queer with its twists and turns, 
As every one of us sometimes learns.
And many a failure turns about
When he might have won had he stuck it out.
Don't give up, though the pace seems slow 
You may succeed with another blow.
 
Hayat, iniş çıkışları ve döngüleriyle tuhaftır,
Her birimizin zamanı gelince öğrendiği gibi. 
Ve birçok başarısızlık ortaya çıkar,
Sıkı tutunup dayanırsan başarıya dönüştürebileceğin. 
Asla vazgeçme, adımlar yavaş gibi görünse de
Başka bir hamle ile başarabilirsin.

Often the goal is nearer than
It seems to a faint and faltering man.
Often the struggler has given up
When he might have captured the victor's cup, 
And he learned too late, when the night slipped down, 
How close he was to the golden crown.
 
Çoğu kez hedef, 
Zayıf ve titrek bir adama göründüğünden daha yakındır. 
Çoğu kez mücadele eden pes etti, 
Oysa zafer kupasını ele geçirmiş olabilirdi,
Çok geç öğrendi, ancak gecenin karanlığı çökünce,
Altın taca ne kadar yakın olduğunu.

Success is failure turned inside out—
The silver tint of the clouds of doubt.
And you never can tell how close you are, 
It may be near when it seems afar; 
So stick to the fight when you're hardest hit
It's when things seem worst that you mustn't quit.
Başarı başarısızlığın ters yüz edilmiş halidir 
Şüphe bulutlarının gümüş rengi.
Asla ne kadar yakın olduğunu söyleyemezsin,
Çok uzak gibi göründüğünde bile aslında çok daha yakın olabilir;
Bu yüzden mücadelene en sağlam duruşunla devam et
Herşey en kötü şekillerde göründüğünde asla pes etme. 

Anonymous – Anonim 
( 19.yy’da birkaç şairin imzasıyla yayınlandığı söylense de şiirin sahibi kesin olarak bilinmemektedir.) 





Her şey üstüne gelip, 
Seni dayanamayacağın
Bir noktaya getirdiğinde,
Sakın vazgeçme!….
İŞTE ORASI KADERİNİN DEĞİŞECEĞİ NOKTADIR.

Mevlana Celaleddin-i Rumi 



Salvador Dali 


Leonardo da Vinci

10 Şubat 2015 Salı

Mutluluk Öz'den yayılan Aşk'tır...bahtiyar OLalım...

Mutluluğa ermek kendinizi bulmaya benzer...
Mutluluk bulunmaz, mutluluğu inşa edersiniz.
Adına yaşam denen kendini gerçekleştirme serüveninde,

Kim olduğunuzu,
Kim olmak istediğinizi,
Öz'ünüzü bilirseniz,

Sizin için en uzun vadede en anlamlı olan, varoluşunuza anlam katan,
ve yaşamınızda derin tatmin hissi veren şeyleri yaparak
Mutluluk patikasının taşlarını öz'enle ellerinizle döşersiniz...

Mutluluk, düşüncelerinizin, sözlerinizin ve eylemlerinizin birbiriyle ve Öz'ünüzle uyumlu olmasıdır.

Öz'ünüze ve Hakikatinize sadık kalın.

-ki - Mutlu OLun...mutlu edin...

Tam olarak hatırlamasanız da derin sezgisine sahip olduğunuz,
Ruhunuzla verdiğiniz s'ÖZ'lere sadık kalın.

ki Aşk olsun...

Onu dışımızda dilenerek, dillendirerek aramak yerine,
Öz'deki cevheri keşfedip parlatarak
İçeriden dışarıya doğru yaşayalım
Cömert ellerle Nar-ı Aşk'ı yayalım

Kendini bul'AN
OL'an ile mutludur.
Kendini bil'EN
Hakiki Aşıktır...

Aşkı Öz'de arayana
Bahtı YAR OLur...

Kadrini bil'en Sevgililer KUTlu ve MUTlu OLsun...


Uğur Başak Arpacıoğlu, 08.02.2015
İlham ol'anlar:
COME't Lovejoy
O'Fortuna
"Taştın yine deli gönül" Yunus Emre


DURU
Dur
Duraksız
Düşüncelerin peşinde
Koşa dur
Dır dır dır
Dur dur dur
...
Dur’duru’labilen zamAN
Var mıdır ?
Ya zam ansız olan ?
...
(Bir iç çekimi)
...
Tinsel sudur
Aşk
İçersin
Sudür eder göklerden
Kendinden (diğerlerine) geçersin
...
İşte budur..
AŞK
Durudur

Dur
Ses etme
Soluk verme...
İçindeki O’dur.


B_flex
Su akar, deli bakar.
Yuvada: “Sihirli krallığım dertsiz başım”







1 Ekim 2014 Çarşamba

Mutluluğun tarifi

Bugün yürürken ayaklarım yerde b'Akışlarım gökyüzünde, 

"yerdeki mutluluğum göktekini mutlu ettiğimde gerçekleşiyor" dedi kalbim,

ve sonra

"Mutluluğunu Hakikat ile hizala" diye seslendi gecenin nefesi 

ALIGN YOUR HAPPINESS WITH THE TRUTH 

As above so below ...so within love


Suretimizden daha fazlasıyız özümüzde
Mutluluğumuzu geçici olana b'ağlamadan
Unutulmuş olanı tekrar yükselterek 
Öz(ü)gür yaşayacağımız zamANlara doğru...


