Ney sesine kulak verdin mi hiç ?
İnsanı bu dünyadan alan bambaşka yerlere götüren, ruhu arındıran, dinginleştiren, huzur ve hüzün veren neyi dinlerken musikinin sadece kulaklarına değil, gönlüne, ruhuna dolduğunu, her zerrene işlediğini duyumsarsın.
Mevlana’nın felsefesinde ney, “insan-ı kâmil” in sembolüdür ve aşk derdini anlatmadadır. Benzi sararmış, içi boşalmış, bağrı dağlanarak delikler açılmış, ancak Yüce Yaratıcı’ nın üflediği nefesle hayat bulan, tıpkı insan gibi geldiği yere özlem duyan ve delik deşik olmuş sînesinden çıkan feryâd ve iniltileri ile insanlara sırlar fısıldayan bir dosttur.
İnsanı bu dünyadan alan bambaşka yerlere götüren, ruhu arındıran, dinginleştiren, huzur ve hüzün veren neyi dinlerken musikinin sadece kulaklarına değil, gönlüne, ruhuna dolduğunu, her zerrene işlediğini duyumsarsın.
Mevlana’nın felsefesinde ney, “insan-ı kâmil” in sembolüdür ve aşk derdini anlatmadadır. Benzi sararmış, içi boşalmış, bağrı dağlanarak delikler açılmış, ancak Yüce Yaratıcı’ nın üflediği nefesle hayat bulan, tıpkı insan gibi geldiği yere özlem duyan ve delik deşik olmuş sînesinden çıkan feryâd ve iniltileri ile insanlara sırlar fısıldayan bir dosttur.
Bu sebeple ney, Mevlevîlerce
kutsanmış ve “nây-ı şerîf ” diye anılmıştır.
Neyin yedi deliği insanın yedi katlı
doğasıyla ve dokuz boğumu insanın ana rahminde geçirdiği dokuz ayla
ilişkilendirilmiştir.
Ney ve arif insan arasında şu
benzerlikler vardır:
Neyden âşıkane sesler çıkar, arif
olan insan da âşıkane sözler söyler. Neyin sesi ve ariflerin sözleri
dinleyenlerin aşkını arttırır.
Neyin hüneri görünen cisminde değil
içindedir. Ariflerin de üstün özellikleri içindedir. Neyin boyu doğru ve
düzgündür, ariflerin de huyu.
Neyin içi boş, yalnız aşkın
nefesiyle doludur, arifler de kin ve nefretten uzaktır, kalbi Tanrı aşkı ile
doludur.
Ney kendiliğinden ses çıkarmaz, bir
üfleyicinin nefesine muhtaçtır, arif de bir silsile içinde bağlı bulunduğu
mürşit ile aynı sesi çıkaran saz gibidir.
İslam inanışına göre Bezm-i Elest
denilen mecliste Tanrı ruhları yarattıktan sonra “Ben sizin Rabbiniz değil
miyim? ” diye sorar. Ruhlar “ Evet, Rabbimizsin! ” diye cevap verir. Bu, sonsuz
coşku dolu, ruhun hazların ve mutlulukların da üzerinde olduğu; Tanrı ile
beraber olduğu zamandır. Daha sonra ruh, varlık alemine gönderilir. Ruhun varlık
alemine gönderilmesi, aslında kopuş, ayrılıştır. Tıpkı ana rahmindeki bebeğin
ağlayarak doğması gibi.
Ruh dünyada bilerek veya bilmeyerek sürekli aslını arar. Kendini hapsolduğu bedensel zevklere zaman zaman kaptırsa da ızdırabı yaşadığı sürece bitmez. Nihayet takdir edilen sürenin sonu, ölüm; aslına dönüş, vuslattır. Mevlana ölümü kavuşma olarak bilir. Ardından gelenler onun öldüğü geceyi “şeb-i arus”, yani gelin gecesi, düğün gecesi diye anmaktadırlar.
Ruh dünyada bilerek veya bilmeyerek sürekli aslını arar. Kendini hapsolduğu bedensel zevklere zaman zaman kaptırsa da ızdırabı yaşadığı sürece bitmez. Nihayet takdir edilen sürenin sonu, ölüm; aslına dönüş, vuslattır. Mevlana ölümü kavuşma olarak bilir. Ardından gelenler onun öldüğü geceyi “şeb-i arus”, yani gelin gecesi, düğün gecesi diye anmaktadırlar.
İnsanın yaradılışı ve yaşam çilesi
ile neyin kamışlıktan koparılması arasında derin bir benzerlik vardır. Kamış,
sazlığındayken yeşerir, boylanır, sonsuz bir neşe içindedir. Kamışlıktan
koparılınca kurur, sararır. Delikleri açılır ve o zamandan sonra feryat ederek
aslını arar.
Neyzenin elinde dinleyenlere
hasretini söyler:
1. Bişnev in ney çün hikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned
Dinle, bu ney neler hikâyet eder,
ayrılıklardan nasıl şikâyet eder.
2. Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri
feryâdımdan
erkek ve kadın müteessir olmakta ve
inlemektedir.
3. Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
İştiyâk derdini şerhedebilmem için,
ayrılık acılarıyle
şerha şerhâ olmuş bir kalb isterim.
4. Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş
Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş
Aslından vatanından uzaklaşmış olan
kimse,
orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar
arar.
5. Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem
Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem
Ben her cemiyette, her mecliste
inledim durdum.
Bedhâl (kötü huylu) olanlarla da,
hoşhâl (iyi huylu) olanlarla da düşüp kalktım.
6. Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i
men
Vez derûn-i men necüst esrâr-i men
Herkes kendi anlayışına göre benim
yârim oldu.
İçimdeki esrârı araştırmadı.
7. Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist
Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst
Benim sırrım feryâdımdan uzak
değildir.
Lâkin her gözde onu görecek nûr, her
kulakda onu işitecek kudret yoktur.
8. Ten zi cân ü cân zi ten mestûr
nîst
Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst
Beden ruhdan, ruh bedenden gizli
değildir.
Lâkin herkesin rûhu görmesine izin yoktur.
9. Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd
Her ki în âteş nedâred nîst bâd
Şu neyin sesi âteşdir; havâ
değildir.
Her kimde bu âteş yoksa, o kimse yok
olsun.
10. Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd
Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd
Neydeki âteş ile meydeki kabarış,
hep aşk eseridir.
11. Ney harîf-i herki ez yârî bürîd
Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd
Ney, yârinden ayrılmış olanın
arkadaşıdır. Onun makam perdeleri,
bizim nûrânî ve zulmânî
perdelerimizi -yânî, vuslata mânî olan perdelerimizi- yırtmıştır.
12. Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki
dîd
Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd
Ney gibi hem zehir, hem panzehir;
hem demsâz, hem müştâk bir şeyi kim görmüştür
13. Ney hadîs-i râh-i pür mîküned
Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned
Ney, kanlı bir yoldan bahseder,
Mecnûnâne aşkları hikâye eder.
14. Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist
Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst
Dile kulakdan başka müşteri olmadığı
gibi,
mâneviyâtı idrâk etmeye de bîhûş olandan başka mahrem
yoktur
15. Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd
Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd
Gamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona
ermesi gecikti.
O günler, mahrûmiyyetten ve
ayrılıktan hâssıl olan ateşlerle arkadaş oldu
16. Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst
Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist
Günler geçip gittiyse varsın geçsin.
Ey pâk ve mübârek olan insân-ı kâmil; hemen sen vâr ol!..
17. Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd
Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd
Balıktan başkası onun suyuna kandı.
Nasibsiz olanın da rızkı gecikti.
18. Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm
Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm
Ham ervâh olanlar, pişkin ve
yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar.
O halde sözü kısa kesmek gerektir
vesselâm.
Mevlana Celaleddin-i Rumi , Mesnevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder