28 Şubat 2014 Cuma

Bilimler yetmiyor dünyayı iyi etmeye...ilime geçmeli...kendini bilmeli

İçinde yaşadığı maddesel dünyada bir mağarada gibi yarı karanlıkta olan insanoğlu, fenomenler, yanılsamalar ve kanılar (doxa paradoksa) içinde yaşamaktadır. Tüketilen, hazmedilmeyen tüm bilgiler biraz daha kafa karıştırıcı olmakta, ben merkezcil aklın sesleri yükseldikçe içindeki özvarlığının Sessiz Sesi'ni duyamaz hale gelmektedir...

Aklı, merakı ve sorgulaması ile kendini ve evrenin sırlarını tanıma yolunda ürettiği bilim, felsefe, din, sanatları, kültürleri birbirine karşıt ve/veya ayrı gören mukayeseleri bırakarak, bilgileri birleştirerek çalışmalı, dışrak bilgiden manaya açılmalıdır. Ancak böylece daha yüksek, bütünsel ve derin kavrayışa genişleyebilir...

İnsanoğlu “herşeyin ölçüsü” olmadığını, “evrenin bir parçası” olduğunu idrak ettiğinde ve kendisini ve yaşamını evrensel yasalarla uyumlu hale getirdiğinde içindeki “ışık/aşk” daha kuvvetle yanacak ve hem kendini hem de çevresini aydınlatacaktır.

Akıl aklın terazisi olamaz, beşer şaşar...İnsanoğlu kendini bütünsel olarak ben merkezli zihin aynasından göremez.
Akıl, ona görüşünün dışında olanları gösteren sezgiler ve kalp kendisine rehberlik ettiğinde kanatlanır ve gölgelerle dolu labirentlerinde oyalanmaktan kurtulabilir.

Aklı ve kalbi birleştirmek ruhsal olgunlaşma yoluna düşen a'dem'lerin amelidir.. Cesaret ister. Her dem idrak ister...

Bilimler yetmiyor dünyayı iyi etmeye...ilime geçmeli...kendini bilmeli

Hermes'in öğrencilerine öğüdü şuydu: 

"İlim kuvvetin, iman kılıcın, sukut da delinmez zırhın olsun. 
Hakikati herkesin anlayış derecesine göre açıkla. 
Ruh üstü örtülü bir nûrdur ki ancak Aşk ile ebedi olarak parlar; aşksız ise sönüp gider."


B'aşk
ilk kaleme geliş tarihi 28.02.2014

14 Şubat 2014 Cuma

ÖZ’LERİN BULUŞMASI – 1

Akıl gözüyle görmeyi bilen biri 
Kalbini büyütmeyi, gönül g’öz’ünü açmayı ararken,
Bir "an" olur
Gönül gözüyle görmeyi bilen, akli bilgileri arayan diğeriyle karşılaşır.

Zam'an'sız bir yolda buluşurlar
Gökten yere
Yerden göğe
Dallardan köklere
Köklerden birliğe
Vuslat halinde
Yürürken

Ba’zen bir insanda 
Ba’zen bir kitapta
Ba’zen bir nefeste
Ba’zen bir yaprakta
Gizlenmiş kadim öğretilerin
Çeşmelerinden akan suyu aşkla içerler

İçtikçe susarlar
Sustukça içlerine dönerler
Yana yana için için
Yanyana seyr’ederler
Y’örünge’lerinde

Biri akıldan kalbe
Diğeri kalpten akıla
İnip çıktıkça dokurlar
İçiçe geçtikçe
Bir’leştiren bağları

Dön(üş)erek 
Benden bize 
Bizden Bir'e


Anlamaktan bilmeye
Bilmekten olmaya 

Geçebilmek için
Özlerinin özlemiyle 
Varlıklarına Hakk'ını verebilmek için
Kendilerinden (vaz)geçerler

….
B'aşk 
14.02.2014
gÖZtepe



 “Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken,sen hiç ol...Menzilin yokluk olsun.İnsanın çömlekten farkı olmamalı, nasıl ki çömleği ayakta tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutanda benlik zannı değil hiç'lik bilincidir.” Rumi 




Güneşe kulum ben… Aşıklar için...

Mademki ben güneşe kulum, 
güneşten söz açmalıyım size.
Mademki gece değilim ben,
mademki karanlığa tapmıyorum,
düşten dem vurmak nafile.

Mademki tıpkı güneşe benziyorum,
elimi eteğimi çekmeliyim üzerinden
ferah, mâmur olan yerin.
Mademki tıpkı güneşe benziyorum,
doğmalıyım ortasında harabelerin.

Gerçi bugün bir kuru elmayım,
ama değerim ağacımdan çok.
Gerçi sarhoşum, yıkılmışım ama
doğru lâf etmedeyim,
erkekçe konuşmadayım.


Benim gönlümün kokusu
yöresindeki topraktan gelir.
Ben o topraktan utanırım da
nedense bir tek söz söyleyemem suya dair.