"Hapi Zap Tepi" diyeceğiz 


Happy kelimesinin kökeni hap (zenginlik, talih), Hapi'den türemiştir, Mısır mitolojisinde Nil nehrinin Tanrıçası, akan sular ve bereket ile ilişkilidir.



10 Ağustos 2014 Pazar

Gece Güneşi

Mer-ha-ba Dolun'ay !
Mer-ka-ba Gece Gün'eşi !
  
Dolun'aylar başkadır
Gün'eşle meşk bitmez gün bitince
Gece döner, ışığı aydan akar üzerimize 
  
Altın Gündüz Güneşi  
Gümüş Gece Güneşi 
  
Karanlık bu gecenin içinde
En parlak ışığıyla, 
Bize en yakın dolunayda
AY'dınlanışta bulabiliriz kendimizi
Derinliklerde
  
Eril ve dişil dengelenirken,
8.8 enerjileriyle desteklenirken
Sonsuz yolculukta bir adım daha atabiliriz
Adımızı bulmaya
Dürüstlükle
  
Ab-ı Hayat için...
Geçmişin AYna'sından yansıyan ışığı tutup
Aynanın içinden sırra geçin 
AŞK ile kendinizden (vaz)geçin
Cesaretle
İki denizin BİR-leştiği yere doğru ...
Şira'dan gelen özü takip ederek
Şems-ül Şümus'a doğrulabiliriz.

Tüm Hakikat aşıkları için...

SİL BAŞTAN ve YOLA DEVA'M
Bflex@lifeinflux veya B'aşk 

Gündeme dair not: Yerdeki göktekine benzediğinde karanlıklar aydınlanacak.....



Gücün Var mı Sevgilim 
Derin Sularda İnci Tanesi Aramaya 
Cesaretin Kaldıysa 
Hala Benle Aşktan Konuşmaya 
Söyle Canım Sevgilim 
Hayat Bize Oyun Oynuyor Olabilir mi 
Yorgun Gibi Bir Halin Var 
Duyguların Karışık Olabilir mi 
Sil Baştan Başlamak Gerek Bazen 
Hayatı Sıfırlamak 
Sil Baştan Sevmek Gerek Bazen 
Herşeyi Unutmak 
Sanki Bugün Son Günmüş Gibi 
Dolu Dolu Yaşamak İstiyorum Ben 
Her Ne Çıkarsa Yoluma 
Selam Verip Yürümek İstiyorum Ben 
Sil Baştan Sevmek Gerek Bazen 
Hayatı Sıfırlamak 
Sil Baştan Sevmek Gerek Bazen 
Herşeyi Unutmak... 


1 Haziran 2014 Pazar

İlahi Mahkeme ve Muhakeme

“İlahi mahkeme” adında sade ve derin bir meseli hatırladım bugün yine…
Bir kavramı tefekkür ederken derinliğine, benzerleri düşer zihnime, koyarım hepsini kalbime, harmanlandıkça içimde, açılsın gizli anlamları gül bahçesine.

Mahkeme...Hüküm...Tahakküm...Mahkum...Hakem...
Muhakeme...Hakim...Hekim...Hikmet

h-k-m kökünden gelen ve anlam açısından sıkı ilişkileri olan kelimelerdir ve hepsinde “doğruyu eğriden ayırt edebilme, kötülüğün engellenmesi ve iyiliğin elde edilmesi, mevcudatın hakikatına vakıf olma, sıradan insanlardan daha derin bir bilgiye sahip olma, bu bilgisi ile iş görebilme” gibi anlamlar saklıdır.
Hkm kökenli kelimeler 'batıl'ın zıddı olarak tarif edilen Hakk kökünden türemiştir ki, Hakikat’e uygunluk içerir.


