31 Aralık 2015 Perşembe

Sevme cesareti

2015’in sonlarına doğru akarken yaşam yolculuğumdaki seyrimden üç konu kaleme geliverdi bu gece:  
CESARET, SEVGİ VE İNSAN İLİŞKİLERİ
Bu vesile ile bir yılı diğerine d'evireceğimiz bu günde yaşamımda ruhuma dokunan, kader ağlarının ördüğü yaşam k'ilimime dokunan her bir eşsiz ruha bir kez daha teşekkür etmek istiyorum tüm kalbimle… Kusurlarımdan ve nefsime yenik düştüğümden dolayı incittiysem, üzdüysem öz’ür dilerim. 
Biliyorum,  hissediyorum, görüyorum ve yaşıyorum… Hepimiz birbirimize bağlıyız. Kalbimin her atışı, aldığım her nefeste duyumsuyorum … Bunu çok derinden hissediyorum…  İnsanlık ailemle ruhsal bağlarımın farkındayım çok şükür…  Işıktan ruhlar ile çevrili olduğum için, yaşamın yanıma koyuverdikleri için minnettarım… Şikayet, itiraz etmeden, koşul koymadan…

İnsanlar neden birlikte yaşar biliyor musun ?
Fiziksel, duygusal, zihinsel ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde,
Kendinde eksik olanları başkalarında tamamlamayı arar,
Bilmediklerini bilenlerle zenginleşir, 
Puzzle’ın parçalarını birleştirir gibi…
İnsan kendisinin sadece madde olmadığına uyandığında,
Kendi öz’üne gözünü açtığında,
İnsanoğlunun daha aşkın boyutlarını, ruhlarını fark eder.
Ve bu bilinçle titreşir hayatta aşkla…
Doğada tüm organizmaların dokulardan, dokuların da gözelerden oluşması gibi,
Her birimiz kendi ÖZ’gün varlığımız ve ÖZ’gür irademizle bütün bir insanlık ruhsal ailesinin birer gözesi olduğumuz için birlikte yaşarız, birbirimizi tamamlarız.

İnsan neden diğer insanlarla bağlar kurar biliyor musun ?
Hiç birimiz tastamam ve mükemmel olmadığımız için,
Kendimizi ancak başkalarının aynasında görebildiğimiz için,
Her birimiz birbirimizin farklı alanlarda Hocaları olduğumuz için,
Tek başımıza gücümüzün yetmeyeceği şeyleri birlikte yapabileceğimiz için,
Ve en önemlisi ;  
Ruhumuzun büyümesi için gerekli tek ve eşsiz güç Sevgi olduğu için.
Ruhun nasıl büyür ki başka ? Ne yemekle, ne içmekle, ne parayla, ne konuşmakla, ne düşünmekle büyümez ruh… Bunları bile ancak sevgiyle yaparsan anlam kazanır ve ruhuna değer.
Ruh sadece yüksek duygularla, soylu ideallerle, zamansız, kalıcı değerler nedeniyle erdemlerle hareket ettirildiğinde yücelir…
Ruhunun büyümesi için en iyi egzersiz beden kozan içinde yaptığın her işi severek yapmaktır...Yaşadığın her anda mevcut olmaktır… öğrenerek yaşamaktır… çevrende baktığın her şeyin özüne dalmaktır… her şeye rağmen yaşamayı sevmektir…kaderini sevmektir… yaşamın sırlarla dolu aynası önünden insan suretinde geçen diğer ruhları sevmektir. 
Böyle yaşarsan bilinç antenin yükselir, titreşimin ve ışığın artar... Bedenin yerde olsa da, ruhun sevginin kanatlarıyla yükselerek büyür. 

İnsanlar neden bağları yaşarken korkar biliyor musun ?
Bağlarını bağımlılıkla karıştırıp, bağlandığında kendi olmayı, ruhsal tekamülünü sürdürmeyi bilemediği için,
Kaybetme, zarar görme, terk edilme, özgürlüğünü yitirme vs vs korkularına kapıldığı için,
Ruhsal boyuttaki bağların asla kopmayacağını bilmediği için,
Sevgiyi aklileştirmeye çalışıp, sevginin tahtının kalp makamı olduğunu unuttuğu için,
İnsan nedir bilmediği, kendini tanımadığı için…

Benin içinde saklı Özbenini keşfetmezsen, nasıl BİZ olabiliriz ki ?
Kendinle, ruhunun huzurunda başbaşa kalamazsan, diğerleriyle başbaşa verebilir, cancana olabilir misin ?
Göksel bağlar… Senin ruhunu diğer insanların ruhuyla birbirine bağlar… oradan içinde yaşadığımız yuvamız Dünya Ana ve koynundaki hayvanlar, bitkiler, minerallere, oradan Güneş Sistemine, oradan Samanyolu galaksisine ve oradan da daha üst planlara… Ruhumuz Evrensel Ruh’ta köklenir… BİR’in içinde, birlik içinde.

Sen Adem, sevmeye cesaret et,
Dem dem, demlenerek daha derin hissederek,
Köklerinle bağlarını keşfet.
Ne kadar çok, koşul koymadan seversen, korkuların o kadar azalır.
Ne kadar çok seversen, o kadar sevilebilir olursun…
Özden ve derinden sev…
Köklerinden göklere kadaaaaaar titresin kalbin, ruhun…
Bunları yeni deneyimlediğin için farklı hissedebilirsin… Korkma bu duygudan.. O seni özgürleştirecek.
Değeriz her birimiz aşka
Yeter ki değerimizi bilelim..
Kadrimizi bilelim
Işık çoğalsın.
İnsan olmanın değerini vereceğimiz, yenilenme fırsatlarıyla ve farkındalıkla dolu bir yeni yıl dilerim hepimize,
2016'ya sevgiyle, umutla  MER-HA-BA,  yeni yılda tüm gönüllerde, Toprak Ana'nın cömert kucağında birarada yaşayan tüm ruhsal kardeşlerimin kalbinde kökenlerimize, Hakikat'e aşk olsun...Çünkü aşk güzelliği dünyaya getirmek isteğidir. 
Platon ruhların güzelliğe tırmanışını nasıl da güzel anlatır Şölen'de: “Bu dünyanın güzelliklerinden başlayacaksın, hiç durmadan, basamak basamak yüce güzelliğe yükseleceksin; bir güzel bedenden ikisine, ikisinden bedenlerdeki güzel ruhlara, sonra güzel bedenlerden güzel işlere, güzel işlerden güzel bilgilere, güzel bilgilerden de, sonunda bir tek bilgiye varacaksın; bu bilgi de, o tek başına var olan salt güzelliğe varmaktan, gerçek güzelliğin özünü tanımanın bilgeliğinden başka bir şey değildir. İnsanın salt güzellikle karşı karşıya geldiği an işte yalnız o an için insan hayatı yaşanmaya değer ! Günün birinde onu görürsen, hiçe sayarsın artık altınları, süsleri püsleri…İnsan, güzelliği her şeyden arınmış, katıksız olarak bir görebilse! İnsanın tenine, bedenine, rengine, daha bir sürü ıvır zıvırına bulanmış güzelliği değil, biricik görüntüsüyle özündeki derin güzelliğini ! "

