öz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
öz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mart 2015 Cuma

"Dünle beraber gitti, cancağızım. Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım." Mevlana

Doğadaki dönüşümün öğretisi :
Tırtılları kelebeğe dönüştüren "metamorfoz" adlı başkalaşım sürecinden geçtiklerini biliriz. Peki bu süreçte neler yaşanır ? Bize neler öğretir ?

Bir tırtılın bedeninde atıl halde bulunan "imajiner hücreler" "kelebeğin" taslağının bulunduğu genetik kodlamayı içermesinden dolayı tırtılın diğer hücrelerinden farklıdır. Bu nedenle tırtılın bağışıklık sistemi onları kendine düşman zanneder. Savunma mekanizmaları onları ne kadar yok etmeye çalışsa da imajiner hücreler her zaman hayatta kalırlar. 

Tırtıl, dönüşüm zamanı yaklaştığında -kendisi bunu bilmez- aç kurtlar gibi her şeyi yemeye, görünürdeki her şeyi tüketmeye başlar. Bunun sonucunda tırtılın bedeni o kadar ağırlaşır ki, bir çok kereler deri değiştirerek yüklerini hafifletmeye çalışır. Ancak yine de bedeni hareket etmek ve taşımak için çok ağırdır. 

Sonunda bir dala tutunur...Baş aşağı asılır oraya, her şey tersine dönmüştür artık.
Tırtılın özgürlüğünü sınırlayan bir koza kabuk kendiliğinden oluşmaya başlar. Aslında tırtılın farkında olmadığı bir dönüşüm süreci başlamıştır. 

Ve kozanın içinde bir mucize gerçekleşir...
Tam da tırtıl hayatının sonuna geldiğini, ölmekte olduğunu, her şeyin bittiğini düşündüğünde...
Kelebeğe dönüşmeye başlar...

Tırtılın başkalaşım sürecine girmesiyle o zamana kadar atıl halde bulunan imajiner hücreler krizalit koza içinde aktif olmaya başlarlar. Onlar tırtılın DNA'sına kodlanmış saf potansiyel tohumlar gibi, dönüşümü yaratan unsurlarıdır. İmajiner hücreler çoğalır, birleşirler ve tırtılın bedenine yayılırlar.

Kozanın içindeki eski tırtıl beden yeni oluşan kelebeğin gelişimi için besleyici bir gıda vazifesi görür. Kelebek kozadan çıkmaya hazır olduğunda, krizalit şeffaf hale gelir. İçine kapanma, kısıtlanmalar, kılıflara duyulan ihtiyaç geride bırakılmıştır. 

Özgürlüğe doğru mücadelenin doğada mükemmel şekilde tespit edilmiş organik bir zam'ANlaması vardır.

Yaşam sürecinde tırtıl geride kalır, kelebek olur... Eski bedeninin kaybı ve geride bıraktıkları sayesinde yeni bedenini kazanan kelebek, geçmişin hesabını yapmaz, nasılsa öyle yaşar.. Kelebek oluşunu anlamaya çalışmaz…Gelecek için endişelenmez… 

Çünkü doğada mükemmel bir düzen işlemektedir. O hazır olduğunda imajiner hücreleri devreye girmiş ve dönüşüm OL'muştur ve tek yaptığı kendini bırakmak ve gerçekleşene güvenmektir. 

Peki ya biz ? ...
Kendimize nasıl bir gelecek hayal ediyoruz ? 
Neden yaşıyoruz biliyor muyuz ? 
Yaşamımızın derin ve çok anlamlı bir nedeni olduğunun, 
Varlığımızın değerinin farkında mıyız ?
Maddesel kozamızın içindeki öz varlığımızın bilincinde miyiz ? 

Maddesel ve geçici olana bağımlılıklarımızla özgürlüğümüzü kendi seçimlerimizle erteleriz. Dönüşümümüzün potansiyelleri bilincimizin doğasında bulunur. 
Evrimsel sürecimizdeki yaratıcı sıçralamalarda bilinçli ve aktif imgelem gücümüzün farkına varalım ve onu doğru kullanalım: 

Şu an neyi imajine ediyorum ? Bilincim nerede ? 
İçimdeki yaratıcı potansiyellerin farkında mıyım ?  
Yaşam enerjimi, iradi gücümü, bu AN'ı ne için kullanıyorum ? 

