İnsan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İnsan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Temmuz 2016 Perşembe

İnsan olmanın bilinci, Tarih bilinci, Birlik bilinci

“En büyük savaş cahilliğe karşı yapılan savaştır. Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir." Mustafa Kemal Atatürk

Gezi direnişi zamanında blogumda yazdığım bu yazıyı tekrar paylaşıyorum.. Çünkü tarih bilincini geliştirmeliyiz..
https://kendinitaniatolyesi.blogspot.com/2013/06/kader-birligi.html

"Bizler günübirlik değil, iç olarak ebedi varlıklarız" H.P Blavatsky

Tekil olaylar geçici suretlerdir. İçinde boğulmayalım. İçine doğduğumuz ülkede yeniden uyanması gereken Birlik Ruhu, Kader Birliği'nin farkındalığı için yaşanan karmik tecrübelerin tecellilerinden geçiyoruz. Farkında olalım !

Niceleri olmuştur ve eğer Karmik düğümleri çözmek, dengelemek için çalışmazsak olmaya devam edecektir...Tarihin tekerrürü farklı senaryolarla, farklı aktörlerle devam edecektir. Karmik Samsara tekerleği dönmeye devam edecektir.

Tarih, birbirinden kopuk gibi görünen oysa nedensellik ( etki-tepki, kolektif karma) zinciriyle birbirine bağlı bir kolye gibidir ve bu neden sonuç ilişkisini anlamlandırmak için hafıza sanatını kullanmak gerekir. Bilinç ve farkındalık ancak hafıza ile mümkündür.. Kimlik ise hafıza sayesinde oluşur. Tarih bilinci geçmiş ile geleceği birbirine bağlar ve sadece bir ülkeyi değil, tüm dünyayı dolaşır.

Tarih (history, storia ) anlatır.. kulak verene sırlarını anlatır.

Ben kimim ? Kimim ben ? Neden yaşıyorum ? Neden buradayım? Ne için yaşıyorum ?

Bu ülkede ve bu zamanda yaşıyor olmamız tesadüf değildir. Ruhumuzun göklerden inerken verdiği Hakikatli sözü unutma sularından içtiğimiz için hatırlayamasak da, kalbimizde vicdanımızda duyumsayabiliriz...

Tarihe geçecek bir zamana tanıklık ediyoruz...Her an, her gün öğretilerle ve imtihanlarla dolu…İşte tam da bu nedenle sınavlarına hazırlanan öğrenciler gibi çok çalışmalıyız !
Anadolu topraklarının Büyük Hafıza'sında kayıtlı benzer tecrübelerden faydalanabiliriz.
Kader Birliği'nin destanlar yazan gücünü kullanabiliriz...

Güç içimizde, güç kalplerimizde, güç birlikte.. İyinin, adaletin, erdemlerin koruyucusu Evrensel Gücün ve tarihin içinde bu güçleri kullanmış olan Kutlu Ruhların bizleri desteklediğine inanalım !

İnsan olmanın onurunu koruyarak öğünelim ! Güvenelim ! Çalışalım !

İnsan olmanın bilinci, Tarih bilinci ve Birlik bilinci Başöğretmenlerimizin Atalarımızın verdiği öncelikli ödevlerimizdir.

“Büyük devletler kuran ecdâdımız büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdâdını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” Atatürk

"Tarih yapan akıl, mantık, muhakeme değil, belki bunlardan çok hissiyattır." Atatürk

“Her şeyden evvel kendinizin dikkatle ve itina ile seçeceğiniz vesikalara dayanınız. Bu vesikalar üzerinde yapacağınız tetkikâtla her şeyden ve herkesten evvel kendi insiyatifinizi ve milli süzgecinizi kullanınız.” Atatürk

“Evvelâ millete tarihini, asîl bir millete mensup bulunduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri bir milletin çocukları olduğunu öğretmeliyiz.” Atatürk

“Ben fani bir insanım, bir gün öleceğim, büyüklüğüne ve üstün kabiliyetlerine inandığım Türk Milleti’nin gerçek tarihinin yazılmasını sağlığımda görmek istiyorum. Onun için bu toplantılarda kendimden geçiyor, her şeyi unutuyor, sizi yoruyorum. Beni affedin.” Atatürk

"Günde yüz kez kendime iç ve dış yaşamımın, yaşayan ya da öIü başka insanIarın emeğine dayandığını hatırIatıyorum; çok derinIere daImadan günIük yaşamdan biIiyoruz ki, bir insan başkaIarı için vardır." Albert Einstein

"BiIgeIik dünyanın düzenini değiştirmekten çok, kendi istekIerini değiştirmektir." Albert Einstein

Atalarımıza saygı ve şükranlarımla...
BA
28.07.2016 , Kadıköy




4 Mayıs 2014 Pazar

İnsan NEY'dir ...Ney bendir

Ney sesine kulak verdin mi hiç ? 

İnsanı bu dünyadan alan bambaşka yerlere götüren, ruhu arındıran, dinginleştiren, huzur ve hüzün veren neyi dinlerken musikinin sadece kulaklarına değil, gönlüne, ruhuna dolduğunu, her zerrene işlediğini duyumsarsın. 

Mevlana’nın felsefesinde ney, “insan-ı kâmil” in sembolüdür ve aşk derdini anlatmadadır. Benzi sararmış, içi boşalmış, bağrı dağlanarak delikler açılmış, ancak Yüce Yaratıcı’ nın üflediği nefesle hayat bulan, tıpkı insan gibi geldiği yere özlem duyan ve delik deşik olmuş sînesinden çıkan feryâd ve iniltileri ile insanlara sırlar fısıldayan bir dosttur.
Bu sebeple ney, Mevlevîlerce kutsanmış ve “nây-ı şerîf ” diye anılmıştır.