Zihnimde çok güçlü bir imgelem var:  Gökten düşen damlacıklar gibi insan ruhları...
Gökte bir yerlerde bir yoğunlaşma ,
Çok çok yukarılarda içi doldukça ağırlaşan bir büyük damla
An gelir kopar oradan, hızla düşer maddeye,
O hızla maddeye çarpmanın etkisiyle bölünüverir milyarlarca damlacığa…
Biz insanların yeryüzüne saçıldığı gibi.
Dene, su damlacıklarını parmak ucunla nazikçe birleştir, göreceksin nasıl istekle yaparlar bunu… Birleşen zerrelerin güçleri artar ve tekrar akışa geçerler… Kaynağa doğru …
Sen ben değirmenlere karşı…akalım dereler gibi denizlere…
as above so below … be love
2012’de yazdığım bir şiir de yerini buluverdi tekrar :
B’AĞLAR
Bağımsız sevmek,
Ruhsal bağları yaşarken
Duygularına bağımlı olmadan
Kader ağlarının bilincinde

Bağımsız bağlılığı sürdürebilmek
Koşulsuz sevgiyi yaşayarak
Büyü'rken kalbin öz'gürce
Sevgiyle çoğalarak.

Tutkularla bağlanmadan,
Gelene gidene ağlamadan
Diğerlerine bel bağlamadan
Sevgiyle yaşamak.

Gökteki Bir'leşmeye doğru
Yerdeki ayrışmayı aşarak yürümek.
Yarışmadan, vuruşmadan, acelesiz.
Öz’ü’gür, beklentisiz

Ruhların göksel bağları nedeniyle
Yeryüzünde yoldaş olanlara
Cennet bağlarının aşk şarabından tatmak nasip olsun
Aşıkların yolları açık, rehberleri ışık olsun…
....
Kendinden başka kimseye
Sahip olunamayacağını bilirsen
Kaybetme ihtimalin de,
Korkun da olmaz
Uğur Başak Arpacıoğlu, Moda, 31.12.2015 

“Sevgi, bağları birbirine bağlayandır.” “Love is the bond of bonds.” Giordano Bruno

Değirmenler, Şebnem Ferah 


23 Ekim 2015 Cuma

Uyku tutmuyorsa...Titr'eşim

Uyku tutmuyorsa bunun pek çok nedeni olabilir...

Bioritmi ve uyku düzenini, epifiz (pineal) den salgılanan Melatonin ayarlıyor. Elektromanyetik dalga yoğunluğu arttıkça, melatonin salgılanması azalıyor.
Çevremizdeki elektronik aletlerden kaynaklanan elektro manyetik ışınımların da sağlığı olumsuz etkilediğini biliyoruz ve dillerde olan yaygın bilgi bu...
Biraz da bize söylenenler üzerine kendimiz biraz düşünelim...

Sağlığı olumlu etkileyen nedenlerden dolayı da uyuyamıyor olabilirsiniz...
Chi Gong gibi bilinçli yapılan ve frekans yükselten çeşitli çalışmalar ile de biyoelektromanyetik ışıma artar. Düzenli olarak yapılan Chi Gong egzersizlerinin, insanın elektrik, manyetik ve subsonik dalga yayma yeteneğini arttırdığı bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Ve bu çalışmalar neticesinde gerekli dengelenmeler yaşandığı, sağlık için gerekli enerjiler sağlandığı için daha az uyku ile veya daha farklı uyku düzenleriyle dinleniyor ve tazeleniyor olabilirsiniz.

Mikrokozmos olan bedenimizdeki EM ışımalar gibi, makrokozmostan, üzerimizdeki yıldızlı gökyüzünden de etkileniriz. Astroloji göksel bedenlerden yayılan elektromanyetik kuvvetlerin insanlar üzerindeki etkilerini de ele alır.

Elektro manyetik ışınım koşullara bağlı olarak dalga ya da parçacık davranışı gösterir. Dalga durumunda ışınım hızı (v) (ışık hızı)= dalga boyu λ (lambda) x frekansı (f).
-->Buradaki diagrama dikkatli bakarsak frekansımız yüksek olduğunda zamanı daha farklı kullanmaya ve algılamaya başladığımızı görebiliriz.

Parçacık (foton) olarak ele alındığında, her parçacığın dalganın frekansı ile ilişkili enerjisi vardır. E=hf . (h=Planck sabiti)
--> Frekansımız yüksek olduğunda enerjimiz de yükselir. 

Elektromanyetik dalga enerjisi “ışıyan enerji” olarak da adlandırılır.

Sevgiyle, aşkla yapılan her eylem, her çalışma huzurlu bir ışıma gibidir... 
Işıyan enerjiniz bol olsun.. 
ve "Tüm dünyalarda huzur olsun."

Uğur Başak Arpacıoğlu, 23.10.2015 
Moda, October raindrops mindwhoops

21 Ekim 2015 Çarşamba

Işımak...

Karanlık ve aydınlık da zihnin bir karşıtlığı…
Karanlığın ötesi aydınlık demek yetmiyor artık...
Aydınlık varsa karanlık da var demiş olursun...
Daha ötesine geçmeli 
Işığın niteliği değildir aydınlık-karanlık.
Işık başka bir kökten gelir... Işıma yapan bir güçten, enerjiden, ışktan..evreni var eden aşktan.

Sorulur: Bizi aydınlatan Güneşe rağmen uzay neden karanlık ?
Üzerine yansıyacağı bir madde olmadığında ışık bizim için görünür değil de ondan...sebebi dalgaboylarından...algısal sınırlardan.

Maddesel tezahür ile aydınlık algılanır, eşzamanlı olarak maddenin gölgesi de oluşur, yani karanlık.
Ben giderim o gider, arkamda tin tin eder...
Maddeye düştükçe bu düalite tekeri dönmeye devam eder…

Işık kaynağına ermek, ışımak gerek…
Daha az madde-bağımlı olmak... öz'gürleşmek...

Mayanın oyunlarından biri bu aydınlık-karanlık...
Ötesine geçmeli…
E=mc2...Maddeyi enerjiye geri dönüştürmeli...
Pişmek ve yanmak pervane misali..

ugurbasakarpacioglu, mod'a, 21.10.2015






1 Ekim 2015 Perşembe

Sevginin yeni dilini keşfetmeli...

Geçiş hallerindeki bir dünyasal zamandayız...
Kaosun arttığı, net görüşün azaldığı, her şeyin hızlıca belirip aniden kaybolduğu, zamanın sular seller gibi daha hızlı aktığı, nehrin iki yakasını birleştirmenin geriliminin arttığı bir dönemde yaşıyoruz.

Her planda açlık artıyor. Fiziksel, enerjetik, duygusal, düşünsel yoksunluk var, düşkünlük var.
Açlık nedeniyle bulduğumuzu koparıp alma içgüdülerine kapılabiliyoruz, neyi içimize aldığımızı fazla sorgulamadan, içimize aldığımızı sindirip kendimize katmadan tüketiyoruz...