Elimizde olan kendi düşüncelerimizi kontrol etmektir...
Zihnimizi düşük enerjilerden uzak tutarak, bilincimizin içindeki imajiner hücrelerimizi geleceğimizi oluşturacak doğru hayallerle, evrensel boyutta geçerli, iyi, doğru, adil, güzel, saf, yüksek titreşimlerdeki enerjilerle beslemektir...

Evrende mükemmel şekilde işleyen yasalara güvenmektir. 


Berrak bir şekilde hayalimizde canlandırdığımız ideallerin gücü, imajinasyonu yapan kişinin hayatını şekillendirir. Kendimizi ne ile özdeşleştirdiğimize, seçtiğimiz arketiplere, imajlara göre kaderin çok katmanlı paralel koridorlarında yollarımızı tercihlerimizle inşa ederiz. 

Yüksek ideallerin evrensel gücü, sezgilerimizi ve irademizi imajine ettiğimiz zihinsel imgelere akıttığımızda geliştirilebilir. İmajinasyon gücümüz zihinsel tohumlar eker… 
Pozitif ve yüksek titreşimler ile daha iyi bir gelecek için bu gücü kullanmak özgür irademiz ile bizdedir… Anahtar kendi içimizdedir…

AN’da olmanın farkındalığı ile geleceği AN be AN inşa ediyor olmanın bilinci bizlerle olsun. 

Filozof Seneca'nın söylediği gibi : ZamAN Hakikatleri bulur.
Benzer şekilde...Yolunu Hakikat bellersen ve su gibi olursan: Su akar yolunu bulur. 

“Bugünkü yaşamımız dünkü düşüncelerimizin, yarınki yaşamımız da bugünkü düşüncelerimizin eseridir.Yaşam aklın eseridir.” Buda

"Kişinin yaşamı düşlerinin rengine boyanmıştır." Marcus Aurelius

Mevlana der ki : 
Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
Ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
O'ndan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.
Yıldızların üstünde bir yıldız olup,
Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım.

Tüm iyilikleri korumak, erdemleri yaşatmak ve geleceğin tohumları için toprağı hazırlamak, tohumları ekmek için yaşayalım, çalışalım.
Bilincimizin dönüşümünün ve kalbimizin özgürleşmesinin farkındalığı bizimle olsun. 

HOŞGELDİN İLKBAHAR... 
Sevgiyle...Umutla...Coşkuyla...Işıkla...Aşkla... Mutlu yıllar !

Uğur Başak Arpacıoğlu, 20.03.2014, Moda, İstanbul 


"OLmak ya da OLmamak, işte bütün mesele bu." 
William Shakespeare



In my fantasy I see a just world
Where everyone lives in peace and honesty
I dream of a place to live that is always free
Like a cloud that floats
Full of humanity in the depths of the soul

In my fantasy I see a bright world
Where each night there is less darkness
I dream of souls that are always free
Like the cloud that floats

In my fantasy exists a warm wind
That breathes into the city, like a friend
I dream of souls that are always free
Like the cloud that floats


14 Şubat 2015 Cumartesi

Sonsuz AŞK, Zam'ANsız AŞK, Bitmeyen AŞK

Aşk üzerine yazılmış en muhteşem şiirlerden biri bu...

Her okuduğumda ruhumu kavrayıp avucunda titreten, kalbimde rüzgarlar estiren, beynime yayıldıkça genişleyen bu mükemmel şiirin daha çok bilinmesini ve özellikle bugün sizlere bir hediye olarak sunmayı istedim tüm kalbimle...

Türkçe çevirisini bir türlü bulamayınca, aslının yanına varamayacağımı bile bile, elimden geldiğince, kalemim, aklım döndüğünce çevirmeye çabaladım. Yeterli olmadığını biliyorum, eksikler, hatalar için lütfen kusura bakmayın… Bakma Tagore n'olur...

Hiç kolay değil kelimelerin ustası bir şairin ruhsal, zihinsel, duygusal derinliğini başka bir dile döndürebilmek...Sen şiirin, şiir senin içinde dönüp dururken...

Tagore’nin "Unending Love" adlı şiiri birçok boyutta dans edip, paralel oktavlara katman katman açılırken, kelime kelime anlamaya çalışmadım, akışına girip Öz'üme ulaşan titr'eşim'lerini duyumsadım...Kah iç çekişlerle, kah gözlerimden süzülen yaşlarla, kah gülümseyerek...Faniliğimin içinde saklı ebediyetin sezgisiyle...Zamanın koridorları içinde gezinerek....bu şiirin ezgisiyle...

