hikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2016 Pazartesi

ALTIN BASAMAKLAR

Temiz bir hayat, açık bir zihin,
Saf bir kalp, istekli bir akıl,
Peçesiz bir ruhsal idrak,
Herkes için kardeşlik hissi,

Vermek için gönüllülük, 
Tavsiye ve talimat almak için hazır olmak,
Öğretilere hizmet için derin bir sadakat,
HAKİKAT’in emirlerine istekli bir itaat,

Kişisel adaletsizliklere karşı cesur bir dayanıklılık,
Ahlaki ilkeleri mertçe ilan etmek, 
Haksız yere saldırıya uğrayanları yiğitçe savunmak,
Ve insanlığın ilerleyiş idealini sürekli gözetmek,
Kutsal bilimleri kavramada mükemmelleşmek.

Bunlar öğrencinin yukarıya doğru çıkmayı öğreneceği
Altın basamaklardır
Hikmet tapınağına götüren…

H.P.Blavatsky 

***
Azimli cesaretin fethedemeyeceği hiçbir tehlike yoktur. 
Lekesiz saflığın geçemeyeceği hiçbir deneme yoktur. 
Güçlü aklın aşamayacağı hiçbir zorluk yoktur. 
Geleceği kazananlar için, geçmiş mükafat olarak hepsini açığa çıkarır
İnsanlığı kutsayan ve koruyan gücü.
Başarısız olanlar için, başarının gelebileceği başka hayatlar olacaktır. 

HPB, Lucifer, 1891

(12 Ağustos 1831 - 8 Mayıs 1891)









1 Haziran 2014 Pazar

İlahi Mahkeme ve Muhakeme

“İlahi mahkeme” adında sade ve derin bir meseli hatırladım bugün yine…
Bir kavramı tefekkür ederken derinliğine, benzerleri düşer zihnime, koyarım hepsini kalbime, harmanlandıkça içimde, açılsın gizli anlamları gül bahçesine.

Mahkeme...Hüküm...Tahakküm...Mahkum...Hakem...
Muhakeme...Hakim...Hekim...Hikmet

h-k-m kökünden gelen ve anlam açısından sıkı ilişkileri olan kelimelerdir ve hepsinde “doğruyu eğriden ayırt edebilme, kötülüğün engellenmesi ve iyiliğin elde edilmesi, mevcudatın hakikatına vakıf olma, sıradan insanlardan daha derin bir bilgiye sahip olma, bu bilgisi ile iş görebilme” gibi anlamlar saklıdır.
Hkm kökenli kelimeler 'batıl'ın zıddı olarak tarif edilen Hakk kökünden türemiştir ki, Hakikat’e uygunluk içerir.