Teknolojik imkanlar ile sürekli iletişiyoruz, iletişimsizlikten yakınıyoruz, yalnızlık çekiyoruz...
Bilgi bolluğu içindeyiz, okunacak çok şey arasında kayboluyoruz, bilgileri hayata geçirmekte zorlanıyoruz. Nasıl düşüneceğimizi, ne hissedeceğimizi belirlemekte, seçimler yapmakta zorlanıyoruz.

Enerjimizdeki değişimleri hissediyoruz, kendimizin ve bütünün yararına nasıl kullanacağımızı kestiremiyoruz. Binlerce yıldır insanlığa benzer durumlarda yol göstermiş kadim öğretilerle ve onları takip eden örneklerle doğru kavuşmalar yaşayana dek farklı türde bedeller ödüyoruz.
Fiziksel yaşantımız için gereksinimlerimizden fazlası bin bir çeşitlilikte bize satılmaya çalışılıyor, üretmekten, yaratıcılığımızı kullanmaktan vazgeçip, konformizm ve materyalizmin tüketim ağına düşüveriyoruz.
Değerlerin alt-üst olduğu, madde ve ruh arasında gel-gitler yaşamaktan yorulduğumuz, anlamsızlığa, tatminsizliğe düştüğümüz hallerin içinden geçiyoruz...

Aklımıza, duygularımıza, enerjimize mukayyet olmanın zorlandığı şartlar içinde, bizi doğrultacak doğru bilgilerle ve bunları paylaşabileceğimiz doğru ve iyi insanlarla karşılaşmanın "şanslı tesadüfler"e bağlı olduğu, yaşamı sürdürme mücadelesi verirken, erdemli ve ahlaklı olmakta, farkındalığımızı yüksek tutmakta zorlandığımız dönemlerdeyiz...

Bir çember düşünün, merkezi özünüz, ruhunuz, kalbiniz...
Çemberin içi siz, beninizin halleri, düşünceleriniz, duygularınız ve iç hayatınız...Çemberin dışı da dış hayatınız. Dışarıdaki güçlerin çağrılarına, kışkırtmalarına kapılıp merkezimizden uzaklaştığımızda o etkilerin çekimine kapılıyoruz, merkezkaç kuvvetinin etkisi artıyor. Kendimizi gerçekleştirdiğimiz bir hayat sürmeye zorlanıyoruz, kendi düşüncelerimizin, kalbimizin, ruhumuzun merkezinde kalamıyoruz.
Kendimizin ve diğerlerinin yaşam çemberlerinin, merkezlerindeki noktalardan yukarıya uzanan iplerle birbirine örülü bir sicim gibi, ruhlarımızdan birbirine bağlı olduğumuzu ve daha üst kaynaklardan aşağı indiğimizi unutuveriyoruz.

Bu dünyada doğru yaşamanın sırlarından biri, iç ve dış hayatın, maddesel ben ile tinsel benin dengesini kurmak, çemberin üzerinde devinen bir tekerlek gibi sürekli hareket halinde, ama dengede kalmak. Döngüsel zamanların, tarihsel olayların içinde deneyimler yaparken, yaşamı hareketteki bilgelik ile sürdürebilmek için, artan merkezkaç kuvvetlerini dengeleyen iç güçlerimizi de geliştirmekten başka çözüm yok.

Varoluşumuzun gerçek nedeni olan merkeze ağırlık verdiğimizde, yukarı doğru çapı gittikçe daralan bir spiral yolu takip ederek aynı dünyanın içinde yüksek bir şuur ve farklı bir realite ile ruhsal tekamülümüz için, diğerleri ile uyumlu bir birlikte yaşam içinde yaşayabiliriz. Basamakları tırmanmak, bilincin uyanışı, aydınlanma, yükseliş, iç rönesans... bunu anlatan diğer kavramlardan bazıları.

İşte bu nedenle;
İçsel yaşamı geliştirmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz.
Kendimizi tanımaya, insan olmanın değerini anlamaya, yaşamın anlamını öğrenmeye...
Hayata geçirebileceğimiz, yaşama yön veren sade ve net fikirlere,
Sahip olmaya değil, var olmaya,
Güç ve enerji kaynaklarını dışarıda aramak ve onlara bağımlı olmak yerine, içimizdeki doğal güçleri aktive etmeye ihtiyacımız var.

İçten başlayan, kendimizle, özümüzle, çevremizdekilerle, doğa ile, dünya ile, evren ile belki de daha önce fark etmediğimiz kadar yeni iletişim şekilleri geliştirmeyi öğrenmeliyiz.

Öyle bir diyalog ki, hiç olmadığı kadar içten, kalpten, samimi, doğru, adil, iyi, faydalı, sade, açık ve net...yargısız, koşulsuz...

Öyle bir diyalog ki, ikili aklın yürüyüşündeki (dia-logos) adımlara takılmadan, (tez-antitez), içindeki ikilikleri birleştirip (sentez) üçüncü noktaya yükselten, doğru düşünce ile doğru davranışı birleştirmiş, Hakikat'e yönelmiş,

İçini dışına çıkardığın, yüzünü Öz'üne, merkezine çevirdiğin...

Öyle bir diyalog ki, aklının sesi ile kalbin nefesini birleştirmiş...
Öyle bir diyalog ki, kalabalık ve boş söz ve akıl oyunlarının ötesinde, duru, tamamlayan, ruhuna şifa veren...

Bir gece yürüyüşümde, iç diyalog hallerindeyken düşüvermişti zihnime:
"Olan bitenin içinde yaşarken daralmak, sıkılmak normal...ancak bunlar bizim duyumsamalarımıza verdiğimiz tanımlar... Olanların bizi götüreceği yol değil ve geçici...Bunu fark edince, bu hallere düşünce ne yapmamız gerektiğini sordum iç sesime...

Gelen cevap şuydu: 
"Yaşadığınız ve sevgi zannettiginiz sevgi şekillerinden daha farklı, tanımsız, şekilsiz kutsal bir sevgiye yürüyün...Sizlerin tekamülü için tüm bu olanlar, yaşadıklarınız..."

Dünyalık tanımlara sığmayan ve bu dünyada yaşanabilen başka türlü bir sevgiyi ve onun yeni dilini keşfetmeliyiz...Evrensel ve ezoterik sevginin...dillendirmeli...bedenlendirmeliyiz...özden sözlere akan, davranışlara yansıyan, eylemlerle onurlandırılan...İçsel ve tinsel farkındalıkla yaşanan...
Yeni insanın tohumlarını taşıyanları gebe bırakan...yeni doğuma hazırlayan. 

Sevgi birleştirir...Sevginin dili, dini, ırkı, cinsiyeti, ayrımları yoktur. 
Sevginin, aşkın tanımı yoktur ki...yaşarsın...akarsın...çoğalırsın...
Tanımlamaya çalışırsan, mukayese edersen, bölersin, ayrıştırırsın...Sevginin amacına karşı düşersin... 
Şartlar, koşullar koyarsan, sevgiyi hem uzaklaştırırsın kendinden, hem de sevginin dilencisi olursun. 
Sevgiyi dilinden düşürmemen, onu yaşadığın anlamına gelmez...