Sonsuz, zamansız, bitmek tükenmek bilmez Aşk..."Unending Love" ile işte böyle anlatılırmış... Aklı ve kalbi birleştirip insanı başka boyutlara taşıyan usta şair, ressam ve müzisyen Tagore’nin ruhu ile Aşk taşmış dizelerden, Öz'lerde yankılanacak ebediyen…

Sizlerden bir ricam var, lütfen önce şiirin orjinalini okuyun...

Bir de dileğim; "Kutsal Aşk hüküm sürsün yeryüzünde"... Aşk olsun... Aşk KUT'lu OLsun...

UNENDING LOVE


I seem to have loved you in numberless forms, numberless times… 
In life after life, in age after age, forever.
My spellbound heart has made and remade the necklace of songs,
That you take as a gift, wear round your neck in your many forms,
In life after life, in age after age, forever.

Whenever I hear old chronicles of love, its age-old pain,
Its ancient tale of being apart or together.
As I stare on and on into the past, in the end you emerge,
Clad in the light of a pole-star piercing the darkness of time:
You become an image of what is remembered forever.

You and I have floated here on the stream that brings from the fount.
At the heart of time, love of one for another.
We have played along side millions of lovers, shared in the same
Shy sweetness of meeting, the same distressful tears of farewell-
Old love but in shapes that renew and renew forever.

Today it is heaped at your feet, it has found its end in you
The love of all man’s days both past and forever:
Universal joy, universal sorrow, universal life.
The memories of all loves merging with this one love of ours –
And the songs of every poet past and forever.

Rabindranath Tagore (1861-1941)

* Şiirin orjinali Bengalce. İngilizce çevirisi Tagore ile uzun seneler birlikte çalışmış William Radice tarafından yapılmış. 

SONSUZ AŞK


Seni sayısız şekillerde, sayısız kereler sevmiş gibiyim 
Ardarda dizilen yaşamlarda, çağlar boyunca, ebediyen. 
Bir büyü ile bağlanmış kalbim ezgilerin kolyesini yaptı ve yeniden yaptı,
Bir hediye olarak aldığın, boynunda, birçok şekillerinde taşıdığın,
Ardarda dizilen yaşamlarda, çağlar boyunca, ebediyen.

Ne zaman aşkın eski kroniklerini duysam, kadim acısını,
Onun ayrı veya birlikte olma antik masalını.
Geçmişe bakakalıp daldığımda, sonunda sen beliriyorsun
Bir kutup yıldızının ışığına bürünmüş, zamanın karanlığını delip geçen:
Bir görüntü oluyorsun sen, hatırlanacak ebediyen.
  
Sen ve ben buraya kaynaktan getiren akıntı üzerinde sürüklendik.
Zamanın kalbinde, BİRbirine aşk.
Milyonlarca aşığın yanında oynadık biz, hissedar olduk
Buluşmanın tatlı utangaçlığına, vedalaşmanın aynı sıkıntılı gözyaşlarına
Eski Aşk fakat şekillerinde yenilenen ve yenilenen ebediyen 

O bugün ayaklarına kapandı, kendi sonunu sende buldu
İnsanlığın tüm günlerinin aşkı, hem geçmişte hem ebediyen  
Evrensel neşe, evrensel keder, evrensel yaşam.
Tüm aşkların anıları bu BİRicik aşkımız ile birleşiyor
Ve tüm şairlerin şarkıları geçmişte ve ebediyen.

Rabindranath Tagore (1861-1941)

* O = Aşk
Çevirmeye çalışan: Uğur Başak Arpacıoğlu, Şubat 2015






10 Şubat 2015 Salı

Mutluluk Öz'den yayılan Aşk'tır...bahtiyar OLalım...

Mutluluğa ermek kendinizi bulmaya benzer...
Mutluluk bulunmaz, mutluluğu inşa edersiniz.
Adına yaşam denen kendini gerçekleştirme serüveninde,

Kim olduğunuzu,
Kim olmak istediğinizi,
Öz'ünüzü bilirseniz,

Sizin için en uzun vadede en anlamlı olan, varoluşunuza anlam katan,
ve yaşamınızda derin tatmin hissi veren şeyleri yaparak
Mutluluk patikasının taşlarını öz'enle ellerinizle döşersiniz...

Mutluluk, düşüncelerinizin, sözlerinizin ve eylemlerinizin birbiriyle ve Öz'ünüzle uyumlu olmasıdır.

Öz'ünüze ve Hakikatinize sadık kalın.

