7 Nisan 2014 Pazartesi

TESLİMİYET

Yaşadığımız hayatların farkındalığı için, öğrenim ve deneyim alanı olan bu dünyada varoluş nedenimizi yerine getirebilmemiz için ruhumuzun kendini ve kökenini tanıma isteğine teslim olabilmemiz dileğiyle.

"Teslimiyet, biz vücut bulmadan önce ruhumuzla ettiğimiz hizmet yeminin tekerrürüdür." İnayet Han

KUMLARIN ÖYKÜSÜ

Uzak dağlardaki kaynağından çıkan bir ırmak, her çeşit coğrafi bölgeden geçtikten sonra, en sonunda çölün kumlarına ulaştı, ama diğer tüm engelleri aştığı gibi bu engeli de aşmaya çalışınca, kuma girdikçe sularının kaybolduğunu fark etti.

Yazgısının bu çölü aşmak olduğundan emindi, ama hiçbir yol bulamıyordu. Birden çölün içinden gelen gizli ses şöyle fısıldadı:
“Rüzgar çölü geçebilir, o halde ırmak da geçer.”

Irmak kendini kumun üzerinde attığını ama emildiğini söyleyerek karşı çıktı; rüzgar uçabiliyordu, bu nedenle çölü geçebiliyordu.

Fısıltı: “Kendi geleneksel yolunca hamle ederek öbür tarafa geçemezsin. Ya kaybolur gider ya da bataklığa dönüşürsün. Rüzgarın seni hedefine götürmesine izin vermelisin.”

Irmak: “Ama bu nasıl olabilir?” diye sordu.

Fısıltı:“Rüzgarın seni emmesine izin vererek.”

Bu fikri ırmak kabul etmedi. Daha önce emilip başka bir maddeye dönüşmemişti. Kendi kimliğini yitirmek istemiyordu. Bir kere yitirdikten sonra yeniden kazanıp kazanmayacağını nereden bilebilirdi?

Kum:  “Rüzgar bu işi yapar.” dedi. “Suyu alır, çölün üzerinden geçirir ve yeniden bırakır. Yağmur olarak yağıp, su yeniden ırmak olur.”

Irmak: “Bunun doğruluğundan nasıl emin olabilirim?”

Fısıltı: “Bu böyledir, ama eğer inanmıyorsan bataklıktan başka bir şey olamazsın ve bu bile yıllar alır, ayrıca ırmakla aynı şey değil.”

Irmak: “Ama bugün olduğum ırmak olarak kalamaz mıyım?”

Fısıltı: “Kalamazsın. Ama senin özün taşınıp yeniden bir ırmak oluşturur. Bugün bile bu adı taşıyorsun, çünkü hangi kısmının senin asıl parçan olduğunu bilmiyorsun.”

Bunu duyunca ırmağın düşüncelerinde bazı şeyler yankılanmaya başladı. Bir rüzgarın kollarında taşındığı bir zamanı anımsadı ve bunun yapılacak en aşikar şey, en doğru şey olduğunu anımsadı. Ve ırmak, buharını rüzgarın ona uzanan kollarına emanet etti; o da onu kolayca ve nazikçe yukarılara taşıdı. Kilometrelerce ötede, bir dağın doruğuna ulaşınca yumuşak bir şekilde bıraktı.

Irmak, deneyiminin üzerine düşündü: “Evet sonunda gerçek kimliğimi öğrendim.”

Irmak öğreniyordu ama kumlar fısıldadı:“Biliyoruz, çünkü her gün bunun olduğunu görüyoruz. Çünkü biz kumlar, ırmaktan dağa kadar uzanıyoruz.”

İşte bu nedenle, yaşam ırmağının yolculuğuna nasıl devam edeceği kumlarda yazılıdır denir.
...

Rüzgar kelimesinin etimolojik kökeni Farsça (ruzigâr) olup  zaman, devir, yel, yazgı, süre anlamlarını içerir.
“Her ne kadar ruh fikrinin nasıl ortaya çıktığı tartışmalı bir konu ise de bütün dünya dillerinde bu kavramı ifade eden bir terimin bulunması, bunun insanlık kadar köklü bir düşünce olduğunu göstermektedir. Genellikle ilkel toplumlar ruhun solukla aynı olduğunu sanıyorlar ve bunu da son nefesle birlikte ölüm olayının gerçekleşmesiyle kanıtlamaya çalışıyorlardı. Belki de bu yüzden her dilde ruhu ifade eden terimlerin etimolojisi  incelendiğinde bunların hava, rüzgar ve solukla yakın anlama geldiği görülür. Mesela Arapça olan ruh kelimesi rüzgar anlamındaki “rîh” ile, nefis de “nefes” ile aynı kökten gelmektedir. Sanskritçe’de “atman”, Grekçe’de “psikhe”, Latince’de “animus” kelimeleri ruhu ifade ettiği gibi hava ve rüzgar anlamına da gelmektedir. Fransızca ruh demek olan “esprit” Latince teneffüs anlamındaki “spritus”tan; İngilizce ve Almanca’da “soul” ve “seele” kelimeleri ise Gotik lehçesinde fırtına anlamına gelen “saivala”dan alınmıştır. İbranice’deki “nefeş” ve “ravah” kelimelerinin etimolojisinde hava ve rüzgar anlamı vardır.