Titreşimin, bilincin düşükse, o planda, o düzeyde yaşarsın sevgiyi, artık "sevgi" değildir zaten, bağımlılığa dönüşür...sonra da bağımlılıktan sıkılır, özgürlüğünü kaybettiğini hissederek sevgiye küsersin, bazen diğerlerini incitirsin, incindim dersin, aslında hep kendini ve kalbini incitirsin... 
"Kalbim kırıldı" dersin, doğrudur, Birlikten gayrı düştüğün için kalbin sana dargındır. 

Sevginin yeri kalp makamıdır, bilir misin ? 
Kalbin dilini bilir misin ? Kalp nasıl konuşur dinledin mi hiç ? 
Hiç durmadan atar...yaşamın için kalbine minnet duyarsın...
Ritim verir, yaşamını sürdürmen için gerekli ölçüyü, düzeni bildiren bir metronom gibi...

Kalp atışını ne sağlar düşündün mü hiç ? 
Sen yapmazsın, kendiliğinden çalışır, kontrol etmezsin, edemezsin... 
Kalbinin ritmindeki ufak bir değişiklikte zayıflığını ve içinde varolan senden daha yüce güçlerin varlığını idrak ediverirsin. Çemberin merkezindeki noktanın yukarıda bağlı olduğu güçlerden akan enerjiyi hissedersin. Evrende ve çevrende hareket eden, yaşayan her şeyin nabzında atan, senin kalbinde de yerleşmiş bir iç motor vardır...Ana rahmine düştüğünde beyninden önce gelişen, sevgi ile atan kalbindir...Seni kendi ruhuna ve dairenin merkezindeki noktayı üst halkalara bağlayan.   

Sevgi, çok yüksek bir enerjidir, gökseldir, maddesel oluşumlara can verir, içlerini doldurur ama onların içine sığmaz... 
Sevginin yeri kalp makamıdır, ruhsallığında gizlidir insanın. 
Ölümsüz ruhunun takip etttiği o ışıklı yolun içinde, oradan kalbine akıveren ışk, adına aşk dediğimizdir belki de...
Yolda olmak, yolculuğu sürdürebilmek için, kökenlere, birliğe geri dönebilmek için bizi kaynağa çeken, yükselten, büyük bir enerji, büyük bir güç...Coşku veren, her hücrende duyumsadığın yaşama isteğinin kaynağı olan....

Hücrenin içindeki çekirdeğin çevresini kaplayan, yaşamı besleyen enerji sıvısı "protoplazma"ya benzer sevgi... Evrende galaksilerin doğduğu uzay sıvıları gibi, yumurtanın beyazı gibi...
İnsanın da çekirdeğini besler sevgi... Özleri buluşturur. 
Hücre kelimesi için botanikte kullanılan eşsiz bir kelime var: "Göze"
Halk dilinde bir diğer anlamı da, suyun çıktığı yer, kaynak...  
"Her gözemizde özümüz saklı."  
Sevginin şifalı suları ile büyüyecek, yeni insan doğmayı bekliyor içimizden.  

İçimizden başlayan bir uzlaşma, içten bir kucaklaşma, birleşme gerek bize. 
Bilgi ve sevgi harmanı ...
Nedenleri anlamak için bilgi, öğretilere uygun doğru yaşam için istek ve sevgi...
Bilmeyi sevmek ve sevmeyi bilmek.
Bunları birleştirecek anahtar kendimizde.

Öyle bir bilgi ve öyle bir sevgi ki, ilim demişler ona, Hikmet...Hakikat'e yol açan
Doğru olan, yükseğe taşıyan, bilmekten geçip olmaya götüren,
İnsanın görüşünü, duyumsayışını değiştiren, bakışını, gülümseyişini aydınlatan...

Aklımız ile kalbimizi, bilgi ile sevgiyi harmanlayacak bir iç diyalog, kendini bilme ilmi.

Büyük inisiye filozof Platon diyaloğu ikili aklın yürüyüşü olarak tanımlamıştır. Bir başkasından önce insanın kendisiyle iç konuşmasıdır. Arzuların peşindeki dünyevi akıl (kamamanas) ile tinsel varlığına bağlı sezgisel aklı (manas), maddesel ben ile üst benin konuşmasıdır. İnsanın kendi iç Hocası ile yaptığı diyalog içinden geçilirken farkındalık gelişir. Aslında ruhun bildiği ama bizim unuttuğumuz bilgiler yeniden hatırlanır. Sokrates'in kullandığı mayeutik (doğurtma) yöntemidir. İnsanın kendi ebeliğini yapmasına, iç doğumunu gerçekleştirmesine yarar.

Kendi içimizde bu yöntemi uygulayabilmemiz için önce "Kendimizi tanımalı, iç Hocamızı bulmalı, dışarıya kulak vermekten duymadığımız iç konuşmacı Sessizliğin Sesi'ne kulak vermeyi öğrenmeliyiz. İç yürüyüşümüzü yoldan ayrılmadan sürdürebilmek, karanlık labirentimizde kaybolmamak, nefsin tuzaklarına düşmemek için, aklımızı kadim öğretilerin sunduğu doğru bilgiler ile doğrultmalı, ayırt etme (vivekha) erdemini geliştirmeli, kalbimizi arı ve sevgiye layık mertebede tutmalıyız.

Bize ayna tutacak diğer canlarla, ruhsal kardeşlerle birlikte olmaya da ihtiyacımız var. Tecrübelerimizi, niyetlerimizi, umutlarımızı, ışığımızı, kalplerimizi birleştirmek için... Yeni tohumların emin ellerde gelişmesi ve yeni doğumlar için, sevgi ile sarmalanmış, erdemler ile korunan bir ruhsal ortama...

"Işık ver, karanlık kendiliğinden dağılır" der bir filozof.
Vermek için kendimizi bulmak, cevheri ortaya çıkarmak lazım,
Aldıklarını kendine katıp ışığa dönüştürmek lazım,
Verilen tüm nimetlere şükredip, aldıklarına layık olmak için verme dengesini kurmak lazım,   Diğerlerinin düştüğünü gördüğünde, onlara duyduğun koşulsuz aşkla, gönülden hizmet etmek lazım..

Mevlana der ki:"Sevgini vermesini öğren. Çünkü gönlün anlasın ki hepsine yer varmış. Sevgisiz insandan dünya, unutma ki korkarmış." 

Kendimizi sevmenin, diğerlerini sevmenin yeni dilini öğrenmeliyiz...
Sevginin yeni dilini keşfedelim, Işık dilini öğrenelim,
Dile getirmek istediklerimizi, kafamızdan değil, kalbimizden çıkartalım.
Sözlerin, gözlerin ötesindeki özlere dokunalım,
Enerjimizi sevgiyle ve sevgiye dönüştürelim.

"Bizi birleştiren şeyler ayıran şeylerden daha fazla." İskenderiyeli Hypatia

Uğur Başak Arpacıoğlu, 01.10.2015, Moda 

Yaz mevsiminden yaptığım taze hasadı içimden toplarken sizlerle paylaşmak niyetiyle döküldü bu satırlar. Bildiğimiz dili kullanarak ancak bu kadar getirebildim kelimelere, kusuruma bakmayın... 