-ki - Mutlu OLun...mutlu edin...

Tam olarak hatırlamasanız da derin sezgisine sahip olduğunuz,
Ruhunuzla verdiğiniz s'ÖZ'lere sadık kalın.

ki Aşk olsun...

Onu dışımızda dilenerek, dillendirerek aramak yerine,
Öz'deki cevheri keşfedip parlatarak
İçeriden dışarıya doğru yaşayalım
Cömert ellerle Nar-ı Aşk'ı yayalım

Kendini bul'AN
OL'an ile mutludur.
Kendini bil'EN
Hakiki Aşıktır...

Aşkı Öz'de arayana
Bahtı YAR OLur...

Kadrini bil'en Sevgililer KUTlu ve MUTlu OLsun...


Uğur Başak Arpacıoğlu, 08.02.2015
İlham ol'anlar:
COME't Lovejoy
O'Fortuna
"Taştın yine deli gönül" Yunus Emre


DURU
Dur
Duraksız
Düşüncelerin peşinde
Koşa dur
Dır dır dır
Dur dur dur
...
Dur’duru’labilen zamAN
Var mıdır ?
Ya zam ansız olan ?
...
(Bir iç çekimi)
...
Tinsel sudur
Aşk
İçersin
Sudür eder göklerden
Kendinden (diğerlerine) geçersin
...
İşte budur..
AŞK
Durudur

Dur
Ses etme
Soluk verme...
İçindeki O’dur.


B_flex
Su akar, deli bakar.
Yuvada: “Sihirli krallığım dertsiz başım”







4 Ocak 2015 Pazar

ÖZ'gürlük

Düşüncelerimizi farklı zamanlarda tekrar tekrar meşgul eder bu kavram...
Özellikle dış koşulların her planda sertleştiği zamanlarda... 
İç özgürlüğün motorunu yeniden keşfetmemizi istercesine...

Nedir özgürlük ? 

Canımızın istediğini yapmamız mıdır ? 
Sormalı: Gerçekten Can'dan mı gelir bu istek ? Yoksa nefsin körelmemiş arzularından mı ? 

Hoşumuza gideni seçmek midir ? 
Sormalı : Hoş'umuz neresidir ? Tatmin, keyif arayan neremizdir ? Hoş'umuza giden ne kadar özgürleştirir bizi ? Ne kadar bağımlı kılar kendine ? 

Özgür irademiz ile belirleriz nasıl bir insan olacağımızı, nasıl bir yaşam yaratacağımızı, elimizde olan malzemeyi nasıl şekillendireceğimizi.
Aynı zamanda seçimlerimizin sonuçlarına, onların doğurduğu sorumluluğa da bağlarız kendimizi, onları taşımaya ve karşılamaya da hazır olmayı unutmamalı... 

İstediğini yapmakta özgür olduğunu her düş'ündüğünde, 
Düşüncene gelene sormalı, bu "Varlığım için doğru mu ? İyi mi ? Evrimleştirici mi ?" 
Yoksa düş'künleştirici bir ağır zincir daha mı ?
Platon'un bundan yaklaşık 2500 sene önce Mağara Mitosu alegorisinde bahsettiği gibi.  

Her seçim yeni bağlar kurmaktır yaşamda, yaşamı dOKUmaktır. 

Düşünsel ve duygusal tutumlarımız ile yeni bağıntılar, bağlantılar kurarken sormalı : 
Bizi sınırlandırıyor mu ? Özgürleştiriyor mu ? 
Enerjimizi yükseltiyor mu ? Azaltıyor mu ? 

Her seçim, titreşim, hareket, ritm ve değişim prensipleri ile işleyen Hayat Okulu'nda bir istikamet tayin etmektir.

Attığımız adımlar, yaptığımız seçimler, varlığımızın amacına uygun düşer mi ? 
İzdüşümüm, öz düşüm müdür ? 
OLmaya geldiğim yOLda mıyım ? 

Rotamızdan uzaklaştığımızı nasıl fark edebiliriz ?  

Gölgeler uzuyor ise...Maddenin doğasında her zaman gölgeler olacaktır, ancak cismimizin direği bilincimiz Işık kaynağı ile aynı hizada olduğunda, gölgelerin en kısa hale geldiğini görebiliriz.  

Acılar, pişmanlıklar, kayıplar, korkular, vicdan muhasebeleri ile tekrarlan ikazlar artıyor ise... 