İLAHİ MAHKEME
Bir adam ölmüş ve öbür dünyada yargılanmak üzere sırasını bekliyormuş. Sıra kendisine gelip mahkeme salonuna girdiğinde bir de ne görsün?
Yargıç kürsüsünde bir insan oturuyor.
Tanık sandalyesinde ise Tanrı yerini almış.
Adam şaşkın,
“Aman Tanrım, bu nasıl oluyor? Beni senin yargılayacağını sanmıştım. Oysa orada hakim olarak bir insan oturuyor.”
Tanrı gülümsemiş,
“Ben hiçbir zaman sizi yargılamadım. Sonsuz sevgimle, ne yapmayı seçtiyseniz, sizi seçiminizde özgür bıraktım. Bana yargılamak değil, sevmek yakışır. Çünkü ben saf sevgiyim. Sizi kendimden yarattığım için sizi yargılamak kendimi yargılamak olur. Ayrıca benim yargılamama ne gerek var ki? Her şeyi bilen ben sadece burada tanıklık ediyorum. Dünyada olduğu gibi burada da insanlar tarafından yargılanıyorsunuz. Birazdan salonu hayattayken, senin zarar verdiğin, hoşgörülü davranmadığın, yargıladığın, kalplerini kırdığın insanlar dolduracak. Onlara kendini affettirmeye çalış. Onlar seni affederse ne ala. Çünkü cennetin yolu onların affından geçiyor.” demiş.
Adam merakla sormuş: “Peki ya affetmezlerse ne olacak?
”Tanrı yine sevgiyle gülümsemiş,
“Ben cenneti de, cehennemi de yeryüzünde yarattım. Seni tekrar yeryüzüne göndereceğim. Orada öyle bir yaşam süreceksin ki, tüm yaptığın kötülükler, verdiğin zararlar sana aynen yaşatılacak. Yani ettiğini bulacaksın. Ama bunun amacı sana ceza vermek değil. Sadece o insanların hissettiklerini bizzat yaşayıp anlaman, yaptığın kötülüklerin bilincine varman. İşte o zaman sen kendini affetmiş olacaksın.”
Adam bir süre düşünmüş, “Peki, cennet nasıl bir yer?” diye sormuş Tanrı’ya.
“Cennet, bir yer değil, bir bilinç düzeyidir evladım. Dünyada mutlu, huzur ve sevgi dolu, insanlara destek olmaktan haz duyan, yarattığım canlı ve cansız her varlığa saygı göstermeyi bilen insanlar var ya, işte onlar, dünyada cenneti yeniden yaratmaları için geri gönderdiğim cennetliklerdir. Cennet de dünyadan başka yerde değil.” demiş Tanrı.
“Ama kutsal kitap bana öyle öğretmedi.” diye karşı çıkmış adam.
“Kutsal olan tek şey yaşamdır. Ben o kitapları kutsal kılmadım. Siz kıldınız. Her şeye sevgi ile bakmasını bilerek yaşayan insan, en büyük ibadeti yapandır.” demiş Tanrı.
“Peki dünyaya döndüğümde doğru yolu görmemde yardımcı olacak mısın?” diye sormuş adam.
“Ben bunun için siz insanların içine “vicdan” denen bir pusula koydum. Eğer bu pusulanın etrafına ördüğünüz kalın bencillik duvarlarını yıkarsanız, vicdanınızın yani benim sesimi kolaylıkla işitebilirsiniz.”
“Peki biz insanlara ne kadar yakında bulunuyorsun?” diye sormuş adam.
“Hem size şah damarınızdan daha yakınım, hem de düşman olduğunuz kadar sizden uzağım.” demiş Tanrı. “Çünkü düşmanlarınız da Ben’im. Siz de Ben’im.”
"Yani mahkeme salonunda insanlara hiç mi hesap sormuyorsun Tanrı’m?”
“Sadece iki sorum oluyor tüm insanlara.” diye gülmüş Tanrı.

“Dünya okulunda ne kadar sevmeyi öğrendiniz?  Ne kadar bilgi kazandınız?”

SÖZÜN ÖZÜ :
Zihin ateş gibidir, özü kalbe bağlanıp doğası gereği göğe yöneldiğinde aydınlatır, paylaşıldıkça kendinden kaybetmeden çoğalır,
Bencil arzularla körüklendiğinde ise yakıp kavurur. İnsanı harap eder, yeryüzünü de cehenneme çevirir.

Kendi hakkımızı ararken diğerlerinin hakkını da koruyalım, Hakk’tan uzaklaşmayalım,  
Başkalarına haddini bildirme taşkınlığına kapılmadan, önce kendi Haddimizi bilelim,
Akıl gözünün karşıtlar (tez-antitez) ile çalıştığını unutmadan,
İkileyen şaşı gözden, gönül gözüne, Birlik özüne geçebilmek için yaşayalım,
Akıl yürütürken teraziye kalbi (gönül, fuad) koyarak,
Bilincimizdeki (nefs) sırat köprüsünde dengeyi bulalım,

Yaşamdaki dar yolumuzu “Aşk ve ilim” ile  doğru istikamete (sırat'ül müstakim) çevirelim de, nasibimizde Hikmet yolunda tekamül etmek olsun.