Özdemir Asaf'ın söylediği gibi : Tüm dünyayı kucaklamak istedim, kollarım yetişmedi. 

Sevgilerimle 









8 Temmuz 2015 Çarşamba

Vibrations...Titr'eşimler...When the stars of the morning sang together

Time is circular, all manifestations spherical 

                                 repeated by infinite wave(lenght)s through mirrors 

                                          performed in various vibrations by different instruments

                                                                                                     ... Musica Universalis 

All starts with ONE, 

manifests with 
                      a center, 
                               a heart, 
                                     a drop, 
                                          a touch, 
                                               a soul kiss,
                                                       a breath...

than radiates and entangels around the uni'verse ))) 

All of our lives -WE- are like dots one after another, forming a line ...
Cyclical, meandering throughout human history...

WE are all assembled around ONE 
Where hearts kiss and souls reunite 

Mind follows love  
As above
Transpose your consiousness
So below

Reality is in the eye of the beholder... 
And the music of the spheres is in our heart 

***
Reflections on music and philosophy, those vibes in my mind flow and blow 
Thank you Muses and Apollo 
Ugur Basak Arpacioglu , 81300, Moda 
Not: İçimden akanların gelişi kendiliğinden İngilizce idi, Türkçe'ye de çevireceğim. 

***
Time; a circular path for evolution of human consciousness, 
History;  our cirriculum vitae  

*** 
Music is thinking with sounds, 
Philosophy is music made with soul. 

Notes are all kind of knowledge
Some are flat, some are sharp 
Use them with accidentals, tiers and slurs, 
Repeats, rests and intervals
Chords, scales and harmonics 

Clef is the stage of life, 
Key is choice of attitude, subjective perception, major or minor
Scales are like frequencies of consciousness, ascending or descending
Octaves are like vibrational corridors 

Relativity in music is similar to different realities 
Perception depends on our frequencies,
We are echos of the infinite soul

Body, energy, psyche, mind, ego, consciousness, intuition are our instruments 
Be the conductor in tune with the rhythm of the pulse
And play your symphony with joy...  


"YOU ARE NOT A DROP IN THE OCEAN. YOU ARE THE ENTIRE OCEAN IN THE DROP." RUMI 

"Music is a higher revelation than all wisdom and philosophy." Ludwig van Beethoven 



Müzik : Somewhere over the rainbow



             "When the stars of the morning sang together." William Blake


3 Haziran 2015 Çarşamba

Topraktan ateşten ve denizden doğanların en mükemmeli doğacak bizden...

Kimi can verir,
Kimi can bulur aynı günde...
Kimi geçmişte yaşar,
Bir parktaki ağacı düşünür,
Kimi gelecek için çalışır,
Köklerinden güç bulur,
Yeni tohumlara dönüşür.

3 Haziran 63'te ölümsüzleşen Nazım Hikmet'in deyişlerine kulak vermeli...
Geçmiş tecrübelerin hatıralarıyla oyalanmadan umut ekmeli...inşa etmeli
Geçmişin hürmetine, geleceğin hayrına yaşamalı, sevmeli
Yaşadığına değmeli.

Uğur Başak Arpacıoğlu, 03.06.2015, Moda


HİÇ BİR AĞAÇ BÖYLE HARİKULADE BİR YEMİŞ VERMEMİŞTİR

Topraktan ateşten ve denizden doğanların
en mükemmeli doğacak bizden...
ve insanlar ellerini
korkmadan
düşünmeden
birbirlerinin ellerine bırakarak
yıldızlara bakarak:
- "Yaşamak ne güzel şey!" diyecekler;
bir insan gözü gibi derin
bir salkım üzüm gibi serin
bir ferah
bir rahat
bir işitilmemiş şarkı söyleyecekler...
Hiç bir ağaç
böyle harikulade bir yemiş vermemiş olacaktır
Ve en vadedici
bir yaz gecesi bile
böyle sesler
böyle inanılmaz renklerle
sabaha ermemiş olacaktır.
Topraktan, ateşten ve denizden doğanların 
en mükemmeli doğacak bizden...

Nazım Hikmet RAN
17 Ocak 1902 – 3 Haziran 1963


21 Mayıs 2015 Perşembe

Aşkın tecellisi

"Bırak ruhunda iki Venüs olsun, biri göksel, diğeri yersel.
Her ikisinin de bir aşkı olsun…
Göksel olan, ilahi güzelliği özüne yansıtması için,
Yersel olan, ilahi güzelliği dünyevi olanda oluşturman için..."

Ficino, Platon'un Şölen'i üzerine



Büyük inisiye ve filozof Platon “AŞK GÜZELLİĞİ DÜNYAYA GETİRMEK İSTEĞİDİR” der.

Platon sevgiyi, aşkı bütün ölümlülerde rastlanan bir ölümsüzlük çabası olarak tanımlar. En basit fiziksel hali ile Eros, tüm insanlarda, kendilerini yaşatacağına inandıkları bir nesil yetiştirme iç güdüsü olarak görülmektedir. 

Ancak bazı insanlarda "Eros" kavramı, daha üstün bir niteliğe bürünmüştür. Bu bilinçteki kişilerde, yani ideaları hatırlama bilincine sahip bireylerde Eros (Aşk), yüce güzelliklere ulaşma çabası şeklinde tezahür eder. 
Bu amacı gerçekleştirmek için ihtiyaç duydukları bilgilerin eksikliğini hisseden Hakikat yolcuları, bilgisizlikten kurtulmak çabası (bilgelik aşkı=felsefe) içerisinde bulurlar kendilerini. Bu kişiler Eros'u, dünyaya çocuk getirmekten öte bir işlev, idealara ulaşarak erdemli işler yapmak ve yeryüzünde sürekli ve zamansız eserler bırakmak çabası ve aşkı olarak görürler.

Felsefe hakiki anlamı ile bilgelik aşkıdır. Philo:Aşk,sevgi ve Sophia: Bilgelik.

Felsefe, Hakikat'e giden yolda akıl kapısından merak ile girilerek başlanan uzun bir yolculuktur, bilgileri uygulamayla bilgeliğe geçiren, bu esnada kendini ve çevresini dönüştürerek ışığı çoğaltan içsel simyacının yoludur. 
Bilginin sicimlerini kullanarak zeka ile ördüğün, aşkla, sevgiyle halkaları sağlamlaştırdığın, kendi içinden başlayarak dışarı doğru inşa ettiğin, göğe yönelmiş bir zincire benzer felsefe çalışmak. 
Akıl ile kalbi birleştirerek yürünen, insanın sırlarından evrenin sırlarına doğru uzanan keşif dolu uzun bir patika...
Bilgiler uygulandığında, bilinene göre yaşandığında bilinç doğuran, bilgiler birleştirildikçe benlikten sıyrılıp birlik bilincine doğru yükselen...
Aşkın ateşi ile hamken yandığın, yanarak piştiğin, (er)demlenme yolculuğudur. 
Hammaddenin özüne dönmek için yandığı...Yanarak azalmadığın, paylaştıkça çoğaldığın bir dönüşümdür. 