İrademizin, erkimizin, yaşama sevincimizin, sevgimizin, yaratıcılığımızın, zayıfladığını, kendimizden memnuniyetimizin, iç huzurumuzun azaldığını hissediyorsak...

Amaçlarımızı gözden kaybedip, araçlarımızı geliştirmeye yöneldiysek... 

Geleceğimizi tayin etmek, bunun için gerekli iç donanımımızı güçlendirmek yerine, AN'ın sunduğu fırsatların farkında olmayı kaçırarak, olup bitmiş -adı üzerinde- geçmişimizi eşeleyerek oyalanıyorsak...

Düşündüğümüzü, inandığımızı, OLması gerekeni gerçekleştirmekten çok daha fazla enerjiyi dileklerde, teorilerde harcıyorsak... 

Ayrılıklar, çatışmalar, bölünmeler içinde hissediyorsak kendimizi, hem kendi içimizde, hem de diğer varlıklar ile...Birlik ve kardeşlik hissi yerine. 
*
*  *
Hiçbir varlık nedensiz yaratılmamıştır ve bir vazifeyi gerçekleştirmek için maddesel dünyada tekamülünü gerçekleştirmektedir. 

Yaşamda deneyimlediğimiz her şeyin bir fonksiyonu vardır...Her fonksiyon matematiksel bir bağıntıdır. Yerdeki ile gökteki arasındaki benzerliği idrak ettiren, kimi zaman yansımalarla, kimi zaman simetri, kimi zaman ters simetri ve kimi zamanda birbirinin içine geçişme ile kendini gösteren...Hayat Okulu'nun koridorlarında yürürken göksel matematikten ilham alabiliriz...Evren zihinseldir.

Doğanın mükemmel matematiksel yasalarından biridir Karma. Etki tepki yasasıdır, eylem anlamına gelir, nedensellik zincirlerini oluşturur yaşamda. Görünenin ardındaki hayatın sırlarını idrak etmemiz için, evrimleşirken öğretir bizlere Evrensel Düzen'in dinamik matematiğini... 

Karma, yaşadığımız her şeyin bir nedeni, anlamı, öğretme, tamamlama vazifesi olduğunu işaret eder. Ne ekersek onu biçtiğimizi ve yeni tohumlar ekmekte özgür olduğumuzu söyler bize. Her plandaki eylemlerimizle yaydığımız titreşimlerle yeni yaratımlar süreci açtığımızı anlatır. 

Olmamız gereken'i, Dharma'mızı bulana kadar hareket içindeki dengeyi öğretir. Hakikat'e götüren Yol'u insan vasıflarımızla nasıl daha bilinçli olarak ve yeni acılara sebep vermeden yürüyebileceğimizi göstermek için. 

Karma, ne cezadır, ne ödül, telafidir, bozulan dengenin tazminini yeniden kurmak için. Ödülü için değil, ödevimiz olduğu için yapılan doğru eylemdir ile eylemdeki eylemsizlik öğretisidir. Özgür irademiz ile sorumluluk kendimizdedir. 

"Bugünkü yaşamımız dünkü düşüncelerimizin, yarınki yaşamımız da bugünkü düşüncelerimizin eseridir. Yaşam aklın eseridir. Aynen araba tekerleklerinin atları izlemesi gibi saf olmayan akılla davranan kişiyi de acılar takip eder. Hayat acılardan ibarettir. Bugünkü “Sonuç” dediğimiz olgular geçmişin “Neden”leridir, yarınki sonuçlar da bugünkü nedenlerdir. Acıların nedeni tutkulardır, arzulardır. İnsanın hiç bitmeyen tutkuları  ve arzuları." 
Siddharta Gautama Buda 


"Her gün kendi ellerinle inşa etmiş olduğun yoldan yürürsen, olman gereken yere varacaksın. " 
Eski Mısır Atasözü 
*
*  *
Bir köle olarak M.S 1.yy'da yaşamış olan filozof Epiktetos gerçek özgürlüğün görünende değil, kişinin kendi içinde olduğunu söyler:  

"Dünyada olup biten şeylerin bir bölümü elimizdedir. Bir bölümü de değildir. Elimizde olanlar; düşüncelerimiz, yaşayışımız, isteklerimiz, eğilimlerimiz, bir kelimeyle bütün davranışlarımızdır.
Elimizde olmayanlar; mal, şöhret, başkalarının düşündükleri gibi şeylerdir.
Elimizde olanlar tabiatları dolayısıyla özgürdürler. Hiçbir şey onları durduramadığı gibi onlara engel de olamaz.
Elimizde olmayanlar ise güçsüz, boyunduruk altında, binlerce engel ve terslik içinde olup bütün bütün bize aykırıdırlar.