İLAHİ MAHKEME
Bir adam ölmüş ve öbür dünyada yargılanmak üzere sırasını bekliyormuş. Sıra kendisine gelip mahkeme salonuna girdiğinde bir de ne görsün?
Yargıç kürsüsünde bir insan oturuyor.
Tanık sandalyesinde ise Tanrı yerini almış.
Adam şaşkın,
“Aman Tanrım, bu nasıl oluyor? Beni senin yargılayacağını sanmıştım. Oysa orada hakim olarak bir insan oturuyor.”
Tanrı gülümsemiş,
“Ben hiçbir zaman sizi yargılamadım. Sonsuz sevgimle, ne yapmayı seçtiyseniz, sizi seçiminizde özgür bıraktım. Bana yargılamak değil, sevmek yakışır. Çünkü ben saf sevgiyim. Sizi kendimden yarattığım için sizi yargılamak kendimi yargılamak olur. Ayrıca benim yargılamama ne gerek var ki? Her şeyi bilen ben sadece burada tanıklık ediyorum. Dünyada olduğu gibi burada da insanlar tarafından yargılanıyorsunuz. Birazdan salonu hayattayken, senin zarar verdiğin, hoşgörülü davranmadığın, yargıladığın, kalplerini kırdığın insanlar dolduracak. Onlara kendini affettirmeye çalış. Onlar seni affederse ne ala. Çünkü cennetin yolu onların affından geçiyor.” demiş.
Adam merakla sormuş: “Peki ya affetmezlerse ne olacak?
”Tanrı yine sevgiyle gülümsemiş,
“Ben cenneti de, cehennemi de yeryüzünde yarattım. Seni tekrar yeryüzüne göndereceğim. Orada öyle bir yaşam süreceksin ki, tüm yaptığın kötülükler, verdiğin zararlar sana aynen yaşatılacak. Yani ettiğini bulacaksın. Ama bunun amacı sana ceza vermek değil. Sadece o insanların hissettiklerini bizzat yaşayıp anlaman, yaptığın kötülüklerin bilincine varman. İşte o zaman sen kendini affetmiş olacaksın.”
Adam bir süre düşünmüş, “Peki, cennet nasıl bir yer?” diye sormuş Tanrı’ya.
“Cennet, bir yer değil, bir bilinç düzeyidir evladım. Dünyada mutlu, huzur ve sevgi dolu, insanlara destek olmaktan haz duyan, yarattığım canlı ve cansız her varlığa saygı göstermeyi bilen insanlar var ya, işte onlar, dünyada cenneti yeniden yaratmaları için geri gönderdiğim cennetliklerdir. Cennet de dünyadan başka yerde değil.” demiş Tanrı.
“Ama kutsal kitap bana öyle öğretmedi.” diye karşı çıkmış adam.
“Kutsal olan tek şey yaşamdır. Ben o kitapları kutsal kılmadım. Siz kıldınız. Her şeye sevgi ile bakmasını bilerek yaşayan insan, en büyük ibadeti yapandır.” demiş Tanrı.
“Peki dünyaya döndüğümde doğru yolu görmemde yardımcı olacak mısın?” diye sormuş adam.
“Ben bunun için siz insanların içine “vicdan” denen bir pusula koydum. Eğer bu pusulanın etrafına ördüğünüz kalın bencillik duvarlarını yıkarsanız, vicdanınızın yani benim sesimi kolaylıkla işitebilirsiniz.”
“Peki biz insanlara ne kadar yakında bulunuyorsun?” diye sormuş adam.
“Hem size şah damarınızdan daha yakınım, hem de düşman olduğunuz kadar sizden uzağım.” demiş Tanrı. “Çünkü düşmanlarınız da Ben’im. Siz de Ben’im.”
"Yani mahkeme salonunda insanlara hiç mi hesap sormuyorsun Tanrı’m?”
“Sadece iki sorum oluyor tüm insanlara.” diye gülmüş Tanrı.

“Dünya okulunda ne kadar sevmeyi öğrendiniz?  Ne kadar bilgi kazandınız?”

SÖZÜN ÖZÜ :
Zihin ateş gibidir, özü kalbe bağlanıp doğası gereği göğe yöneldiğinde aydınlatır, paylaşıldıkça kendinden kaybetmeden çoğalır,
Bencil arzularla körüklendiğinde ise yakıp kavurur. İnsanı harap eder, yeryüzünü de cehenneme çevirir.

Kendi hakkımızı ararken diğerlerinin hakkını da koruyalım, Hakk’tan uzaklaşmayalım,  
Başkalarına haddini bildirme taşkınlığına kapılmadan, önce kendi Haddimizi bilelim,
Akıl gözünün karşıtlar (tez-antitez) ile çalıştığını unutmadan,
İkileyen şaşı gözden, gönül gözüne, Birlik özüne geçebilmek için yaşayalım,
Akıl yürütürken teraziye kalbi (gönül, fuad) koyarak,
Bilincimizdeki (nefs) sırat köprüsünde dengeyi bulalım,

Yaşamdaki dar yolumuzu “Aşk ve ilim” ile  doğru istikamete (sırat'ül müstakim) çevirelim de, nasibimizde Hikmet yolunda tekamül etmek olsun.

İbn Arabi “Hikmette son nokta” (El-Bulga Fi’l Hikmeh) adlı büyük eserinde der ki :
“Bil ki:  Hayat önce kalpte başlar, sonra onun aracılığıyla beyine sirayet eder.”
“Canlı varlığın bedeninde kalp ne ise alemde de Güneş o konumdadır.”
“Halil gibi ateşe girmedikçe Hızır gibi hayat suyuna ulaşamazsın.”

ve büyük filozof Ebu Ali Hüseyin b. Abdullah b. Sina’dan bir alıntı yapar:

“Nefsi ilimlerle süsle ki yükselesin,
Her şeyin evi olan küllü göresin
Nefis kandildir, akıl ise ateştir
ve Allah'ın hikmeti de yağdır
Aydınlandığı zaman bil ki yaşıyorsun
Sönüp karardığında ölüsün artık."



B’aşk, gÖZtepe, İstanbul, 01.06.2014