Sadece akılda kalınırsa, akıl aşksız kalırsa, tükenir yakıtı, yarı yolda kalır insan. Bilgiler birleştirilmediğinde, ayırır, böler. Zihinsel ateş göğe yükselmedikçe, bencilce kullanıldığında yakıcı ve yıkıcı olur, kişisel ve kollektif ızdıraplar doğurur.
Bilginin idraki ancak uygulandığında kazanılır ve Hakiki olur. 
Bilmeyi seven, sevmeyi de bilir. 
"İnsanın bilgisi arttıkça sevgisi de çoğalır" der Leonardo Da Vinci. 

İşte bu nedenle daha fazla AŞK'a, Sevgiyi ve bilgiyi birleştirmeye, sevgiyi eylemlerle bedenlendirmeye ihtiyaç var yeryüzünde... Yapa-bilmek, adı üzerinde yapmak için bilmeyi gerektirir. 

Platon Venüs'ün iki yönü olduğunu anlatır: Yersel ve göksel. Tensel ve tinsel. Cinsel ve Platonik aşk denilen budur. Dünyevi yönüyle insanlarda fiziksel sevgiyi uyandırır ve göksel yönüyle ilahi aşkı ilham eder. İnsan, fiziksel güzelliklerin tefekküründen aklı ile kalbini birleştirerek ilahi aşka ve Birliğe yükselebilsin diye bir merdiven uzatır göklerden yeryüzüne.

Platon ruhların güzelliğe tırmanışındaki idrak basamaklarını şöyle anlatır :

  • Bir güzel beden
  • Bütün bedenlerdeki güzellik
  • Ruhların güzelliği
  • Evrensel nizamın güzelliği
  • İdeaların güzelliği
  • Bilgeliğin güzelliği
  • Kendi içinde güzellik




“Bu dünyanın güzelliklerinden başlayacaksın,
hiç durmadan, basamak basamak yüce güzelliğe yükseleceksin;
bir güzel bedenden, bütün güzel bedenlere,
sonra güzel bedenlerden güzel işlere,
güzel işlerden güzel bilgilere,
güzel bilgilerden de, sonunda bir tek bilgiye varacaksın;
bu bilgi de, o tek başına var olan salt güzelliğe varmaktan,
gerçek güzelliğin özünü tanımanın bilgeliğinden başka bir şey değildir.

İnsanın salt güzellikle karşı karşıya geldiği an,
işte yalnız o AN için insan hayatı yaşanmaya değer !
Günün birinde O’nu görürsen, hiçe sayarsın artık altınları, süsleri püsleri…
İnsan, güzelliği her şeyden arınmış, katıksız olarak bir görebilse !
İnsanın tenine, bedenine, rengine, daha bir sürü ıvır zıvırına bulanmış güzelliği değil,
biricik görüntüsüyle özündeki derin güzelliğini!

Platon (MÖ 427 - MÖ 347) 


Günümüzden 2500 yıl önce Platon aşkın cevherini anlatmış da az anlamışız.
Karşılıksız aşklarımıza platonik aşk demişiz, sızlanmışız, farketmeden Aşk'ın bizi dönüştürmek için yaptığı vazifenin anlamını.  

Platonik aşk diye eksik bilinegelen karşılıksız kalan bir sevgi değildir. 
Platonik aşk, karşılık aranmayan, karşılığı sorulmayan sevgidir, koşulsuz aşktır. 

İnsanı yeryüzünden gökyüzüne taşıyacak ilahi bir köprüdür. 
Sen aşağıdan yukarıya yöneldiğin zamAN, diğer ucunun gökyüzünden uzandığını, seni taşımak için zaten hep orada olduğunu fark edebileceğin bir köprüdür.

Koşul koymadan, hesap yapmadan, ödül ve karşılık beklemeden AŞK'ı yaşayan, 
her demde, her yerde aşkı görebilene baktığı herşey sessiz de olsa aşkla yanıt verir. 
Bu büyük bir gizemdir. 
Yaşayanlar bilir...

Platonik aşklar vasıtasıyla yıllarca dönmüşüz de Hakikat'te kendimizi aramışız,
Böylece insanın ve evrenin sırlarını tanıma yollarına düşmüşüz, 
Aşk yoluna düşünce, zamansız öğretilere tutunarak evrilme fırsatına ermişiz, 
Kaderin ördüğü ağlara şükrederek, ilahi aşkın zincirlerini örmeye gönül vermişiz... 

Özünü sevdiklerim, G'özünüzü seveyim, ÖZ'ünüzü sevin, Öz'gür sevin, Özgür düşünün...Özgürleşin... 

Aşk olsun...yeryüzünde ve yüzlerde...Işık olsun...

Uğur Başak Arpacıoğlu 

21.05.2015, 05:50, Moda 




Venüs'ün doğuşu Alessandro Botticelli “Birth of Venus” (1485)


20 Mart 2015 Cuma

"Dünle beraber gitti, cancağızım. Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım." Mevlana

Doğadaki dönüşümün öğretisi :
Tırtılları kelebeğe dönüştüren "metamorfoz" adlı başkalaşım sürecinden geçtiklerini biliriz. Peki bu süreçte neler yaşanır ? Bize neler öğretir ?

Bir tırtılın bedeninde atıl halde bulunan "imajiner hücreler" "kelebeğin" taslağının bulunduğu genetik kodlamayı içermesinden dolayı tırtılın diğer hücrelerinden farklıdır. Bu nedenle tırtılın bağışıklık sistemi onları kendine düşman zanneder. Savunma mekanizmaları onları ne kadar yok etmeye çalışsa da imajiner hücreler her zaman hayatta kalırlar. 

Tırtıl, dönüşüm zamanı yaklaştığında -kendisi bunu bilmez- aç kurtlar gibi her şeyi yemeye, görünürdeki her şeyi tüketmeye başlar. Bunun sonucunda tırtılın bedeni o kadar ağırlaşır ki, bir çok kereler deri değiştirerek yüklerini hafifletmeye çalışır. Ancak yine de bedeni hareket etmek ve taşımak için çok ağırdır. 

Sonunda bir dala tutunur...Baş aşağı asılır oraya, her şey tersine dönmüştür artık.
Tırtılın özgürlüğünü sınırlayan bir koza kabuk kendiliğinden oluşmaya başlar. Aslında tırtılın farkında olmadığı bir dönüşüm süreci başlamıştır. 

Ve kozanın içinde bir mucize gerçekleşir...
Tam da tırtıl hayatının sonuna geldiğini, ölmekte olduğunu, her şeyin bittiğini düşündüğünde...
Kelebeğe dönüşmeye başlar...

Tırtılın başkalaşım sürecine girmesiyle o zamana kadar atıl halde bulunan imajiner hücreler krizalit koza içinde aktif olmaya başlarlar. Onlar tırtılın DNA'sına kodlanmış saf potansiyel tohumlar gibi, dönüşümü yaratan unsurlarıdır. İmajiner hücreler çoğalır, birleşirler ve tırtılın bedenine yayılırlar.