Öyleyse hatırla ki, tabiatları dolayısıyla esir olanları hür ve başkasına bağlı olan şeyleri sana ayrılmış sanıyorsan her adımda engellerle karşılaşacak, kırılacak, üzülecek ve Tanrı’dan da, insanlardan da şikayet edeceksin. Buna karşılık senin olanı benimser ve başkasının olanı da başkasının iradesinde sayarsan; o zaman kimse sana istemediğini yaptıramadığı gibi, istediğini yapmana da engel olamaz. Dolayısıyla kimseden sızlanmaz, kimseyi suçlandırmaz ve istemeden hiçbir işi yapmaya zorlanmazsın. Kimse sana bir kötülük edemez, düşmanın olamaz ve başına zararlı bir şey de gelmez.

Uyan! 
Önce, dünyada elinde olanlarla olmayanları ayır; 
hayatını buna göre yaşamaya çalış. 
Senin elinde olanlar sana ait hür olarak kullanacaklarındır. Başkasına verilenleri isteyip, zorla elde etmeye kalkarsan hürriyetin biter ve esirliğin başlar. 
Hür kalmak istersen, 
seni esir durumuna düşürecek hırs ve açgözlülüğü kendinden uzak tutman gerekir."


Maddesel yönümüz yerçekimine ve diğer fizik yasalara tabidir, doğası gereği kusurları ve sınırları vardır. İrade gücümüzün kökenleri ise gökseldir ve evrensel yasalara uyumlu ve insanın doğasına uygun olarak yaşadığımızda bilincimizde özgürleşmeye ve kişiliğimize ait sınırlarımızı genişletmeye başlarız. 


"Gerçek özgürlük, doğayı yöneten uyumlu yasalara itaat etmektir."der Filozof Guzman. 

Kadim Tibet metni Sessizliğin Sesi de ekler: "Doğaya yardım et ve onunla çalış, seni yaratıcılarından biri olarak kabul edecek ve sana itaat edecektir."
*
*  *
Var oluşumuzun nedenini keşfetme yolculuğunda 
Göksel bağları güçlendirip, 
Kendimizin ve evrenin sırlarına yönelmektir
Öz'gürlük 
Sonuçlarla hareket etmek yerine, 
Yeni nedenleri yaratma gücümüzü fark etmektir,

ÖZgürlük 
ÖZümüzün gür olması,
ÖZde saklı güçlerin uyanması, 
Yaşamımızda her plana gürül gürül akmasıdır...

Öz'ümüzden gelen kudretin 
Düş'üncelerimize ilham vermesidir,
Duygularımıza coşku katmasıdır, 
Enerjimizi yükseltmesidir, 
Fizik bedenimizde artan canlılıktır. 

Öz'erkliktir... 
İç kudretimizi engelleyen bağımlılıklardan kurtulup, 
Doğa ile evren ile diğer varlıklarla sıkı bağlarla örülmüş kaderimizin içinde 
ÖZgür irademizi kullanmaktır. 
Beklentiler içinde pasif kalarak beklemek yerine, 
harekete geçmektir, yaşamda aktör olmaktır. 

Gezegenlerin evrensel yasalarla uyum içinde kendi yörüngelerinde ilerlerken özgür olması, aynı zamanda bütünün içinde kendi payına düşen vazifelerini yerine getirmesi gibi... 

Her kuşun uçmak için ihtiyaç duyduğu rüzgarlarla uyum içinde hareket ederken, kanatlarındaki gücü kullanarak gökyüzünde yükselmesi gibi...
*
*  *
Özgürlük kaybedecek hiçbir şeyin kalmaması halidir. 
Onurdan, adam olmaktan başka ne var ki gerçekte sahip olduğumuz? 
Sahip olduğumuzu zannettiğimiz ? 
Sahip olma peşine düşüp de var olmaktan vazgeçmektense...

İçinde özgürleşme isteği duyuyorsan, 
bağımlılıklarını irade kılıcıyla keserek, 
yaşamın akışında yükselebilirsin. 
Varoluşuna layık olmaya çabasıyla yaşayarak,  
Özünde taşıdığın yolcunun verdiği sözler olduğunu unutmadan.