Güzel yüzünden kaldır perdeni,
böyle konuşmayı yakıştırma bana.
Taş gibi kaskatıysa senin kalbin,
bak benim kalbim yanmış, ateş haline gelmiş.
Bir iyilik eder, şişeyi alırsan eline,
bir de bakacaksın ki kadehle şarap bende dile gelmiş.

Rumi 

Aşıklık bahsini dinledim ya evvelde
Canı, gönlü, gözü tükettim yolunda
Dedim:Hani aşık ile maşuk iki kişiydi?
Meğer ikisi birmiş; şaşılık bende!
Rubaiyat 1246


Kendini sevdiğin zaman, Sevgili’yi bulamazsın.
kendinden geçince, Sevgili’ye yaklaşırsın.

kendinde olduğun zaman, bir sivrisineğe av olursun.
kendinden geçince, güçlenir, fili bile avlarsın.

kendinde olduğun zaman, gam bulutlarının ardında kalırsın.
kendinden geçince, kucağına ay doğar, her tarafı aydınlatırsın.

kendinde olduğun zaman, Sevgili’yi kaçırırsın.
kendinden geçince, Sevgili’nin aşk şarabını içersin.

kendinde olduğun zaman, sonbahardaymış gibi üşürsün.
kendinden geçince, kışın bile ilkbahar olursun.

kendinde olduğun zaman, kendini seversin.
kendinden geçince, gülün bile kıskandığı bir âşık olursun.
Rumi

Biz şarapsız ve kadehsiz olmaktan memnunuz,
Bizim için kötü de, iyi de söyleseler biz memnunuz,
Bize “sizin sonunuz yok” diyorlar;
Biz “sonsuz” olmaktan memnunuz
.
Rumi



3 Ocak 2014 Cuma

Yenilmez savaşçının yolu: Savaş sanatları - Martial Arts

Martial Arts, savaş sanatları, dışarıda bir güçle, bir başkasıyla yapılan savaş, dövüş teknikleri değildir. Amacı ve kökenleri insanın kendi içindeki savaşı, yani ruhun nefs ile mücadelesine dayanır. 

Karakterin formasyonunda bu terbiye için kullanılan teknik ve sanatsal eğitimleri kapsamaktadır. Savaş sanatları özünde dışarıda yapılan bir savaşa hazırlanmaya değil, içimizdeki savaşta galip gelmenin zaferine hizmet eder. Martial arts - savaş sanatları, iç güçlerini dengelemeyi ve tamamlanmayı arayan cesur ruhların yürüdüğü bir yoldur. 

Martial Arts- savaş sanatları- adını mitolojideki savaş Tanrısı Mars'tan alır. Roma'da Mars'ın Grek'teki karşılığı Ares'tir. Zeus ve Hera’nın oğludur. Mars'ın taşıdığı iç güç kırmızı kan rengindeki gözlerle ifade edilerek gösterilir. Ancak sık düşülen hatalardan biri bu rengin gözünü kan bürümesinden, öfkesinden geldiğinin zannedilmesidir.Oysa Mars’ın gözündeki kırmızılık gerçek savaşçının amacı olan ışığın karanlık üzerinde zaferi için kalbinde duyduğu tutkunun, Aşk’ın gözlerine yansımasıdır.

Güç dengelenmedikçe kişinin kendisine ve diğerlerine zarar verir. Bu gücün birleştirici ve yapıcı hale dönüşmesi ancak bilgelik ve aşk ile harmanlanmasıyla mümkün olur. Savaş her zaman fizik güç ile yapılmaz. Yenilmez savaşçı, savaşı öldürmeden ve içine kapılıp nefsine yenilmeden kazanabilendir. Ve ancak kendi nefsi üzerinde hakimiyet sağlayabilen kişi, merkezinde dingin kalarak tüm durumların ve düşmanların üzerinde kalabilir.

Savaşçının zıtlıkların üzerine çıkarak dingin merkezine ulaşması için ihtiyacı olan anahtar: Athena’nın gücüyle birleşmek, dengelenmektir.  Dişil (yin) savaş tanrısı Athena, Zeus’un ve Hikmet tanrıçası Metis’in kızıdır. Athena zekayı, bilgeliği, sanatları, stratejiyi, ilhamı ve akıl ile savaşmayı, koruyucu güçleri temsil eder. O’nun savaşı içte ve dışta barışı korumak içindir ve barışı simgeleyen zeytin dalı sembollerinden biridir.

Maddiyat üzerinde manevi olanı korumak, geçici beden üzerinde ruhumuza öncelik vermek için yapacağımız tüm mücadelelerimizde, potansiyel güçlerimizi (erdemler) ortaya çıkararak, bilgelik aşkı (felsefe) ile birleştirmek ve içimizden dışımıza ışığı yeryüzünde çoğaltabilmek için ilham olması dileklerimle…


“Yurtta sulh, cihanda sulh.” M.K. Atatürk

Mars ve Athena iradenin temsili olan bilgelik kılıcını onurla birlikte taşıyorlar. 