Kozanın içindeki eski tırtıl beden yeni oluşan kelebeğin gelişimi için besleyici bir gıda vazifesi görür. Kelebek kozadan çıkmaya hazır olduğunda, krizalit şeffaf hale gelir. İçine kapanma, kısıtlanmalar, kılıflara duyulan ihtiyaç geride bırakılmıştır. 

Özgürlüğe doğru mücadelenin doğada mükemmel şekilde tespit edilmiş organik bir zam'ANlaması vardır.

Yaşam sürecinde tırtıl geride kalır, kelebek olur... Eski bedeninin kaybı ve geride bıraktıkları sayesinde yeni bedenini kazanan kelebek, geçmişin hesabını yapmaz, nasılsa öyle yaşar.. Kelebek oluşunu anlamaya çalışmaz…Gelecek için endişelenmez… 

Çünkü doğada mükemmel bir düzen işlemektedir. O hazır olduğunda imajiner hücreleri devreye girmiş ve dönüşüm OL'muştur ve tek yaptığı kendini bırakmak ve gerçekleşene güvenmektir. 

Peki ya biz ? ...
Kendimize nasıl bir gelecek hayal ediyoruz ? 
Neden yaşıyoruz biliyor muyuz ? 
Yaşamımızın derin ve çok anlamlı bir nedeni olduğunun, 
Varlığımızın değerinin farkında mıyız ?
Maddesel kozamızın içindeki öz varlığımızın bilincinde miyiz ? 

Maddesel ve geçici olana bağımlılıklarımızla özgürlüğümüzü kendi seçimlerimizle erteleriz. Dönüşümümüzün potansiyelleri bilincimizin doğasında bulunur. 
Evrimsel sürecimizdeki yaratıcı sıçralamalarda bilinçli ve aktif imgelem gücümüzün farkına varalım ve onu doğru kullanalım: 

Şu an neyi imajine ediyorum ? Bilincim nerede ? 
İçimdeki yaratıcı potansiyellerin farkında mıyım ?  
Yaşam enerjimi, iradi gücümü, bu AN'ı ne için kullanıyorum ? 

Elimizde olan kendi düşüncelerimizi kontrol etmektir...
Zihnimizi düşük enerjilerden uzak tutarak, bilincimizin içindeki imajiner hücrelerimizi geleceğimizi oluşturacak doğru hayallerle, evrensel boyutta geçerli, iyi, doğru, adil, güzel, saf, yüksek titreşimlerdeki enerjilerle beslemektir...

Evrende mükemmel şekilde işleyen yasalara güvenmektir. 


Berrak bir şekilde hayalimizde canlandırdığımız ideallerin gücü, imajinasyonu yapan kişinin hayatını şekillendirir. Kendimizi ne ile özdeşleştirdiğimize, seçtiğimiz arketiplere, imajlara göre kaderin çok katmanlı paralel koridorlarında yollarımızı tercihlerimizle inşa ederiz. 

Yüksek ideallerin evrensel gücü, sezgilerimizi ve irademizi imajine ettiğimiz zihinsel imgelere akıttığımızda geliştirilebilir. İmajinasyon gücümüz zihinsel tohumlar eker… 
Pozitif ve yüksek titreşimler ile daha iyi bir gelecek için bu gücü kullanmak özgür irademiz ile bizdedir… Anahtar kendi içimizdedir…

AN’da olmanın farkındalığı ile geleceği AN be AN inşa ediyor olmanın bilinci bizlerle olsun. 

Filozof Seneca'nın söylediği gibi : ZamAN Hakikatleri bulur.
Benzer şekilde...Yolunu Hakikat bellersen ve su gibi olursan: Su akar yolunu bulur. 

“Bugünkü yaşamımız dünkü düşüncelerimizin, yarınki yaşamımız da bugünkü düşüncelerimizin eseridir.Yaşam aklın eseridir.” Buda

"Kişinin yaşamı düşlerinin rengine boyanmıştır." Marcus Aurelius

Mevlana der ki : 
Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
Ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
O'ndan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.
Yıldızların üstünde bir yıldız olup,
Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım.

Tüm iyilikleri korumak, erdemleri yaşatmak ve geleceğin tohumları için toprağı hazırlamak, tohumları ekmek için yaşayalım, çalışalım.
Bilincimizin dönüşümünün ve kalbimizin özgürleşmesinin farkındalığı bizimle olsun. 

HOŞGELDİN İLKBAHAR... 
Sevgiyle...Umutla...Coşkuyla...Işıkla...Aşkla... Mutlu yıllar !

Uğur Başak Arpacıoğlu, 20.03.2014, Moda, İstanbul 


"OLmak ya da OLmamak, işte bütün mesele bu." 
William Shakespeare



In my fantasy I see a just world
Where everyone lives in peace and honesty
I dream of a place to live that is always free
Like a cloud that floats
Full of humanity in the depths of the soul

In my fantasy I see a bright world
Where each night there is less darkness
I dream of souls that are always free
Like the cloud that floats

In my fantasy exists a warm wind
That breathes into the city, like a friend
I dream of souls that are always free
Like the cloud that floats


12 Mart 2015 Perşembe

Asla pes etme...karşı olmak mı BİRlik için (de) olmak mı

Bir şey İÇİN olmak, bir şeye KARŞI olmaktan daha fazla güç ve enerji verir.

Karşıtlığı bırak, zihnin yanılsamasıdır 
Kendi içinden başlayarak dışarı doğru,
Birleş, birleştir, 
Çünkü birlikten kuvvet doğar. 

"Ey insanoğlu kendini tanı!" 


"Eğer arıyorsan apaçık Gerçeği
Vazgeç ayırmaktan doğruyla eğriyi
Doğru ile eğri arasındaki çelişki
Zihnimizin bir illeti."
Tao Sessizdir


Biz insanlar, seçim yapabilme özgürlüğümüz ile diğer varlıklardan daha özel bir durumdayız...Seçim yapma özgürlüğümüz ve hata yapma özgürlüğümüz var...

Seçimlerimizle, tercihlerimize ve kaderimize bağlanırız...Bu nedenle karmik zincirlerimizi oluşturan tercihlerimizin hayatımızda tezahür ettiği tutumlarımıza dikkat göstermeliyiz. Değer verdiğimiz şeyler ve onlar uğruna mücadelemiz kimi zaman bir desteğin kimi zaman da bir muhalefetin ifadesi olmaya düşebilir. Ve bizim bakış açımız bir şey için veya bir şeye karşı oluşumuzu belirler...

Enerjimizi ve niyetlerimizi olan bitene tepkimizi göstererek kullandığımızda negatif etkiye bir katkı daha yaparak gölgenin büyümesine neden oluruz. İçimizi boşalttığımızı ve rahatladığımızı zannederiz, ancak içimizdeki karanlık taraf tetiklenmiş ve yüzeye çıkarak diğer karanlık güçlere katılmış olur…

Etki-tepki kısır döngüsünde olmak inşa etmek, değerleri korumak değildir. Reaksiyon vermek bir tür katarsistir, psikolojik boşaltım yerine yapıcı, dengeleyici sağaltım  geliştirmeden etki-tepki zincirine bağımlı kaldığımızda, daha sonra tekrar karşımıza çıkacak ve imtihanlara gireceğimiz yeni negatif karma oluşturmuş oluruz...Yüzeyde, gösterdiğimiz tepkinin gerekli ve ihtiyaç olduğu kanısına kapılsak da, negatif enerji taşıyan bir eylem bir erdem olmaktan uzaktır. 