"To BE or not to BE" 
Olmak ya da olmamak 
İşte bütün mesele bu... 
*
*  *
ÖZgürlük
Ne olacağını seçmek için,
Benlik bilincini BİR'liğe doğrultmak için, 
Cevherini keşfetmen için, 
Hakikati'ne ulaşmak için, 

Varlığının duyduğu ÖZlemdir,
AŞK'tan kaynaklanır.

Gerçek Aşk özgürdür,
Hakikat Aşkı özgürleştirir.
Bu Hakikat üzerinde birleşmeye çağrılıyoruz...

B'aşk, 04.Ocak.2015, M'oda


 Prometheus 

22 Aralık 2014 Pazartesi

Sonsuzluk AYNası

Ne dün var, 
Ne yarın...

Hepsi AN'daki
bilinç Ayn'ANda

iç içe
geçer zamAN

seyr'üseferde insAN


21.12.2014
B'aşk 

* Ayn= göz / kaynak, pınar /  bir kimsenin veya şeyin kendisi, özü. 




24 Ekim 2014 Cuma

Karanlığın içinden doğdum...

Yüzdün yüzdün
Kuyruğuna geldiysen kendinin
Yüzleşmeden gÖLgenle binemezsin
Sisli nehirde seni bekleyen kayığa

Araftan geçmek için
Vazgeçmelisin taraf olmaktan
Bırakmalısın kendini
Karanlık geçitteki girdaba

Yalnız ışığını arttırarak değil,
Gölgeleri de bilincine katarak
Birleştirirsin iki yakasını
Sonsuz akıştaki suların

Yerin üzerine çıkmak için
Savaşmadan, dönüp kaçmadan
Geçmelisin içinden… Aşkla
Kalbini fethederek kar’AN’lığın

Bilirsen insanın özünü
Ayırmazsan yolundan gözünü
Çözemez sende olmayan seni
Kavuşursun öte ucuna

Kendi derinliklerinde
Karşıtlıklarla yüzleşip
Birleştirdiğinde gölgeni ışığınla
Saf kalbinin huzurunda

Doğanı AN’larsın…
Ne karanlık vardır artık
Ne gölge, ne de ışık
Cevherine varırsın

Manadan açılarak
Zamanla yayılmış
Cisimlere titreşimlerle
O kaynağa çıkarsın

Meçhule giden okyanusta
Bırak ki akasın
Suyun hiç bir şeyi tutmadan saf kaldığı gibi
Suyun tutulamadığı gibi…

Yüzdün yüzdün ya…
Olur da çoğullukta boğulmazsan
Korkundan gayb’olmazsan
Ölüp de dönebilirsin aslına.

Gölge desen ışık da sen 
Yer de bir gök de bir aslen.

Bflex life in flux, 24.10.2014, ist’AN’bul

Müzik : NEREIDA - Mario Frangoulis 
Sözler: Federico Garcia Lorca 






C.G.Jung - RED BOOK



14 Şubat 2014 Cuma

ÖZ’LERİN BULUŞMASI – 1

Akıl gözüyle görmeyi bilen biri 
Kalbini büyütmeyi, gönül g’öz’ünü açmayı ararken,
Bir "an" olur
Gönül gözüyle görmeyi bilen, akli bilgileri arayan diğeriyle karşılaşır.

Zam'an'sız bir yolda buluşurlar
Gökten yere
Yerden göğe
Dallardan köklere
Köklerden birliğe
Vuslat halinde
Yürürken

Ba’zen bir insanda 
Ba’zen bir kitapta
Ba’zen bir nefeste
Ba’zen bir yaprakta
Gizlenmiş kadim öğretilerin
Çeşmelerinden akan suyu aşkla içerler

İçtikçe susarlar
Sustukça içlerine dönerler
Yana yana için için
Yanyana seyr’ederler
Y’örünge’lerinde

Biri akıldan kalbe
Diğeri kalpten akıla
İnip çıktıkça dokurlar
İçiçe geçtikçe
Bir’leştiren bağları

Dön(üş)erek 
Benden bize 
Bizden Bir'e


Anlamaktan bilmeye
Bilmekten olmaya 

Geçebilmek için
Özlerinin özlemiyle 
Varlıklarına Hakk'ını verebilmek için
Kendilerinden (vaz)geçerler

….
B'aşk 
14.02.2014
gÖZtepe



 “Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken,sen hiç ol...Menzilin yokluk olsun.İnsanın çömlekten farkı olmamalı, nasıl ki çömleği ayakta tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutanda benlik zannı değil hiç'lik bilincidir.” Rumi 