30 Mart 2014 Pazar

KAYBETME KORKUSU

Bir insanı kazanamazsın,
Sahip olamazsın...
Bunu iyice bellersen
Kaybetmenin olmadığını anlarsın.

Sahip olamayacağın bir ruhu
Kaybetme ihtimalin de olmaz.

O’nunla ancak yoldaş olabilirsin
Zamansız, mekansız
Anlaşabilir, konuşabilir,
Kendini onda görebilirsin. 

Kazanmak olursa aradığın,
Arzularına ve sanrılara kapılır, 
Kaybetmekten korkarsın.
Korktukça sendeler yoldan çıkar
Kaybedersin hem onu, hem kendini

Kimseye sahip olunamayacağını bilirsen
Kaybetme ihtimalin de, korkun da yok olur.

Eksiklik kendi özümdedir dersen
Kazanın nefsin olur
Korkusuzca hiçliğe yürürsün
Aşk yolundan
Olmuş ve olacak OL'an
Seni kendine ve O'na döndürür.

B'aşk
05.02.2012,  03:50, Bostancı
Düzenlemeler: 30.03.2014, Göztepe







B’ EKLENTİSİZ

Kimseyi beklemediğinde,
Beklentin de, bağımlılığın da olmaz...
Özgürleşirsin...
Aklın çelmelerine takılmadan
Duyguların tutsağı olmadan
Yaşarsın
Şimdi ve bu anda.
Beklemek durmaktır
Yaşamak ise ak’mak...
BA

Mindflows with raindrops
07.02.2012, 02:39, Bostancı

Müzik: Raindrops, Chopin




20 Mart 2014 Perşembe

Hitit duası

Tanrım, Beni yavaşlat.
Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir…
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele…
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver .
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol…
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret;
bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı,
güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı,
güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı,
balık avlayabilmeyi,
hülyalara dalabilmeyi ögret…
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini,
yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler oldugunu bileyim…
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır…
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi…
Tanrım,
Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,
İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ve
Beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak DOSTLAR ver…




28 Şubat 2014 Cuma

Bilimler yetmiyor dünyayı iyi etmeye...ilime geçmeli...kendini bilmeli

İçinde yaşadığı maddesel dünyada bir mağarada gibi yarı karanlıkta olan insanoğlu, fenomenler, yanılsamalar ve kanılar (doxa paradoksa) içinde yaşamaktadır. Tüketilen, hazmedilmeyen tüm bilgiler biraz daha kafa karıştırıcı olmakta, ben merkezcil aklın sesleri yükseldikçe içindeki özvarlığının Sessiz Sesi'ni duyamaz hale gelmektedir...

Aklı, merakı ve sorgulaması ile kendini ve evrenin sırlarını tanıma yolunda ürettiği bilim, felsefe, din, sanatları, kültürleri birbirine karşıt ve/veya ayrı gören mukayeseleri bırakarak, bilgileri birleştirerek çalışmalı, dışrak bilgiden manaya açılmalıdır. Ancak böylece daha yüksek, bütünsel ve derin kavrayışa genişleyebilir...

İnsanoğlu “herşeyin ölçüsü” olmadığını, “evrenin bir parçası” olduğunu idrak ettiğinde ve kendisini ve yaşamını evrensel yasalarla uyumlu hale getirdiğinde içindeki “ışık/aşk” daha kuvvetle yanacak ve hem kendini hem de çevresini aydınlatacaktır.

Akıl aklın terazisi olamaz, beşer şaşar...İnsanoğlu kendini bütünsel olarak ben merkezli zihin aynasından göremez.
Akıl, ona görüşünün dışında olanları gösteren sezgiler ve kalp kendisine rehberlik ettiğinde kanatlanır ve gölgelerle dolu labirentlerinde oyalanmaktan kurtulabilir.

Aklı ve kalbi birleştirmek ruhsal olgunlaşma yoluna düşen a'dem'lerin amelidir.. Cesaret ister. Her dem idrak ister...