Bir şeye karşı olmak kolaydır... Bir şey için olmak ve onun için istikrar ile çalışmak ise emek, cesaret ve aşk ister... 

Işığı korumak, hümanist değerleri yeniden inşa etmek ve daha insani bir yaşam sürmek istiyorsak, yapıcı enerjilerimizi kullanmalı, yaratıcı güçlerimizi aktive edecek yollar bulmalıyız...Ve işe kendimizden başlamalıyız...

Karşıt ve mesafeli gibi görünen iki nokta aslında yukarıdan baktığımızda bir çizgiyi oluşturur...Ancak bilinç antenimizi yükseltip çizginin üzerinden/kutunun/mağaranın dışından bakarsak farklı bakış açılarıyla yaratıcı ve yapıcı çözümler bulabiliriz. 

Yönümüzü bulmaya yardım eden gökyüzündeki yıldızlar gibi olan idealar dünyasında kadim zamanlardan beri insanlığa rehberlik etmiş herkes için iyi, her zaman geçerli olan İdeallere sahip olmalıyız...

Bir şey için olmak, bir İdeal ile yaşamak, değerleri korumak ve yeniden görünür kılmak için çabalamak, enerjimizi bu yönde kanalize etmek, olumlu, pozitif, yapıcı güçleri taşır, evrendeki olumlu güçlerin desteği ile aktive olur...Hem kendimizi, hem de çevremizi koruyan bir ortaçağ kalesi inşa etmeye benzer. 

Bilincimizi, düşüncelerimizi, duygularımızı yüksek titreşimlerde tuttuğumuzda, bireysel ve toplumsal ölçeklerde değişimleri ve dönüşümleri ilham eden güçlere birer aracı olabiliriz... 

Yaşamda aktör olmak, içinde olduğumuz zamanda, mekanda, ANda mevcut olmak ve üzerimize düşen insanlık vazifesini insanın göksel ve yersel Atalarına layık olarak yapmaktır...

Eylem yapmak, meydanlarda karşıt enerjileri ifade etmekten, kızgınlık, tepkilerimizi saçmaktan ve yakıcı ve yıkıcı ateşi körüklemekten daha fazlasıdır. 

Yarınlar için, gelecek için bugünün tecrübesinden hareketle yeni tohumları, uygun topraklarda ve doğru zamanlarda ekmeyi bilmektir... Umut ekmektir... Sevgi ekmektir...

Doğru eylem yapmak, karşılıksız, ödül beklemeden insanın üst doğasına göre düşünmek, hissetmek, konuşmak, davranmak, yaşamaktır... Sadece teoriler üretenler değil, bilgileri hayatında örnek olarak yaşayanlara dönüşmek, ışığı taşıyan birer meşale olmaktır.  

Seçimlerimiz geleceğimizi belirliyor... sadece benlerimiz için değil... Benlerden"Biz"e ulaşmak için...Birliği korumak için... 

Evrende olumlu değişimler yaratmak için, içimizdeki karanlıkların içinden geçmek için onları kabullenme zamanı... kaçınılmaz bir şekilde kendimizle, kaderimizle yüzleşme zamanı...ve ışıkla yıkanma...arınma ve Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğma zamanıdır... 

"Aydınlığın çoğaldığı yerde karanlıklar geri çekilir."  der bir filozof.. 

Asla pes etmeyin... 
Mücadelemiz aşk ile ışık için
Sevginin ve erdemlerin evrensel güçlerini kuşanarak 
Başımız dik ve onurla olsun.

Bizler uzun bir geçmişi olan ve geleceği ışığa doğru olan çamura bulanmış cevherleriz....

Zorluklardan yıldızlara ( per aspera as astra ) 
asla pes etme (nil desperandum

Sevgiyle, umutla, 
İleri ve yukarı...

Uğur Başak Arpacıoğlu
12.03.2015, Moda, İstanbul 
Uranüs günbatımından sonra tam karşımda göz kırpıyor. 


Don't Quit / Asla pes etme 


When things go wrong, as they sometimes will, 
And the road you're drudging seems all up hill, 
When the funds are low and the debts are high 
And you want to smile, but you have to sigh, 
When care is pressing you down a bit, 
Rest if you must—but don't you quit.

İşler ters gittiğinde, bazen olabilir,
Yürüdüğün zorlu yol tamamen dimdik görünüyorsa,
Fonlar/kaynaklar az ve borçlar yüksek olduğunda,
Gülümsemek isterken, iç çekmek zorundaysan,
Bakımınaa dikkat etmek seni biraz sıkarken,
Gerekirse dinlen - ama asla pes etme. 

Life is queer with its twists and turns, 
As every one of us sometimes learns.
And many a failure turns about
When he might have won had he stuck it out.
Don't give up, though the pace seems slow 
You may succeed with another blow.
 
Hayat, iniş çıkışları ve döngüleriyle tuhaftır,
Her birimizin zamanı gelince öğrendiği gibi. 
Ve birçok başarısızlık ortaya çıkar,
Sıkı tutunup dayanırsan başarıya dönüştürebileceğin. 
Asla vazgeçme, adımlar yavaş gibi görünse de
Başka bir hamle ile başarabilirsin.

Often the goal is nearer than
It seems to a faint and faltering man.
Often the struggler has given up
When he might have captured the victor's cup, 
And he learned too late, when the night slipped down, 
How close he was to the golden crown.
 
Çoğu kez hedef, 
Zayıf ve titrek bir adama göründüğünden daha yakındır. 
Çoğu kez mücadele eden pes etti, 
Oysa zafer kupasını ele geçirmiş olabilirdi,
Çok geç öğrendi, ancak gecenin karanlığı çökünce,
Altın taca ne kadar yakın olduğunu.

Success is failure turned inside out—
The silver tint of the clouds of doubt.
And you never can tell how close you are, 
It may be near when it seems afar; 
So stick to the fight when you're hardest hit
It's when things seem worst that you mustn't quit.
Başarı başarısızlığın ters yüz edilmiş halidir 
Şüphe bulutlarının gümüş rengi.
Asla ne kadar yakın olduğunu söyleyemezsin,
Çok uzak gibi göründüğünde bile aslında çok daha yakın olabilir;
Bu yüzden mücadelene en sağlam duruşunla devam et
Herşey en kötü şekillerde göründüğünde asla pes etme. 

Anonymous – Anonim 
( 19.yy’da birkaç şairin imzasıyla yayınlandığı söylense de şiirin sahibi kesin olarak bilinmemektedir.) 





Her şey üstüne gelip, 
Seni dayanamayacağın
Bir noktaya getirdiğinde,
Sakın vazgeçme!….
İŞTE ORASI KADERİNİN DEĞİŞECEĞİ NOKTADIR.

Mevlana Celaleddin-i Rumi 



Salvador Dali 


Leonardo da Vinci