1 Ocak 2014 Çarşamba

İmtihanlardaydı, fark etseydi kurtulacaktı

Topraktaki madenlere benzer insanın özündeki cevherler. 
İnceden inceye uğraşarak o madeni topraktan ayırmak gerekir. Bir bahçıvan gibi...
Nefisle mücadeleden amaç budur, nefsi tortularından süzmek, özünü meydana çıkarmak ve insani nefis haline getirmektir. Ekilen bir tohumun üzerine taş gibi engeller gelirse büyüyemez. Ancak ayıklanırsa o bitki sıhhat bulur ve güzel bir gıda olur. Her insanda ekilmiş nice tohumlar vardır. Bu manevi tohumların büyümesi için nefsi terbiye etmek, perdelerini açmak, hayvani sıfatlardan kurtulmak gerekir.

İnsan bilincinin yükselebilmesi ancak nefse muhalefet etmesiyle mümkündür. Ruhun esâreti nefsin hürriyetidir. Nefsin istek ve arzularına hakim olmadıkça ruhu diriltmek mümkün değildir. Nefsin işgali altındaki ruh ya hastadır ya da canlı cenazedir. Mücadele yapıldıkça, nefis azar azar küçülür, kuvvetten düşer.Ancak nefis ne kadar zayıflarsa zayıflasın, küçülürse küçülsün, ancak sıfatını değiştirir. Mesela aslansa kedi olur, sinek olur. Her zaman tehlikelidir ve korunmak gerekir. Ne kadar küçülse de yine de tehlikelidir, eylemlerini sürdürmek ister.

Ruh ve nefis iki ordu gibidir, devamlı mücadele halindedirler. Hangi taraf ne kadar alırsa orası onundur. Hepsini alırsa işgal eder, diğerini esir alır. Aydınlanmanın ışığı ise Venüs yıldızı gibidir, nefsin karanlığını deler geçer. Birliğin tohumu insanın her yanına dallanmıştır ve onu kaplamaktadır. 

Kendisi ile dargın olanı önce kendisi ile barıştırmak gerekir. Çünkü onun nefsi ile ruhu çoktan arayı açmıştır. Kendi kendisi ile barıştırılmazsa, Hakikat'e ulaşmaya imkan kalmaz. İki şey birbirine yapışık olursa araya başka bir şey giremez, ara açılırsa herşey o mesafeyi doldurabilir. 

Nefis terbiyesine verilen güzel bir örnek buğday tanesidir. Bir buğday tanesi toprağa düştüğü zaman önce çürür, varlığı yok olur. Sonra filiz verir, birçok başak yetiştirr. Olgunlaşıp başını eğince biçilir. Harmanlarda atların ayakları altında, makinelerde haddelerin arasında çiğnenir. Taneleri ve samanları ayrılır. Buğday ambara, saman samanlığa konur. Bütün bunlara rağmen buğdayın işi bitmez. Değirmene götürülerek taşların arasında ezilir ve un haline gelir. Bu kadarla da bitmez, su ile yoğrulup hamur olur. Sonra fırına atılır. Şiddetli ateşler içinde uzun zaman yanar ve pişer. Güzel bir ekmek haline gelir. Ancak bundan sonradır ki faydalı bir gıda haline gelmiştir.
Ekmek fırına girip piştiği gibi, insan da imtihanlardan geçerek pişer ve olgunlaşır.

Başak Arpacıoğlu 




31 Aralık 2013 Salı

2014'e Aşk ile MER-HA-BA

AŞK OLSUN dileğim ve niyetim budur cümlemize...
2014 yılında tüm gönüllerde, Toprak Ana'nın cömert kucağında birarada yaşayan tüm kardeşlerimin kalbinde kökenlere, Hakikat'e aşk olsun...
Çünkü aşk güzelliği dünyaya getirmek isteğidir.  
Platon ruhların güzelliğe tırmanışını nasıl da güzel anlatır Şölen'de: “Bu dünyanın güzelliklerinden başlayacaksın, hiç durmadan, basamak basamak yüce güzelliğe yükseleceksin; bir güzel bedenden ikisine, ikisinden bedenlerdeki güzel ruhlara, sonra güzel bedenlerden güzel işlere, güzel işlerden güzel bilgilere, güzel bilgilerden de, sonunda bir tek bilgiye varacaksın; bu bilgi de, o tek başına var olan salt güzelliğe varmaktan, gerçek güzelliğin özünü tanımanın bilgeliğinden başka bir şey değildir. İnsanın salt güzellikle karşı karşıya geldiği an işte yalnız o an için insan hayatı yaşanmaya değer ! Günün birinde onu görürsen, hiçe sayarsın artık altınları, süsleri püsleri…İnsan, güzelliği her şeyden arınmış, katıksız olarak bir görebilse! İnsanın tenine, bedenine, rengine, daha bir sürü ıvır zıvırına bulanmış güzelliği değil, biricik görüntüsüyle özündeki derin güzelliğini ! "

Sevgiyle, aşkla ve huzurla...


Bflex@life in flux 31.12.2013

23 Aralık 2013 Pazartesi

Eğer arıyorsan apaçık Gerçek'i 
Vazgeç ayırmaktan doğruyla eğriyi 
Doğru ile eğri arasındaki çelişki 
Zihnimizin bir illeti 

Tao sessizdir