Bilimler yetmiyor dünyayı iyi etmeye...ilime geçmeli...kendini bilmeli

Hermes'in öğrencilerine öğüdü şuydu: 

"İlim kuvvetin, iman kılıcın, sukut da delinmez zırhın olsun. 
Hakikati herkesin anlayış derecesine göre açıkla. 
Ruh üstü örtülü bir nûrdur ki ancak Aşk ile ebedi olarak parlar; aşksız ise sönüp gider."


B'aşk
ilk kaleme geliş tarihi 28.02.2014

14 Şubat 2014 Cuma

ÖZ’LERİN BULUŞMASI – 1

Akıl gözüyle görmeyi bilen biri 
Kalbini büyütmeyi, gönül g’öz’ünü açmayı ararken,
Bir "an" olur
Gönül gözüyle görmeyi bilen, akli bilgileri arayan diğeriyle karşılaşır.

Zam'an'sız bir yolda buluşurlar
Gökten yere
Yerden göğe
Dallardan köklere
Köklerden birliğe
Vuslat halinde
Yürürken

Ba’zen bir insanda 
Ba’zen bir kitapta
Ba’zen bir nefeste
Ba’zen bir yaprakta
Gizlenmiş kadim öğretilerin
Çeşmelerinden akan suyu aşkla içerler

İçtikçe susarlar
Sustukça içlerine dönerler
Yana yana için için
Yanyana seyr’ederler
Y’örünge’lerinde

Biri akıldan kalbe
Diğeri kalpten akıla
İnip çıktıkça dokurlar
İçiçe geçtikçe
Bir’leştiren bağları

Dön(üş)erek 
Benden bize 
Bizden Bir'e


Anlamaktan bilmeye
Bilmekten olmaya 

Geçebilmek için
Özlerinin özlemiyle 
Varlıklarına Hakk'ını verebilmek için
Kendilerinden (vaz)geçerler

….
B'aşk 
14.02.2014
gÖZtepe



 “Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken,sen hiç ol...Menzilin yokluk olsun.İnsanın çömlekten farkı olmamalı, nasıl ki çömleği ayakta tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutanda benlik zannı değil hiç'lik bilincidir.” Rumi 




Güneşe kulum ben… Aşıklar için...

Mademki ben güneşe kulum, 
güneşten söz açmalıyım size.
Mademki gece değilim ben,
mademki karanlığa tapmıyorum,
düşten dem vurmak nafile.

Mademki tıpkı güneşe benziyorum,
elimi eteğimi çekmeliyim üzerinden
ferah, mâmur olan yerin.
Mademki tıpkı güneşe benziyorum,
doğmalıyım ortasında harabelerin.

Gerçi bugün bir kuru elmayım,
ama değerim ağacımdan çok.
Gerçi sarhoşum, yıkılmışım ama
doğru lâf etmedeyim,
erkekçe konuşmadayım.


Benim gönlümün kokusu
yöresindeki topraktan gelir.
Ben o topraktan utanırım da
nedense bir tek söz söyleyemem suya dair.

Güzel yüzünden kaldır perdeni,
böyle konuşmayı yakıştırma bana.
Taş gibi kaskatıysa senin kalbin,
bak benim kalbim yanmış, ateş haline gelmiş.
Bir iyilik eder, şişeyi alırsan eline,
bir de bakacaksın ki kadehle şarap bende dile gelmiş.

Rumi 

Aşıklık bahsini dinledim ya evvelde
Canı, gönlü, gözü tükettim yolunda
Dedim:Hani aşık ile maşuk iki kişiydi?
Meğer ikisi birmiş; şaşılık bende!
Rubaiyat 1246


Kendini sevdiğin zaman, Sevgili’yi bulamazsın.
kendinden geçince, Sevgili’ye yaklaşırsın.

kendinde olduğun zaman, bir sivrisineğe av olursun.
kendinden geçince, güçlenir, fili bile avlarsın.

kendinde olduğun zaman, gam bulutlarının ardında kalırsın.
kendinden geçince, kucağına ay doğar, her tarafı aydınlatırsın.

kendinde olduğun zaman, Sevgili’yi kaçırırsın.
kendinden geçince, Sevgili’nin aşk şarabını içersin.

kendinde olduğun zaman, sonbahardaymış gibi üşürsün.
kendinden geçince, kışın bile ilkbahar olursun.

kendinde olduğun zaman, kendini seversin.
kendinden geçince, gülün bile kıskandığı bir âşık olursun.
Rumi

Biz şarapsız ve kadehsiz olmaktan memnunuz,
Bizim için kötü de, iyi de söyleseler biz memnunuz,
Bize “sizin sonunuz yok” diyorlar;
Biz “sonsuz” olmaktan memnunuz
.
Rumi