İbn Arabi “Hikmette son nokta” (El-Bulga Fi’l Hikmeh) adlı büyük eserinde der ki :
“Bil ki:  Hayat önce kalpte başlar, sonra onun aracılığıyla beyine sirayet eder.”
“Canlı varlığın bedeninde kalp ne ise alemde de Güneş o konumdadır.”
“Halil gibi ateşe girmedikçe Hızır gibi hayat suyuna ulaşamazsın.”

ve büyük filozof Ebu Ali Hüseyin b. Abdullah b. Sina’dan bir alıntı yapar:

“Nefsi ilimlerle süsle ki yükselesin,
Her şeyin evi olan küllü göresin
Nefis kandildir, akıl ise ateştir
ve Allah'ın hikmeti de yağdır
Aydınlandığı zaman bil ki yaşıyorsun
Sönüp karardığında ölüsün artık."



B’aşk, gÖZtepe, İstanbul, 01.06.2014 



3 Ocak 2014 Cuma

Yenilmez savaşçının yolu: Savaş sanatları - Martial Arts

Martial Arts, savaş sanatları, dışarıda bir güçle, bir başkasıyla yapılan savaş, dövüş teknikleri değildir. Amacı ve kökenleri insanın kendi içindeki savaşı, yani ruhun nefs ile mücadelesine dayanır. 

Karakterin formasyonunda bu terbiye için kullanılan teknik ve sanatsal eğitimleri kapsamaktadır. Savaş sanatları özünde dışarıda yapılan bir savaşa hazırlanmaya değil, içimizdeki savaşta galip gelmenin zaferine hizmet eder. Martial arts - savaş sanatları, iç güçlerini dengelemeyi ve tamamlanmayı arayan cesur ruhların yürüdüğü bir yoldur. 

Martial Arts- savaş sanatları- adını mitolojideki savaş Tanrısı Mars'tan alır. Roma'da Mars'ın Grek'teki karşılığı Ares'tir. Zeus ve Hera’nın oğludur. Mars'ın taşıdığı iç güç kırmızı kan rengindeki gözlerle ifade edilerek gösterilir. Ancak sık düşülen hatalardan biri bu rengin gözünü kan bürümesinden, öfkesinden geldiğinin zannedilmesidir.Oysa Mars’ın gözündeki kırmızılık gerçek savaşçının amacı olan ışığın karanlık üzerinde zaferi için kalbinde duyduğu tutkunun, Aşk’ın gözlerine yansımasıdır.

Güç dengelenmedikçe kişinin kendisine ve diğerlerine zarar verir. Bu gücün birleştirici ve yapıcı hale dönüşmesi ancak bilgelik ve aşk ile harmanlanmasıyla mümkün olur. Savaş her zaman fizik güç ile yapılmaz. Yenilmez savaşçı, savaşı öldürmeden ve içine kapılıp nefsine yenilmeden kazanabilendir. Ve ancak kendi nefsi üzerinde hakimiyet sağlayabilen kişi, merkezinde dingin kalarak tüm durumların ve düşmanların üzerinde kalabilir.

Savaşçının zıtlıkların üzerine çıkarak dingin merkezine ulaşması için ihtiyacı olan anahtar: Athena’nın gücüyle birleşmek, dengelenmektir.  Dişil (yin) savaş tanrısı Athena, Zeus’un ve Hikmet tanrıçası Metis’in kızıdır. Athena zekayı, bilgeliği, sanatları, stratejiyi, ilhamı ve akıl ile savaşmayı, koruyucu güçleri temsil eder. O’nun savaşı içte ve dışta barışı korumak içindir ve barışı simgeleyen zeytin dalı sembollerinden biridir.

Maddiyat üzerinde manevi olanı korumak, geçici beden üzerinde ruhumuza öncelik vermek için yapacağımız tüm mücadelelerimizde, potansiyel güçlerimizi (erdemler) ortaya çıkararak, bilgelik aşkı (felsefe) ile birleştirmek ve içimizden dışımıza ışığı yeryüzünde çoğaltabilmek için ilham olması dileklerimle…


“Yurtta sulh, cihanda sulh.” M.K. Atatürk

Mars ve Athena iradenin temsili olan bilgelik kılıcını onurla birlikte taşıyorlar.