Neyin yedi deliği insanın yedi katlı doğasıyla ve dokuz boğumu insanın ana rahminde geçirdiği dokuz ayla ilişkilendirilmiştir.

Ney ve arif insan arasında şu benzerlikler vardır: 
Neyden âşıkane sesler çıkar, arif olan insan da âşıkane sözler söyler. Neyin sesi ve ariflerin sözleri dinleyenlerin aşkını arttırır. 
Neyin hüneri görünen cisminde değil içindedir. Ariflerin de üstün özellikleri içindedir. Neyin boyu doğru ve düzgündür, ariflerin de huyu. 
Neyin içi boş, yalnız aşkın nefesiyle doludur, arifler de kin ve nefretten uzaktır, kalbi Tanrı aşkı ile doludur. 
Ney kendiliğinden ses çıkarmaz, bir üfleyicinin nefesine muhtaçtır, arif de bir silsile içinde bağlı bulunduğu mürşit ile aynı sesi çıkaran saz gibidir. 

İslam inanışına göre Bezm-i Elest denilen mecliste Tanrı ruhları yarattıktan sonra “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? ” diye sorar. Ruhlar “ Evet, Rabbimizsin! ” diye cevap verir. Bu, sonsuz coşku dolu, ruhun hazların ve mutlulukların da üzerinde olduğu; Tanrı ile beraber olduğu zamandır. Daha sonra ruh, varlık alemine gönderilir. Ruhun varlık alemine gönderilmesi, aslında kopuş, ayrılıştır. Tıpkı ana rahmindeki bebeğin ağlayarak doğması gibi.

Ruh dünyada bilerek veya bilmeyerek sürekli aslını arar. Kendini hapsolduğu bedensel zevklere zaman zaman kaptırsa da ızdırabı yaşadığı sürece bitmez. Nihayet takdir edilen sürenin sonu, ölüm; aslına dönüş, vuslattır. Mevlana ölümü kavuşma olarak bilir. Ardından gelenler onun öldüğü geceyi “şeb-i arus”, yani gelin gecesi, düğün gecesi diye anmaktadırlar. 

İnsanın yaradılışı ve yaşam çilesi ile neyin kamışlıktan koparılması arasında derin bir benzerlik vardır. Kamış, sazlığındayken yeşerir, boylanır, sonsuz bir neşe içindedir. Kamışlıktan koparılınca kurur, sararır. Delikleri açılır ve o zamandan sonra feryat ederek aslını arar.

Neyzenin elinde dinleyenlere hasretini söyler:

1. Bişnev in ney çün hikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned

Dinle, bu ney neler hikâyet eder,
ayrılıklardan nasıl şikâyet eder.

2. Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend

Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan
erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir.

3. Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk

İştiyâk derdini şerhedebilmem için, ayrılık acılarıyle
şerha şerhâ olmuş bir kalb isterim.

4. Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş
Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş

Aslından vatanından uzaklaşmış olan kimse,
orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar.

5. Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem
Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem

Ben her cemiyette, her mecliste inledim durdum.
Bedhâl (kötü huylu) olanlarla da, hoşhâl (iyi huylu) olanlarla da düşüp kalktım.

6. Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men
Vez derûn-i men necüst esrâr-i men

Herkes kendi anlayışına göre benim yârim oldu. 
İçimdeki esrârı araştırmadı.

7. Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist
Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst

Benim sırrım feryâdımdan uzak değildir.
Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakda onu işitecek kudret yoktur.

8. Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst
Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst

Beden ruhdan, ruh bedenden gizli değildir. 
Lâkin herkesin rûhu görmesine izin yoktur.

9. Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd
Her ki în âteş nedâred nîst bâd

Şu neyin sesi âteşdir; havâ değildir.
Her kimde bu âteş yoksa, o kimse yok olsun.

10. Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd
Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd

Neydeki âteş ile meydeki kabarış, hep aşk eseridir.

11. Ney harîf-i herki ez yârî bürîd
Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd

Ney, yârinden ayrılmış olanın arkadaşıdır. Onun makam perdeleri,
bizim nûrânî ve zulmânî perdelerimizi -yânî, vuslata mânî olan perdelerimizi- yırtmıştır.

12. Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd
Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd

Ney gibi hem zehir, hem panzehir; 
hem demsâz, hem müştâk bir şeyi kim görmüştür

13. Ney hadîs-i râh-i pür mîküned
Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned

Ney, kanlı bir yoldan bahseder, 
Mecnûnâne aşkları hikâye eder.

14. Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist
Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst

Dile kulakdan başka müşteri olmadığı gibi, 
mâneviyâtı idrâk etmeye de bîhûş olandan başka mahrem yoktur

15. Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd
Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd

Gamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti.
O günler, mahrûmiyyetten ve ayrılıktan hâssıl olan ateşlerle arkadaş oldu 

16. Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst
Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist

Günler geçip gittiyse varsın geçsin. 
Ey pâk ve mübârek olan insân-ı kâmil; hemen sen vâr ol!..

17. Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd
Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd

Balıktan başkası onun suyuna kandı. 
Nasibsiz olanın da rızkı gecikti.

18. Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm
Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm

Ham ervâh olanlar, pişkin ve yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar.

O halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm.

Mevlana Celaleddin-i Rumi , Mesnevi