1 Ocak 2014 Çarşamba

İmtihanlardaydı, fark etseydi kurtulacaktı

Topraktaki madenlere benzer insanın özündeki cevherler. 
İnceden inceye uğraşarak o madeni topraktan ayırmak gerekir. Bir bahçıvan gibi...
Nefisle mücadeleden amaç budur, nefsi tortularından süzmek, özünü meydana çıkarmak ve insani nefis haline getirmektir. Ekilen bir tohumun üzerine taş gibi engeller gelirse büyüyemez. Ancak ayıklanırsa o bitki sıhhat bulur ve güzel bir gıda olur. Her insanda ekilmiş nice tohumlar vardır. Bu manevi tohumların büyümesi için nefsi terbiye etmek, perdelerini açmak, hayvani sıfatlardan kurtulmak gerekir.

İnsan bilincinin yükselebilmesi ancak nefse muhalefet etmesiyle mümkündür. Ruhun esâreti nefsin hürriyetidir. Nefsin istek ve arzularına hakim olmadıkça ruhu diriltmek mümkün değildir. Nefsin işgali altındaki ruh ya hastadır ya da canlı cenazedir. Mücadele yapıldıkça, nefis azar azar küçülür, kuvvetten düşer.Ancak nefis ne kadar zayıflarsa zayıflasın, küçülürse küçülsün, ancak sıfatını değiştirir. Mesela aslansa kedi olur, sinek olur. Her zaman tehlikelidir ve korunmak gerekir. Ne kadar küçülse de yine de tehlikelidir, eylemlerini sürdürmek ister.

Ruh ve nefis iki ordu gibidir, devamlı mücadele halindedirler. Hangi taraf ne kadar alırsa orası onundur. Hepsini alırsa işgal eder, diğerini esir alır. Aydınlanmanın ışığı ise Venüs yıldızı gibidir, nefsin karanlığını deler geçer. Birliğin tohumu insanın her yanına dallanmıştır ve onu kaplamaktadır. 

Kendisi ile dargın olanı önce kendisi ile barıştırmak gerekir. Çünkü onun nefsi ile ruhu çoktan arayı açmıştır. Kendi kendisi ile barıştırılmazsa, Hakikat'e ulaşmaya imkan kalmaz. İki şey birbirine yapışık olursa araya başka bir şey giremez, ara açılırsa herşey o mesafeyi doldurabilir. 

Nefis terbiyesine verilen güzel bir örnek buğday tanesidir. Bir buğday tanesi toprağa düştüğü zaman önce çürür, varlığı yok olur. Sonra filiz verir, birçok başak yetiştirr. Olgunlaşıp başını eğince biçilir. Harmanlarda atların ayakları altında, makinelerde haddelerin arasında çiğnenir. Taneleri ve samanları ayrılır. Buğday ambara, saman samanlığa konur. Bütün bunlara rağmen buğdayın işi bitmez. Değirmene götürülerek taşların arasında ezilir ve un haline gelir. Bu kadarla da bitmez, su ile yoğrulup hamur olur. Sonra fırına atılır. Şiddetli ateşler içinde uzun zaman yanar ve pişer. Güzel bir ekmek haline gelir. Ancak bundan sonradır ki faydalı bir gıda haline gelmiştir.
Ekmek fırına girip piştiği gibi, insan da imtihanlardan geçerek pişer ve olgunlaşır.

Başak Arpacıoğlu 




5 Ekim 2013 Cumartesi

İnsan yedikleriyle değil, hazmettikleriyle yaşar...

İnsan yedikleriyle değil, hazmettikleriyle yaşar...
Beslenmemize, bedenimize gösterdiğimiz özeni aklımıza gösteriyor muyuz ? 
Bilgi oburu olduk mu bir kere farklı tatlar peşinde koşarak bir ömür geçer...
Geçer de özümüz, ruhumuz belki de açtır hala...
Bizi bekler sabırla, arada bir yılmadan fısıldar belki duyarız diye...

Kadrimizi bilelim..İnsanın kadri öğrendikleri üzerine derin düşünerek, tefekkür ederek, onları hayatın içinde eyleme dökerek ortaya çıkar, bedenlenir. 

Tüketimden üretime geçelim, aklımızı insan olmaya layık kılmak için kullanmaya cüret edelim...

Suretten öze geçelim...

Huzurlu bir geceden gelen yankıyla...yeni ayın başlangıçlar desteğiyle bilgelik aşkıyla ve sevgiyle...