20 Mart 2015 Cuma

"Dünle beraber gitti, cancağızım. Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım." Mevlana

Doğadaki dönüşümün öğretisi :
Tırtılları kelebeğe dönüştüren "metamorfoz" adlı başkalaşım sürecinden geçtiklerini biliriz. Peki bu süreçte neler yaşanır ? Bize neler öğretir ?

Bir tırtılın bedeninde atıl halde bulunan "imajiner hücreler" "kelebeğin" taslağının bulunduğu genetik kodlamayı içermesinden dolayı tırtılın diğer hücrelerinden farklıdır. Bu nedenle tırtılın bağışıklık sistemi onları kendine düşman zanneder. Savunma mekanizmaları onları ne kadar yok etmeye çalışsa da imajiner hücreler her zaman hayatta kalırlar. 

Tırtıl, dönüşüm zamanı yaklaştığında -kendisi bunu bilmez- aç kurtlar gibi her şeyi yemeye, görünürdeki her şeyi tüketmeye başlar. Bunun sonucunda tırtılın bedeni o kadar ağırlaşır ki, bir çok kereler deri değiştirerek yüklerini hafifletmeye çalışır. Ancak yine de bedeni hareket etmek ve taşımak için çok ağırdır. 

Sonunda bir dala tutunur...Baş aşağı asılır oraya, her şey tersine dönmüştür artık.
Tırtılın özgürlüğünü sınırlayan bir koza kabuk kendiliğinden oluşmaya başlar. Aslında tırtılın farkında olmadığı bir dönüşüm süreci başlamıştır. 

Ve kozanın içinde bir mucize gerçekleşir...
Tam da tırtıl hayatının sonuna geldiğini, ölmekte olduğunu, her şeyin bittiğini düşündüğünde...
Kelebeğe dönüşmeye başlar...

Tırtılın başkalaşım sürecine girmesiyle o zamana kadar atıl halde bulunan imajiner hücreler krizalit koza içinde aktif olmaya başlarlar. Onlar tırtılın DNA'sına kodlanmış saf potansiyel tohumlar gibi, dönüşümü yaratan unsurlarıdır. İmajiner hücreler çoğalır, birleşirler ve tırtılın bedenine yayılırlar.

Kozanın içindeki eski tırtıl beden yeni oluşan kelebeğin gelişimi için besleyici bir gıda vazifesi görür. Kelebek kozadan çıkmaya hazır olduğunda, krizalit şeffaf hale gelir. İçine kapanma, kısıtlanmalar, kılıflara duyulan ihtiyaç geride bırakılmıştır. 

Özgürlüğe doğru mücadelenin doğada mükemmel şekilde tespit edilmiş organik bir zam'ANlaması vardır.

Yaşam sürecinde tırtıl geride kalır, kelebek olur... Eski bedeninin kaybı ve geride bıraktıkları sayesinde yeni bedenini kazanan kelebek, geçmişin hesabını yapmaz, nasılsa öyle yaşar.. Kelebek oluşunu anlamaya çalışmaz…Gelecek için endişelenmez… 

Çünkü doğada mükemmel bir düzen işlemektedir. O hazır olduğunda imajiner hücreleri devreye girmiş ve dönüşüm OL'muştur ve tek yaptığı kendini bırakmak ve gerçekleşene güvenmektir. 

Peki ya biz ? ...
Kendimize nasıl bir gelecek hayal ediyoruz ? 
Neden yaşıyoruz biliyor muyuz ? 
Yaşamımızın derin ve çok anlamlı bir nedeni olduğunun, 
Varlığımızın değerinin farkında mıyız ?
Maddesel kozamızın içindeki öz varlığımızın bilincinde miyiz ? 

Maddesel ve geçici olana bağımlılıklarımızla özgürlüğümüzü kendi seçimlerimizle erteleriz. Dönüşümümüzün potansiyelleri bilincimizin doğasında bulunur. 
Evrimsel sürecimizdeki yaratıcı sıçralamalarda bilinçli ve aktif imgelem gücümüzün farkına varalım ve onu doğru kullanalım: 

Şu an neyi imajine ediyorum ? Bilincim nerede ? 
İçimdeki yaratıcı potansiyellerin farkında mıyım ?  
Yaşam enerjimi, iradi gücümü, bu AN'ı ne için kullanıyorum ? 

Elimizde olan kendi düşüncelerimizi kontrol etmektir...
Zihnimizi düşük enerjilerden uzak tutarak, bilincimizin içindeki imajiner hücrelerimizi geleceğimizi oluşturacak doğru hayallerle, evrensel boyutta geçerli, iyi, doğru, adil, güzel, saf, yüksek titreşimlerdeki enerjilerle beslemektir...

Evrende mükemmel şekilde işleyen yasalara güvenmektir. 


Berrak bir şekilde hayalimizde canlandırdığımız ideallerin gücü, imajinasyonu yapan kişinin hayatını şekillendirir. Kendimizi ne ile özdeşleştirdiğimize, seçtiğimiz arketiplere, imajlara göre kaderin çok katmanlı paralel koridorlarında yollarımızı tercihlerimizle inşa ederiz. 

Yüksek ideallerin evrensel gücü, sezgilerimizi ve irademizi imajine ettiğimiz zihinsel imgelere akıttığımızda geliştirilebilir. İmajinasyon gücümüz zihinsel tohumlar eker… 
Pozitif ve yüksek titreşimler ile daha iyi bir gelecek için bu gücü kullanmak özgür irademiz ile bizdedir… Anahtar kendi içimizdedir…

AN’da olmanın farkındalığı ile geleceği AN be AN inşa ediyor olmanın bilinci bizlerle olsun. 

Filozof Seneca'nın söylediği gibi : ZamAN Hakikatleri bulur.
Benzer şekilde...Yolunu Hakikat bellersen ve su gibi olursan: Su akar yolunu bulur. 

“Bugünkü yaşamımız dünkü düşüncelerimizin, yarınki yaşamımız da bugünkü düşüncelerimizin eseridir.Yaşam aklın eseridir.” Buda

"Kişinin yaşamı düşlerinin rengine boyanmıştır." Marcus Aurelius

Mevlana der ki : 
Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
Ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
O'ndan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.
Yıldızların üstünde bir yıldız olup,
Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım.

Tüm iyilikleri korumak, erdemleri yaşatmak ve geleceğin tohumları için toprağı hazırlamak, tohumları ekmek için yaşayalım, çalışalım.
Bilincimizin dönüşümünün ve kalbimizin özgürleşmesinin farkındalığı bizimle olsun. 

HOŞGELDİN İLKBAHAR... 
Sevgiyle...Umutla...Coşkuyla...Işıkla...Aşkla... Mutlu yıllar !

Uğur Başak Arpacıoğlu, 20.03.2014, Moda, İstanbul 


"OLmak ya da OLmamak, işte bütün mesele bu." 
William Shakespeare



In my fantasy I see a just world
Where everyone lives in peace and honesty
I dream of a place to live that is always free
Like a cloud that floats
Full of humanity in the depths of the soul

In my fantasy I see a bright world
Where each night there is less darkness
I dream of souls that are always free
Like the cloud that floats

In my fantasy exists a warm wind
That breathes into the city, like a friend
I dream of souls that are always free
Like the cloud that floats


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder