1 Ocak 2014 Çarşamba

İmtihanlardaydı, fark etseydi kurtulacaktı

Topraktaki madenlere benzer insanın özündeki cevherler. 
İnceden inceye uğraşarak o madeni topraktan ayırmak gerekir. Bir bahçıvan gibi...
Nefisle mücadeleden amaç budur, nefsi tortularından süzmek, özünü meydana çıkarmak ve insani nefis haline getirmektir. Ekilen bir tohumun üzerine taş gibi engeller gelirse büyüyemez. Ancak ayıklanırsa o bitki sıhhat bulur ve güzel bir gıda olur. Her insanda ekilmiş nice tohumlar vardır. Bu manevi tohumların büyümesi için nefsi terbiye etmek, perdelerini açmak, hayvani sıfatlardan kurtulmak gerekir.

İnsan bilincinin yükselebilmesi ancak nefse muhalefet etmesiyle mümkündür. Ruhun esâreti nefsin hürriyetidir. Nefsin istek ve arzularına hakim olmadıkça ruhu diriltmek mümkün değildir. Nefsin işgali altındaki ruh ya hastadır ya da canlı cenazedir. Mücadele yapıldıkça, nefis azar azar küçülür, kuvvetten düşer.Ancak nefis ne kadar zayıflarsa zayıflasın, küçülürse küçülsün, ancak sıfatını değiştirir. Mesela aslansa kedi olur, sinek olur. Her zaman tehlikelidir ve korunmak gerekir. Ne kadar küçülse de yine de tehlikelidir, eylemlerini sürdürmek ister.

Ruh ve nefis iki ordu gibidir, devamlı mücadele halindedirler. Hangi taraf ne kadar alırsa orası onundur. Hepsini alırsa işgal eder, diğerini esir alır. Aydınlanmanın ışığı ise Venüs yıldızı gibidir, nefsin karanlığını deler geçer. Birliğin tohumu insanın her yanına dallanmıştır ve onu kaplamaktadır. 

Kendisi ile dargın olanı önce kendisi ile barıştırmak gerekir. Çünkü onun nefsi ile ruhu çoktan arayı açmıştır. Kendi kendisi ile barıştırılmazsa, Hakikat'e ulaşmaya imkan kalmaz. İki şey birbirine yapışık olursa araya başka bir şey giremez, ara açılırsa herşey o mesafeyi doldurabilir. 

Nefis terbiyesine verilen güzel bir örnek buğday tanesidir. Bir buğday tanesi toprağa düştüğü zaman önce çürür, varlığı yok olur. Sonra filiz verir, birçok başak yetiştirr. Olgunlaşıp başını eğince biçilir. Harmanlarda atların ayakları altında, makinelerde haddelerin arasında çiğnenir. Taneleri ve samanları ayrılır. Buğday ambara, saman samanlığa konur. Bütün bunlara rağmen buğdayın işi bitmez. Değirmene götürülerek taşların arasında ezilir ve un haline gelir. Bu kadarla da bitmez, su ile yoğrulup hamur olur. Sonra fırına atılır. Şiddetli ateşler içinde uzun zaman yanar ve pişer. Güzel bir ekmek haline gelir. Ancak bundan sonradır ki faydalı bir gıda haline gelmiştir.
Ekmek fırına girip piştiği gibi, insan da imtihanlardan geçerek pişer ve olgunlaşır.

Başak Arpacıoğlu 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder